
Avrupa’da devrimci müzik yapan Grup Umuda Haykırış, 25. yıldönümünü kutlamaya hazırlanıyor. Avrupa’da kültür-sanat faaliyeti ile uğraşmanın kuşkusuz hem avantajları hem dezavantajları var. Bu duruma bir de kadınlar cephesinden yaşanan gerçeklik eşlik ediyor elbette. Biz de hem Grup Umuda Haykırış’ın 25 yıllık serüvenini hem de kadınların kültür-sanat alanıyla ilişkisini grubun kadın solistlerinden Alev ile konuştuk:
– Grup Umuda Haykırış’ın 25. yıldönümünü karşılıyorsunuz. Öncelikle bu çeyrek asırlık yolculuğunun değerlendirirsin?
Alev: Çeyrek asırlık bir müzik grubu olarak, dünden bugüne uzanan yolculuğumuzda sayısız deneyim ve tecrübe biriktirdik. Müzikal anlamda tamamen amatör bir çabayla başlayan bu serüvenimizin ilk adımını ATİK-Yeni Demokratik Gençlik’in düzenlediği Kültür Sanat Festivali’nde attık. Bugün, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere yüzlerce konser, bir albüm, onlarca beste, ortak albüm projeleri ve single çalışmalarıyla önemli bir aşamaya ulaştık. Umuda Haykırış, bugün yalnızca bir müzik grubu değil; aynı zamanda bir ısrarın, bir mücadelenin, bir sözün, bir kimliğin ve ezilen halkların sesi olma çabasının çeyrek asırlık bir belleği haline geldi. 25 yıllık bu yolculuk, dünyanın geçirdiği politik, sosyal ve kültürel değişimlere karşı tavır alan, sanat ile siyaseti birbirinden ayırmadan, kapitalist kültür ve sanat anlayışına karşı duran, umutla örülmüş bir mücadele tarihidir.
Bu 25 yıl, sadece şarkılarla geçen bir zaman dilimi değil; aynı zamanda politik bir hafızadır. Halkların acılarına, umutlarına, direnişlerine tanıklık ettik; onlarla birlikte yürüdük. Her şarkı bir tanıklıktı, her konser bir karşı duruş, her nota ise bir direnişti bizim için.
Grubumuz hiçbir zaman bireysel temellere dayanmadı. Kolektif üretim anlayışıyla hareket ettik, sayısız müzisyen, şair ve yazarla yollarımız kesişti. Başta ATİK olmak üzere pek çok kurumun ve demokratik kitle örgütünün desteğiyle büyüdük. Bu nedenle, 25. yılımız yalnızca bir müzik grubunun kutlaması değil; aynı zamanda sahiplenmenin ve devrimci dayanışmanın simgesel bir ifadesidir.
Çalışmalarımızı Avrupa’da sürdürüyor olsak da, halkların dillerini, ağıtlarını, marşlarını yeni kuşaklara aktaran bir belleği yaşatmayı başardık. Farklı dillerde söylediklerimizle, yaşadığımız coğrafyaların çok kültürlü yapısını sahiplendik. Bu sadece sanatsal bir tercih değil; aynı zamanda politik bir duruştu.
Bugün geriye dönüp baktığımızda görüyoruz ki, Grup Umuda Haykırış, adı gibi bir çığlık olduğu kadar, aynı zamanda bir ışık, bir umut oldu. Yeni kuşaklara “başka bir dünya”nın mümkün olduğunu, bu dünyanın müziğini birlikte yazabileceğimizi hatırlatıyoruz.
– Avrupa’da devrimci müzik yapmanın avantaj ve dezavantajları nelerdir?
– Devrimci müzik, yalnızca estetik bir ifade biçimi değil; işçi sınıfının, ezilen halkların, emekçi kadınların ve tüm ötekileştirilmiş kimliklerin hafızası ve haykırışıdır. Tarihsel olarak direnişin ve toplumsal dönüşüm mücadelesinin taşıyıcısı olan devrimci müzik, günümüzde kapitalist-emperyalist kültür endüstrisinin ideolojik kuşatması altında yaşam alanı bulmaya çalışmaktadır.
Özellikle Avrupa’da, göçmenlik, kültürel çoğulculuk ve neo-liberal politikaların iç içe geçtiği bir bağlamda devrimci müzik üretmek hem önemli imkanlar sunmakta hem de ciddi zorlukları beraberinde getirmektedir. Avrupa’nın görece ifade özgürlüğüne dayalı ortamı, devrimci sanatın alternatif sahnelerde kendine yer bulmasını kolaylaştırıyor. Ancak bu özgürlük çoğu zaman yüzeyde kalmakta. Kapitalist-emperyalist sistemin meşruiyetini sorgulamaya başlayan devrimci içerikler hızla marjinalleştirilmektedir. Kültür endüstrisi, devrimci söylemleri “etnik”, “folklorik” ya da “nostaljik” kategorilere hapsederek etkisizleştirmeye çalışılıyor. Sanatı politik öznesinden koparıp tüketime uygun hale getirmektedir. Devrimci imgeler sembolleştiriliyor, içeriği boşaltılmış estetik objelere dönüştürülüyor.
Tam da bu noktada devrimci müzik, kapitalist-emperyalist kültür anlayışına karşı direnen bir alan açma çabası içinde bulunuyor. Bu müzik, yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda hatırlamanın, örgütlenmenin ve dönüştürmenin aracıdır. Emperyalist sistemin bireyselleştirilmiş, hızlı tüketime dayalı ve yüzeysel sanat anlayışına karşı devrimci sanat, kolektif üretimi, birlikte inşayı ve politik sorumluluğu savunur.
Elbette bu üretim süreci kolay değildir. Özellikle bizim gibi, müzik grubu üyeleri çalışan ya da öğrenci olan, farklı şehirlerde hatta ülkelerde yaşayan gruplar için düzenli prova yapmak, biraraya gelmek ve ortak üretim süreçlerini yürütmek ciddi zorluklar doğuruyor. Ancak bu dağınıklığa ve kapitalizmin dayattığı parçalanmışlığa rağmen üretimimizi ısrarla sürdürüyoruz. Zamanı, mesafeyi ve emek sömürüsünü aşan bu çaba, devrimci sanatın ruhunu da içinde barındırdığını düşünüyoruz.
Göçmenliğin getirdiği çokkültürlü etkileşim alanı, enternasyonal kültür-sanat çalışmalarını ortaklaştırmak için de güçlü bir zemin sunuyor. Ortak ezgilerde, kolektif hafızalarda ve benzer baskı biçimlerinde buluşan göçmen sanatçılar, enternasyonal bir dayanışma ağı kuruyor. Devrimci müzik, bu bağlamda farklı ülkelerden gelen deneyimleri buluşturuyor, ortak mücadele kültürünün sesi oluyor. Bu konuda önemli deneyimlerimizin olduğunu söyleyebiliriz.
Öte yandan, dijital platformlar devrimci sanatçılar için görünürlük imkanı sunarken, algoritmalar ve görünürlük politikalarıyla işleyen dolaylı sansür mekanizmaları bu alanı da kontrol altına almış durumda. Bu nedenle dijital alanda var olabilmek bile artık politik bir mücadele gerektiriyor.
Dolayısıyla Avrupa’da devrimci müzik üretimi, kültürel hegemonyaya karşı bir direniş biçimidir.
Gerici sistemler, kadından korkar!
– Sen uzun yıllardır grubun bir parçasısın. Kadınların kültür-sanatla ilişkisine dair ne söyleyebilirsin?
– Kadının kültür-sanatla kurduğu ilişkinin, tarih boyunca faşizme, patriyarkaya ve gericiliğe karşı yükselen bir direnişin parçası olduğunu düşünüyorum. Kadınlar susturulmak istendikçe, sanat onların sesini daha gür bir şekilde büyütmüştür. Sözleriyle, ezgileriyle, bedenleriyle kadının sanatla kurduğu bağ, bir halkın özgürlük arzusunun yankısıdır.
Gerici sistemler kadından korkar. Onun sahnede var olması, yazması, söylemesi sadece estetik değil, politik bir tehdittir. Çünkü kadın konuştuğunda, bastırılan tüm toplumsal çığlıklar da onunla birlikte dile gelir. Bu yüzden kadını bastırmaya çalışırken ikiyüzlü bir yöntem izler. Bir yandan sesini kısmaya, görünürlüğünü sınırlamaya çalışırken, diğer yandan onu piyasanın bir süsü, bir tüketim nesnesi haline getirerek denetim altına alır. Kapitalist kültür-sanat anlayışı kadını özne olmaktan çıkarır, onu pazarlanan bir “imaj”, bir “ürün” haline getirir. Kadına sahne açmaz ama açtığı sahnede bedenini sergilemeye, ruhunu susturmaya zorlar. Devrimci sanatın duruşu tam da burada netleşir. Kadının bedenini değil sözünü büyütür; onu meta değil, mücadele öznesi olarak tanımlar.
Bugün dünyanın dört bir yanında konser yasakları, sahne baskınları, tehditler ve sansürlerle karşı karşıya kalan kadınlar yine de seslerini büyütmeye devam ediyor. Türkiye’den Kürdistan’a, İran’dan Afganistan’a, Afrika’dan Avrupa’ya kadar kadınların sanatla kurduğu bağ, enternasyonal bir direniş hattı oluşturuyor. Çünkü kadının sustuğu bir yerde halkın sesi eksiktir.
Bu nedenle, kadınların kültür-sanat alanındaki varlığı yalnızca bir temsiliyet değil, halkların özgür gelecek yürüyüşünde hayati bir mevzidir. Susturulmak istenen her kadın sesi, aslında susturulmak istenen bir halkın sesidir. Ama ne tarih ne gelecek bu sesi yok edebilir.
– Gazetemiz aracılığıyla söylemek istediğiniz bir şey, mesaj, çağrı var mı?
– Öncelikle, Umuda Haykırış olarak sürdürdüğümüz 25. yıl çalışmalarımıza gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ederiz. Bir çeyrek asrı geride bırakmanın heyecanını, coşkusunu ve sorumluluğunu yaşıyoruz. Bu yolculuğumuzda bizi yalnız bırakmayan, çalışmalarımıza ilgi gösteren ve katkı sunan herkese teşekkür ederiz.
25. yılımıza özel olarak hazırladığımız ve 11 Ekim 2025 tarihinde Almanya’da, Stadthalle Ransbach-Baumbach’ta gerçekleştireceğimiz büyük konserin hazırlıkları devam ediyor. Bu özel konserde, büyük bir orkestrayla ve değerli sanatçı dostlarımızın katılımıyla sahne alacağız. Konserimizde kendi şarkılarımızın yanısıra, devrimci geleneğe ait eserler ile halkların ortak ezgilerine de yer vereceğiz. Daha fazla bilgiye sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.
Sesimize ses, umudumuza güç katmak için tüm dostlarımızı bu büyük buluşmaya bekliyoruz!