
Emperyalist-kapitalist sömürünün ezilenlere yönelik saldırılarının her geçen gün arttığı, dünyayı etkisi altına alan emperyalist savaş ve işgal politikalarının halkları açlığa ve ölüme sürüklediği bir döngüdeyiz.
Ataerkil kapitalist düzenin bu döngüsünden etkilenen ve yoksulluğa, erkek şiddetine, ırkçılığa, nefrete, işsizliğe, güvencesiz çalışma koşullarına en fazla mahkum edilenlerin kadın ve LGBTİ+lar olduğunu söyleyebiliriz. Ezilen inanç ve milliyete mensup göçmen, Kürt, Alevi vb. kimliklere sahip kadın ve LGBTİ+lar bu sömürüyü en katmerli bir biçimde yaşamakta.
Yoksulluk cenderesinde kadınların ev içerisinde ücretsiz ve mesaisiz emeği sömürülürken, neredeyse her gün erkek şiddeti tehdidiyle, işsizlik ya da güvencesiz düşük ücretlerle yaşamaya mahkum ediliyor.
Haziran verilerine göre sadece beslenme ihtiyacının toplam aile bütçesi maliyeti olan açlık sınırının 25 bin olduğu, diğer tüm zorunlu ve temel ihtiyaçlarla (eğitim, sağlık, barınma, ulaşım vb. giderlerin) birlikte çekirdek bir ailenin giderlerinin tutarı olan yoksulluk sınırının 89 bine ulaştığı belirtiliyor.
Ücretsiz bakım emeği, esnek, güvencesiz, düşük ücretli çalışan ya da çalışmayan kadınların emeğini katmerli şekilde sömürerek sermayesini büyüten egemenlerin, bu sömürü zincirini daha fazla sağlamlaştırmak üzere erkek iktidar tarafından daha organizeli ve örgütlü bir saldırı hazırlığı içerisinde olduğuna her gün tanıklık etmekteyiz.
Kadınlar, sefalet koşullarında yaşarken zengin bir bütçe ve harcamaları mevcut olan Diyanet İşleri Başkanlığı yayınladığı hutbeyle toplumun dini inanç ve ibadetini istismar ederek kadınların miras hakkı üzerinden “kul hakkı”na girdikleri ithamıyla kadınları hedef gösterdi.
2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesiyle birlikte kadın ve LGBTİ+ların yaşamına, kazanımlarına yönelik sistemli bir saldırı politikası karşımıza çıkmakta.
LGBTİ+ların varoluşunu ve mücadelesini kriminalize eden, heteroseksist politikalarla ayrımcılık daha fazla körüklenerek LGBTİ+ların yaşamı, şiddete ve nefrete daha açık hale getirilmekte. Nasıl doğum yapacağımıza “normal doğum eylem planı” diyerek hazırlık yapan, bir Cuma hutbesinde nasıl giyineceğimize dil uzatarak kadınların toplumsal yaşamdaki varlığını hedef alan, bir başka hutbede “Eşcinsellik sapkınlıktır” diyerek LGBTİ+lara yönelik nefreti pekiştiren saldırı politikaları Diyanet hutbeleriyle topluma empoze edilmeye çalışılıyor.
Adalet Bakanı, bakım emeği üzerinden “komşu annelik” isimlendirmesiyle proje geliştiren, boşanma davalarında Medeni Kanun ilkelerini gasp etmeye yönelik nafaka, velayet ve tazminat haklarının pazarlık konusu yapılabileceği “aile arabuluculuk sistemi” için kapsamlı bir hazırlık içerisinde olduğunu duyurdu.
Yine kadınların miras hakkını “kul hakkıyla” ilişkilendirerek gasp edilmesini, inanç ve dini istismar ederek politika geliştiren erkek egemen iktidar; kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalarını aile, Diyanet, erkek yargı kurumsal yapıları üzerinden sistemli ve bir o kadar da örgütlü olarak yürütüyor.
Sefalet içerisinde bir yaşama mahkum edilen milyonların sırtından geçinerek kurdukları şatafatlı hayatın, kul hakkı”na girip girmeyeceğini sorgulamak “bizlere düşmez” ise, kadınların mücadele kazanımları üzerinden hutbe yayınlayan Diyanet’e hiç söz düşmez!
Bu sistemli politikalar, kadınlar yoksulluk sarmalında iken kadınların ev içerisindeki emeğine göz dikiyor, kadınları aileye daha fazla hapsetmeyi hedefliyor. Aynı zamanda ev içerisindeki şiddet ve sömürüye itiraz eden kadınları erkek şiddetine daha açık hale getirecek.
Buna karşı hayatlarımıza, emeğimize ve kazanımlarımıza her koşulda sahip çıkmaya devam edeceğiz. Karşımızdaki erkek egemen düzenin örgütlü ve sistemli saldırılarına karşı güçlü bir karşı koyuşu kadınların birlikteliğini örerek büyüteceğiz.