GüncelKadın

KKB: Şiddetin kaynağı olan patriarka ve kapitalizme karşı örgütleniyoruz!

Proletarya Partisi'ne bağlı Komünist Kadınlar Birliği, 20 Kasım Transları Anma Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü öncesi açıklama yaptı.

Türkiye’de kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik şiddetin sistematik bir sorun olduğuna dikkat çeken TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB), 20 Kasım Transları Anma Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü öncesi açıklama yaptı. tkpml.com sitesinde yayımlanan “20 Kasım’dan 25 Kasım’a… Şiddetin Kaynağı Olan Patriarka ve Kapitalizme Karşı Örgütleniyoruz!” başlıklı açıklamada, şiddetin bireysel değil, patriarka ve kapitalist sistemin örgütlü bir sonucu olduğunu vurguladı.

KKB açıklamasında, “Ezenden ezilene yönelik şiddet, bu düzenin arızası değil; tam tersine, onu ayakta tutan görünmez yasasıdır. Egemenler sömürüyü, eşitsizliği ve itaati sürdürebilmek için şiddeti yeniden üretir; hukukundan medyasına, işyerinden sokağına, aileden okula kadar her alanı bu şiddetin taşıyıcısına dönüştürür. Ve bu şiddetin en çıplak, en acımasız yüzü ise kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelir: hem evde hem toplumsal alanda hem de devlet mekanizmalarının gölgesinde.

İşte bu nedenle, takvimde yan yana duran iki tarih -20 Kasım ve 25 Kasım- aslında aynı gerçeğin iki ayrı çığlığıdır. Bu iki tarihsel günün temsil ettiği deneyim farklılıklar taşısa da, uğradığımız saldırı ve yükselttiğimiz isyan ortaktır. 20 Kasım, nefret cinayetleriyle aramızdan koparılan transları anmanın günüyse; 25 Kasım, kadınlara yönelik şiddete karşı dünya çapında yükselen isyandır. İkisi de aynı sistemin aynı köklenen şiddetine karşı açılmış iki pencere gibidir: biri yok sayılan bedenlerin, diğeri susturulmak istenen seslerin tanıklığı” ifadelerine yer verildi

Açıklamada, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik şiddetin bireysel öfke veya toplumsal yozlaşmanın sonucu olmadığı vurgulandı:

“Kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelen şiddet, bireysel öfke patlamalarının, “aile içi problemlerin” ya da “toplumsal yozlaşmanın” sonucu değildir. Bu şiddet, patriyarkanın kapitalist devlet tarafından örgütlenmiş, güvence altına alınmış ve gerektiğinde genişletilmiş bir mekanizmasıdır. Düzen, itaati kalıcı kılmak için korkuya; korkuyu işletebilmek için de hedef seçilmiş, kırılganlaştırılmış, değersizleştirilmiş topluluklara ihtiyaç duyar. Kadınların ve LGBTİ+’ların sürekli saldırı altında tutulması bu ihtiyaçtan bağımsız değildir.

Devlet, sermaye, yargı, medya ve polis şiddeti bir bütün politik bir meseledir. Çünkü bu düzen kadın emeğini ucuzlaştırarak ayakta duruyor, LGBTİ+’ları güvencesizleştirerek kendi “makbul vatandaş” tanımını koruyor. Cezasızlık da bu mimarinin harcı olarak işlev görüyor: fail serbest kalıyor, mağdur yalnız bırakılıyor, toplum ise “normalleşmiş şiddet”e alıştırılıyor. Böylece sistem, kendi suçunu “bireysel olay” gibi gösterirken aslında bir yönetme tekniğini sürdürüyor.”

Açıklamada ayrıca, dünyadaki emperyalist gerilimlerin içerde ve dışarda şiddeti artırdığı belirtildi:

“Bugün dünyayı saran emperyalistler arası keskinleşen çelişki ve yeni bir paylaşım savaşı tehlikesi, kadın ve LGBTİ+’lara yönelen şiddeti daha da derinleştiriyor. Çünkü savaş tehdidi sadece sınır hatlarıyla ilgili değildir; içeride faşizmin dozunu artırır, dışarıda militarizmi tırmandırır, toplumun en korunaksız kesimlerini ilk hedef ve ilk kurban hâline getirir.”

KKB, 20 Kasım ve 25 Kasım’ın ortak hafızasını ve mücadele çağrısını da şöyle ifade etti:

“20 Kasım, yalnızca nefret cinayetleriyle aramızdan koparılan transları anma günü değil; bu saldırıların politik sorumlularını işaret etme günüdür. Transların yok sayılması, güvencesiz bırakılması, hedef gösterilmesi devletin en karanlık yönetme tekniklerinden biridir. Her kayıp, erkek devletin bir “ibret mesajı”dır; görünmez kılınan bedenler bu düzenin suç mahalleridir.

Biz o suç mahallerini yas tutmak için değil; hesap sormak, örgütlenmek ve daha güçlü dönmek için hatırlıyoruz. Transların direnişi kadın mücadelesinin, kadınların isyanı LGBTİ+ özgürleşmesinin ayrılmaz parçasıdır. 20 Kasım’ın öfkesi 25 Kasım’ın isyanına akar; birinin yankısı diğerinin çağrısıdır.

Zira 25 Kasım, erkek şiddetinin, devlet zorunun ve kapitalist sömürünün iç içe geçtiğini en çıplak hâliyle gösteren gündür. Mirabal kardeşlerin katledilmesiyle tarihe kazınan bu gün, artık dünyanın dört bir yanında aynı cümleyi kuruyor: Bu şiddet bireysel değil; sistematik, örgütlü ve de politiktir.

Kadınların evde, işte, sokakta maruz bırakıldığı her saldırı, fabrikalarda yanarak yitirdiğimiz yaşamlar; transların nefret cinayetleriyle susturulmak istenmesi; lezbiyenlerin görünmez kılınması; göçmen kadınların sömürü çarkında ezilmesi… hepsi aynı mekanizmanın farklı yüzleridir. Ve o mekanizma bugün sadece baskı üretmekle kalmıyor; aynı zamanda yeni bir emperyalist paylaşım savaşı için hazırlık yapıyor. Ama tarih de şunu gösteriyor: Kadınlar ve LGBTİ+’lar, işçi sınıfı ve ezilen halk kitlelerinin bir parçası olarak ayağa kalktığında hiçbir zorbalık uzun süre ayakta duramaz.”

Açıklama, şöyle son buldu:

“Bugün bizden istenen ve beklenen sessizlik değil; itaat değil; kabulleniş hiç değil. Bugün bizden istenen en önemli şey, biraraya gelmek, örgütlenmek, sınıfsız-sömürüsüz ve de cinsiyet eşitsizliklerinin olmadığı bir dünya yaratmak için mücadele etmektir.

Çünkü bizler biliyoruz ki: hayatlarımızı şiddete ve çaresizliğe-umutsuzluğa mahkum eden bu sistem mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. Bizler sadece tarih yazan değil, aynı zamanda geleceği kuran-kurmak zorunda olan kadın ve LGBTİ+’larız. Bunun için birleşelim, örgütlenelim, mücadeleyi yükseltelim!”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu