
Her yıl fındıkta tekrarlanan rekolte oyunlarıyla bir kez daha fındık alım fiyatı düşük tutularak Karadeniz köylüsünün emeği gasp edildi. Türkiye fındık pazarında 2014 yılında Olten Gıda’yı satın alarak tekel pozisyonuna gelen başta İtalya çikolata devi Ferrero ve diğer Alman, Fransız, Kanada, Singapur vb. gibi uluslararası ve komprador şirketlerin, büyük ihracatçı tüccarların kasaları para ile dolarken köylülerin, çiftçilerin cepleri boş kaldı.
Dünyada fındık üretiminin yaklaşık yüzde 65’i Türkiye’de yapılıyor. Türkiye’nin dünya fındık ihracatı içindeki payı yüzde 75 civarı. Yine aynı şekilde fındık dikim alanlarının yüzde 75 civarı Karadeniz Bölgesi’ndedir. Ayrıca Karadeniz Bölgesi toprak ve iklim yapısı nedeniyle dünyada fındığın en kaliteli yetiştiği yerdir. İtalya, Gürcistan, Azerbaycan, ABD, Çin gibi ülkelerde fındık dikim alanları genişletilmeye çalışılsa da ne bu alanların büyüklüğü ne de ürün kalitesi bu bölgenin fındığıyla kıyaslanamaz. Özcesi dünyada fındık üretim miktarı ve kalitesinde Karadeniz bir numaradır. Bu nedenle küresel çikolata pazarında yeri doldurulamıyor.
Durum bu şekildeyken yani Karadeniz fındığının üretim -piyasa- değeri ortadayken tüm bunlara tezat oluşturacak şekilde fındık üreticisi para kazanamıyor. Türkiye’de siyasi iktidarların uygulamış olduğu tarım politikaları nedeniyle ne köylüler emeklerinin karşılığını alabiliyor ne de Ağustos sıcağında bahçelerde 10-12 saat çalışan tarım işçileri emeklerinin karşılığını alabiliyor. Dünya gıda-çikolata pazarında milyon dolarlık piyasa değeri olan fındıkta köylü/küçük üreticileri ve mevsimli tarım işçileri karın tokluğuna çalışırken bir avuç asalak, servetine servet katıyor. Ve bu siyasi iktidar eliyle yapılıyor.
5 Ağustos’ta, TMO tarafından açıklanan 2025-2026 sezonu fındık alım fiyatına girmeden önce AKP’nin tarım politikasını eleştirmek için gerek İyi Parti gibi milliyetçi çevrelerden gerekse de CHP gibi ulusalcı kesimlerden manipülasyon içerikli; “AKP tarımda ithalat yaparak Türk çiftçisini değil yabancı çiftçileri zengin yapıyor” söylemine, fındık için yerinde bir örnek teşkil ettiğinden kısa da olsa değinmek yararlı olacaktır.
Tarımsal ithalat ve ihracat, pratik faaliyet olarak iki ayrı ekonomik icraat biçimi olmakla birlikte tek yönlü bir işlev görmektedir. Tarımsal ithalatta uluslararası ve komprador büyük şirketler servet birikimi oluştururken ihracatta da kazanan çiftçiler olmaz yine uluslararası ve komprador şirketler olur. Türkiye’de tarımsal üretim faaliyeti içinde olan çiftçinin de durumu böyledir. Yunanistan, Ukrayna, Rusya, Hindistan, Brezilya vb. gibi ülkelerdeki çiftçiler için de durum böyledir. Nasıl ki dünya fındık ihracatının yüzde 75 gibi büyük bir bölümünün Türkiye’den yapılıyor olmasına rağmen Karadeniz köylüsü para kazanamıyorsa, karın tokluğuna çalışıyorsa bu, Ukrayna’dan, Rusya’dan ithal edilen buğday için de aynıdır.
Yunanistan’dan, ABD’den ithal edilen pamuk için de, Brezilya’dan ithal edilen soya için de böyledir. Bu, dünya tarım sistemine ve lojistiğine emperyalist tekellerin hakim olmasıyla alakalı bir sorundur.
Özcesi;
İthal edilen bir üründe o ülkenin çiftçisi değil, ihracatçı-ithalatçı şirketler para kazanır. Yabancı çiftçi para kazanıyor söylemine fındık çarpıcı bir örnek olduğundan meselenin anlaşılır olduğunu düşünüyoruz.
Kapitalist-emperyalist neo-liberal sermaye birikim rejimi, fındık tarımında çok yönlü ve kapsamlı emek sömürü sistemi kurmuştur. “Kazananın hep kasa” olduğu, uluslararası ve komprador kapitalist yapıların kazandığı bir sermaye birikim rejimi yürürlüktedir. 5 Ağustos tarihinde Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) randevu sistemi ile 25 Ağustos 2025’te fındık alımı yapmaya başlayacağını duyurdu.
Her yıl sergilenen rekolte müsameresi
“Çiftçi Sendikası (Çiftçi-Sen)’nın fındık maliyet çizelgesine göre, bir dekar alanda yapılan üretimin toplam maliyeti 18 bin 311 lira.”1 Bu maliyetin içerisinde yetiştirme masrafları başlığı altında; budama, dip sürgü kesme ve taşıma işçiliği, kireçleme, gübreleme, ilaçlama, hasatta mekanik tırpan kullanımı, toplama taşıma ve harmanlama işçiliği, alet-ekipman giderleri vs. toplam maliyet hesabına göre 1 kilo fındığın çiftçiye maliyeti 183 lira.
Çiftçi-Sen, fındık maliyeti üzerine yüzde 25 kâr ve yüzde 25 insanca yaşam payı eklenmesiyle birlikte fındığın en az 280 lira olması gerektiğini belirtiyor.[1]
Yazının başında belirttiğimiz gibi her yıl istisnasız aynı rekolte müsameresi sergileniyor.
Ferrero gibi tarım-gıda şirketleri, Karadeniz Fındık İhracatçılar Birliği gibi yapılar gerçeklikten uzak, fındık verimi yüksekmiş gibi çiftçilere, köylülere baskı kuracak rekolte oranları açıklıyor. Bu yıl yaşanan don olayı, Karadeniz’in yüksek kesimlerindeki bahçelere ciddi derecede zarar verdi.
Bunun yanısıra bir süredir bahçeleri tehdit eden kokarca böceği istilası artmakta ve kuraklık gibi iklimsel gelişmeler nedeniyle bu yıl yüzde 40 ila 50 arasında kayıp yaşanacağı öngörülüyor. En iyimser rakamlarla fındık üretiminin 350-380 bin tonlarda kalacağı ziraat odaları tarafından söyleniyor. TMO ise rekoltenin 450 bin ton civarı olacağını tahmin ederken Karadeniz İhracatçılar Birliği, 600 bin tonun üzerinde rekolte tahmininde bulunabiliyor!
“Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) resmi verilerine göre; Ordu’da 2024 yılında 202 bin ton olan rekolte, bu yıl 64 bin tona indi.”[2] Türkiye’de üretilen fındığın yaklaşık yüzde 25 civarı Ordu’da yetişiyor.
TZOB’un verileri doğru ise değil 600 bin tonun üzerine çıkmak, 400 bin tonları görmek bile fazlasıyla iyimser olacaktır. Durum bu şekilde aleniyken Karadeniz Fındık İhracatçıları Birliği bu yıl ihracatın 2.5 milyar doların üzerine çıkacağını söylüyor. 2024 yılı ihracat tutarı 2.5 milyar dolar civarı olmuştu.
Gerçek olmayan rekolte oranları üzerinden TMO, fındık alım fiyatı açıklıyor. Çiftçiye maliyeti 183 lira olan fındıkta TMO’nun alım fiyatını Giresun kalite için 200 lira, Levent kalite için de 195 lira açıklaması çiftçinin, köylünün açlığa mahkûm edilmesinden başka bir şey değildir.
Geçmişte rekolte açıklama yükümlülüğü Tarım Bakanlığı’nın yetkisindeyken AKP ile birlikte başta İtalya çikolata devi Ferrero olmak üzere Almanya, Kanada, Fransa gibi kapitalist-emperyalist ülkelere ait tarım-gıda şirketleri ve komprador kapitalist yapılar ayrı ayrı rekolte açıklamaya başladı. Ve bu şekilde şirketler rekolte oyunları ile doğrudan piyasayı manipüle ederek fındık fiyatı üzerinde baskı oluşturmaya başlamış oldu.
Emperyalist tekellere karşı tüm emekçi halk için birleşik mücadele
1999 ve sonraki yıllarda emperyalist mali sermayenin jandarması olan IMF, Dünya Bankası ile yapılan anlaşmalarla Türkiye’de tarımsal üretim yapısı temellerinden kapitalist tekellerin lehine olacak şekilde dönüştürülmeye başlamış oldu. IMF, DB ve DTÖ, AKP öncesi hükümetlerle tarımsal dönüşüm anlaşmaları imzalamaya başlamışsa da tarımdaki yapısal dönüşüm esas olarak ilk kez fiili biçimde AKP ile geri dönüşü olmayacak şekilde biçimlenmiştir. Kapitalist endüstriyel tarım tekelleri AKP’nin “ne istedilerse verme” politikasıyla (parça parça) ülke tarımına egemen olmuştur.
Fındık tarımı da bu egemen olma haline dahildir. Devlet, 1938 yılında kurulan Fiskobirlik aracılığıyla doğrudan fındık tarımına müdahale etmeye başlamış ve Fiskobirlik üzerinden piyasayı regüle etmiştir. Ta ki AKP’nin (2000’de çıkartılan 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliği Hakkındaki Kanunu uygulayarak) 2006 yılında Fiskobirlik’i işlevsizleştirmesine kadar.
AKP’nin iktidara geldiğinde tarımsal alanda yaptığı ilk icraatlardan biri Fiskobirlik’i “ele geçirmek” ve sonrası işlevsizleştirmektir. AKP, Fiskobirlik’in piyasayı regüle eden alım ve fiyat oluşturma gücünü 2006’da kırmış. Fındık alım ve fiyat oluşturma yetkisini TMO’ya vermiştir.
TMO ise 2009’a kadar fındık alımı yapmış, fiyat oluşturmuştur. 2009’dan sonra uluslararası tekeller ve ihracatçı tüccarlar rekolte açıklamaya başlamış ve serbest piyasa denilen cangılda çiftçiler, köylüler şirketlerin eline terk edilmiştir. Tarım Bakanlığı daha sonra tekrar fiyat açıklasa da fındıkta fiyat oluşumunu emperyalist tekellerin çizdiği sınırlar çeperinde tutmuş, onların istediği rekolteyi açıklamış ve onların belirlediği fiyatları esas almıştır.
Karadeniz bölgesinin özelde de Doğu Karadeniz bölgesinin en önemli tarımsal geçim kaynaklarının başında çay ve fındık gelir. Bu iki üründen para kazanamayan köylü o yılı zararda kapatır. Bu yıl küçük aile üreticileri çayı maliyetine veya da maliyetinin altında satmak zorunda bırakıldı. Çay tarımından zarar eden küçük üreticiler şimdi aynı sorunu fındıkta yaşıyor. Karadeniz’in doğusundan batısına 400 bin aile fındık tarımı yapıyor. Fındık tarımı dolaysız bir şekilde mevsimlik tarım işçileri de dahil iki milyondan fazla insanı etkileyen, çevresiyle ciddi ekonomik etkileşim yaratan özelliktedir. Üretici çiftçiden mevsimlik tarım işçisine, zirai ürün satan bayilerden nakliyecisine, esnafından dolmuşçusuna varana kadar çok geniş bir yelpazede, öncesi fındık Karadeniz bölgesi için cansuyu işlevi görür.
Doğrudan 400 binin üzerinde üretici haneyi, onbinlerce mevsimlik tarım işçisini ve ailelerini ve de yaşadıkları bölgelerde ekonomik etkileşim içinde oldukları kesimleri doğrudan aracısız etkileyen ve “ikinci basamakta” iki milyonun üzerinde bölge insanını etkileyen fındıkta fiyatı üreticiler değil üç-beş kapitalist-emperyalist tekel belirliyor.
Çiftçilerin ve tarım işçilerinin emeğinin karşılığını alabilmesi için kapitalist-emperyalist tekellere karşı üretimden gelen gücünü tarım sendikaları, kooperatiflerinde kolektif emeği rafine ederek emeğin birliğini sağlamak yükümlülüktür. Emperyalist tekellere karşı işçi-köylü tüm emekçi halk birleşik mücadele ederek emeğinin karşılığını alabilir.
[1] “Yaşam Kaynağımız Kurudu”, İlayda Sorku, 2 Ağustos 2025, Birgün
[2] 25 Temmuz 2025 Sözcü.