DerlediklerimizGüncel

KAVEL ALPASLAN | Faşizmi ezenleri hatırlamak: Ekim Devrimi’nin yer altı kutlaması

Stalin de kimsenin ödemediği kadar büyük bedeller ödeme pahasına faşizm karanlığından dünyayı kurtaran Kızıl Ordu’nun başındaki isimdir.

Mayakovskaya İstasyonu, büyük seferberliklerle bir sanat eseri tadında inşa edilen Moskova Metrosu’nun özel bir durağıdır. Sovyet Fütürist Şair Vladimir Mayakovski’nin ismini adında, dizelerini duvarlarında taşır. Ve durağın mimarisi şairin hayal dünyasına uygun bir şekilde tasarlanır.

Koridorların tepesinde yer alan kubbelerin merkezindeki mozaikler gökyüzüne açılan pencereleri andırır. Yolcu, yukarıya baktığında yerin metrelerce altında olmasına rağmen kendini çimlere uzanmış hisseder: Top oynayan çocuklar, ekin toplayan çiftçiler, suya atlayan yüzücüler ve elbette uçaklar!

Mayakovski’nin de sıkça işlediği uçaklar, şairin ismini taşıyan durağın pek çok kubbesinde kendini gösterir. Fakat tarihler 1941’i gösterdiğinde Mayakovskaya’nın uçakları, istasyonda toplanan Moskovalılar için tüyler ürpertici bir görüntü sunar.

Nazi Almanya’sının savaş uçakları Sovyet semalarında bombardımana başlarken Moskova Metrosu bir sığınağa dönüşür.

Bolşeviklerin Rusya’da iktidarı ele geçirdikleri Ekim Devrimi, 1941 yılında son derece sıra dışı bir şekilde anılır. Moskova’da her yıl düzenlenen etkinliklerin ve geçit törenlerinin alışılan mekanı Kızıl Meydan, o yılın kasım ayında farklı bir törene sahne olacaktır.

Ancak 6 Kasım’da Sovyetler Birliği’nin o günkü Lideri Josef Stalin, Mayakovskaya Metro istasyonunda kendisini bekleyen kitleye tarihi bir konuşma yapmak üzere yer altına inmektedir.

Stalin, bu kubbelerden birinin altına kurulan kürsüye çıktığında kitle tedirgin bir sessizlik içerisinde yapılacak konuşmayı beklemektedir. Çünkü Nazi orduları Moskova’yı kuşatmıştır. Ekim Devrimi’nin coşkusu, o yıl devrimin boğulma ihtimalinin huzursuzluğuna evrilir.

Sovyetler Birliği’nin çeyrek asırlık varlığını kutlayan Stalin, Ekim Devrimi ile başlayan sosyalist inşa sürecinin sona erdiğini “Barışçıl inşa dönemi savaşla birlikte sona erdi. Dönem, Alman işgalcilere karşı kurtuluş savaşı dönemidir” ifadeleriyle duyurduğu yerin Sovyet modernizminin sembollerinden Moskova Metrosu oluşu anlamlıdır.

Binbir cefayla yaratılan devrimci toplumsal atılım, artık ilk günden beri yakasını bırakmayan karşı saldırının en korkuncuyla yüzleşmek zorundadır.

Kızıl Meydan’ın üzerinde Alman uçakları, yerin altında konuşma yapan Stalin’in üzerindeyse Mayakovski’nin uçakları süzülürken Sovyet lider, içinde bulundukları durumu şu sözlerle özetler: “Alman işgalciler Sovyet halklarına karşı bir imha savaşı başlatmak istiyorlar. Peki, imha savaşı istiyorlarsa; istediklerini alacaklar.”

Ertesi gün Kızıl Meydan’da yapılan geçit törenine katılan tanklar ve askerler, doğrudan cepheye giderler.

Gerçekten de Nazi Almanya’sının başlattığı savaşa karşı Sovyetler Birliği tüm gücüyle yanıt verecek ve hikaye Berlin’e dikilen orak-çekiçli bayrakla sona erecektir. Fakat bu zafer için ödenen bedel tüyler ürperticidir.

Devrimin kazanımları, sıfırdan yaratılan şehirler, fabrikalar, köyler, hayatlar… hepsi Sovyetlere diş bilemiş faşistlerin saldırısıyla eşi benzeri görülmemiş bir vahşetle yok olur. Toplam 30 milyon insanını kaybeden Sovyetler, aynı zamanda ülkenin asıl merkezi sayılabilecek batı bölgelerinde tedavisi çok zor yaralar alır.

**

Yüz küsür yıl önce Ekim Devrimi’yle birlikte yeni bir dünya ve toplumun inşasına atılanların yaptıkları ya da yapamadıkları her şey bizim hikayemizin en değerli parçalarındandır. Fakat o mirasa karşı uzanan faşist ellerin bıraktığı yıkıma karşı direniş de aynı şekilde değerlidir.

Ne ilginç ki milyonlarca hayatla tasdik edilen bu zafere rağmen bugün kimileri tarihe meydan okuyarak Sovyetler Birliği’nin antifaşist insanlık savaşına dil uzatmaya cüret edebiliyorlar. Hatta öyle isimler var ki Stalin’e ‘faşist’ diyecek kadar gerçeklikten kopabiliyorlar.

Bu kişiler -iyi niyetle düşünecek olursak- faşizmin tanımından bihaberler. Fakat büyük sermayedarlar ve tekelci burjuvazi tarafından desteklenen kapitalizmin en gerici, en şoven formu faşizmin adını, Sovyetler Birliği ile anmak basit bir tanım hatası olmasa gerek.

Antikomünizmin en ciddiyetsiz örneklerinden biri sayabileceğimiz bu söylemi dile getirmek düpedüz karşı devrimciliktir. Faşizm karanlığının neredeyse tüm yeryüzünü sarmak üzereyken ona karşı süngülere sarılan on milyonlarca cesur yüreğin anısına yapılan büyük bir hakarettir. Tüm bunlar bize gösteriyor ki Nazileri yeryüzünden silenin kimler olduğunu tekrar tekrar hatırlamak gerekiyor.

İster beğensinler ister beğenmesinler, faşistlerin bileği kızıl bayraklar altında, o bayrakların sayesinde bükülmüştür. Stalin de kimsenin ödemediği kadar büyük bedeller ödeme pahasına faşizm karanlığından dünyayı kurtaran Kızıl Ordu’nun başındaki isimdir.

Hem sosyalist inşa sürecinin mimarı hem de o inşanın koruyucusudur.

Elbette Sovyetler Birliği ya da Stalin hakkında haklı-haksız bir sürü eleştiri dile getirilebilir. Fakat antifaşist karakteri yok sayıp tarihi yeniden biçimlendirmeye çalışmak art niyetli bir yaklaşımdır. Gerçek ve samimi eleştiriyle uzaktan yakından alakası yoktur.

Şunu aklımızdan çıkarmamalıyız, sermayenin son sığınağı faşizmin hayaleti dünya üzerinde kol gezmeyi hiç bırakmadı. Kapitalizm yok edilmedikçe de bırakmayacak. Bugünse faşizm kendine biçimler arayıp bulurken antifaşist mirasın bize öğrettiği panzehre dil uzatılmasına izin veremeyiz.

Çünkü antifaşizme atılan çamur sadece tarihi değil, bugünün mücadelesini de yozlaştırmayı hedefler.

(27 Kasım. Evrensel)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu