
AKP iktidarının, LGBTİ+ düşmanı politikaları her geçen gün farklı biçimiyle lubunyalara dönük nefret saldırısı olarak karşımıza çıkmakta. Dünyadaki ekonomik kriz ve yoksulluğun, egemenlerin yaydığı ırkçılık-şiddet döngüsünde, savaş ve işgal politikalarının, deprem-yangın gibi felakete dönüşen afetlerin, iş kazalarının sonuçlarından en fazla ve en katmerli biçimde etkilenenlerden olan LGBTİ+ların, ayrımcılığa uğradığını söyleyebiliriz.
Yine beraberinde ataerkil düzenin toplum içerisinde bizlere dayattığı toplumsal cinsiyet rollerinin, ahlak ve normlarının en fazla ötekileştirdiği, yok saydığı ve yaşamlarımızı tehdit ettiği nefret saldırılarının en büyük hedefi LGBTİ+lar olmaya devam ediyor.
2025 yılının “aile yılı” ilan edilmesi sonrasında çocuk doğurmanın, genç evliliklerin ekonomik paketlerle teşvik edilmesi, kadınların istihdam bahanesiyle daha fazla evlere hapseden “komşu annelik” uygulaması gibi toplumsal cinsiyet rollerinin daha fazla pekiştirildiği politikalarla erkek devlet “aile yılı”yla kadınların emeğini daha fazla sömüreceği saldırı politikalarının hazırlığı içerisinde.
Şimdi ise hazırlığı yapılmakta olan yasa tasarısı taslağı ile LGBTİ+lara dönük sistemli saldırı ve nefret politikaları yasalaştırılarak, nefret politikaları kurumsallaştırılmak istenmekte.
Ataerkil düzenin en kurumsal mekanizması olan aile kurumunun yüceltilmesi, yasalar üzerinde heteroseksist bakış açısıyla yerli, milli ve ahlak normları ile çizilen çerçevede LGBTİ+ların varoluşları, yaşam tarzları ve kazanımları kriminalize edilerek, LGBTİ+lara dönük nefret ve şiddetin her türlüsünün daha fazla meşrulaştırıldığı, çeşitli kazanımların saldırı altında olduğunu ve olmaya devam edeceğini görmekteyiz.
Yapılması öngörülen yasa taslağında başvuru yaşı hem ileri çekilerek hem de başvurudan itibaren tabi olunacak süreç uzatılarak transların cinsiyet uyum sürecinin zorlaştırıldığını söyleyebiliriz. Bu süreç translar özelinde özgün bir ayrımcılık yaratırken, toplum içerisinde daha fazla tecrit edilmesiyle sonuçlanacaktır.
Transların cinsiyet uyum süreçlerine ilişkin yasal prosedürler zorlaştırılarak Transların cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim iradesine yönelik özel bir saldırı söz konusu. Transların uyum süreciyle ilgili bakanlık tarafından atanacak heyetlerin onayı olmaksızın cinsiyet uyum sürecini destekleyecek herhangi bir tutum ve uygulamanın cezalara tabi tutulacağını görmekteyiz.
TCK’nın “vücut dokunulmazlığına karşı suçlar” ve “hayasızca hareketler” gibi maddeleriyle birlikte translara, hekimlere ve hak savunucularına cezalar öngören bir hazırlıkla karşı karşıyayız.
Bu yasa taslağında Türk Ceza Kanunu’nda “biyolojik cinsiyet” ifadesi eklenerek, kamusal alanda görünür olan LGBTİ+ların kendilerini ifade biçimleri, varoluşları, yaşam tarzları, politik mücadeleleri kriminalize edilerek cezalandırılmasını öngörüyor.
Bu yasa taslağıyla LGBTİ+ların yaşamları ve varoluşları tehdit edilirken, beraberinde LGBTİ+ların politik duruşlarından tutalım da anayasal hakkı olan örgütlenme hakkının gasp edilmesi, LGBTİ+ örgütlenmelerinin kapatılmasına kadar gidecek sistematik bir saldırı hazırlığıyla karşı karşıyayız.
Tam da buradan hareketle LGBTİ+ların yaşamlarına, varoluşlarına ve mücadelelerine dönük sistemli saldırı hazırlığına karşı güçlü bir karşı koyuş için kadınların ve lubunyaların birlikteliğinden güç alacağız.
14 Şubat ve 8 Mart eylemlerinde bu hazırlığın ilk yansımalarını, LGBTİ+ların doğrudan hedef alındığı saldırıları somut olarak gördük. Bu saldırıları geri püskürtebilmek için güçlü bir karşı koyuşa ihtiyacımız var.
Mücadelemizin deneyimlerinden öğrenerek sesimizi birleştirebileceğimiz mücadele alanları yaratmalıyız.
Devletin LGBTİ+ düşmanlığını sistematikleştireceği nefret yasasına karşı mücadelemizin gücünü birleştirmenin vaktidir.