
Yakma yıkma, zulüm ve yağma üzerine kurulu Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş sürecinde ve sonrasında sayısız kırım, tehcir, mübadele suçları işlemiş, en kabarık suç dosyasına sahip en lanetli devletlerden biridir. Devletin varoluş ve tarihsel gerçekliğini tüm yönleriyle bilip tanımadan gerici egemen sınıflara ve onun temsil ettiği Kemalizm ideolojisine karşı doğru ve başarılı bir mücadele yürütülemez. Bu görev layıkıyla yerine getirilmezse, bilinçlenip aydınlanmasını örgütlenip kendi özgürlükleri için mücadele etmesini istediğimiz kitleleri faşist diktatörlük karşısında silahsız bırakmış oluruz diyor İbrahim Kaypakkaya.
Kemalizm’i ilerici, bağımsızlıkçı, demokrat “anti-emperyalist” görmeye devam edenler, Kemalistlerin gerçekleştirdikleri soykırımı görmek istemedikleri gibi gerçeği dile getirenleri de olmadık suçlama ve iftirayla değersizleştirmeye dışlamaya çalışırlar.
Oysa yanlış ve ırkçı fikirler işçilerin, köylülerin, gençlerin, Alevilerin kafasından sökülüp atılmazsa, farklı kesimlerden emekçiler arasında güven, dayanışma ve birlik sağlanamaz. Zalimler Mazlum, diktatörler demokrat, işbirlikçiler bağımsızlıkçı, soykırımcılar kurtarıcı diye gösterilmeye devam edilir. Soykırım ve kırım yaşamış halklar ırkçı ve zehirli fikirlere sahip olan sözde öncü rolüne soyunmuş olanları nasıl kabul edebilir? Halkların yarasını doğru teşhis edip ona yoldaşça dokunan, dermanını doğru belirleyenler, halkın sevgisini ve güvenini kazanır. Pan-Türkizm, Pan- İslamizm ideolojisiyle ne Kürtlerin ne Alevilerin ne de soykırım yaşamış Ermeni, Rum, Süryani ve Asuri halkların güven ve desteği kazanılabilir. Faşist diktatörülüğe karşı birlikte ortak mücadele ve yürüme yolları açılamaz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve var oluş aşamasını ve sonraki süreçteki gelişmeleri maaşlı Kemalist aydınların, solcuların sözleri üzerinden değil gerçeğin, yaşananların tanıkların gözünden dinlemek, öğrenmek gibi proleter devrimcilerin çok önemli bir sorumlulukları vardır. Bu topraklarda Kemalistleri ve sonra gelen hükümetleri iyi tanımak, anlamak için bir gün Kürt ve Alevi, bir saat Ermeni, Rum, Asuri, Ezidi ve Alevi olmak yeterlidir.
Ezenlerin, egemenlerin, sahte tarih yazıcıların, inkarı temel bir devlet politikası haline getirenlerin tarafından değil, ezilenlerin soykırıma ve kırıma uğrayan halkların tarafından, dipsiz uçurum ve kuyulara atılanların, tanıkların tarafından yaşananlara bakarak tarihin gerçek hükmü verilir. Her konuda olduğu gibi tarihin doğru tarafında halklıdan mazlumdan yana durarak adalet tecilli edilir.
En az bilinen, en az konuşulan Pontus-Rum Soykırımı
Yalan ve çarpıtma üzerine yazılı Türk resmi tarihi ve Türklük ideolojisi tanınmadan yazılan ve anlatılanların uydurma bir tarih olduğu anlaşılamaz. Haksızlıklar son bulmaz. Yaşatılan acılar iyileşmez.
1914-1923 yılları arasında Pontus’ta yaşayan 353 bin Rum katledildi.
Kemalist iktidar gerçekliği ve onun milli şefi M.Kemal’in faşist niteliği iyi bilinip anlaşılmadan sanki geçmişi en temiz en halkçı en demokrat, en ilerici ve bağımzılıkçı olarak tanınmaya ve sahte anlatımlar dinlenmeye devam edilir. Bilinçler kirlenmeye, halklar arasında çitler oluşmaya devam edilir.
Kemalist iktidarı aklamak, işledikleri soykırım suçlarından arındırmak, tertemiz göstermek için gerek hükümet çevresinden gerekse kendisini ilerici-bağımsızlıkçı-anti-emperyalist diye tanıtan kesimler tarafından büyük çaba harcandı. Kemalist iktidar aklanmaya tüm suçun geçmiş yönetimlere, başta Sultan Abdülhamit olmak üzere İttihat-Terakki’ye yüklenmeye çalışıldı. Tarih çarpıtıcılığında ve inkarcı politikada Türk solcu ve liberal aydınların, sahte sosyalistlerin payı büyüktür.
Oysa Sultan Hamit’le başlayan, İttihat-Terakki hükümeti ve Kemalistlerle devam eden soykırımlar günümüze dek sürüp devam etmektedir. Kemalistlerin suç dosyası en az İttihat-Terakki ve Sultan Hamid dönemi kadar kabarıktır.
1894’te Sultan Abdül Hamit’le başlayan soykırım sonucu en az üç yüz bin Ermeni’nin katledilmesiyle sonuçlanmış, zorla Müslümanlaştırma suçlarının en ağırı yaşatılmıştır. 1915’te İttihat-Terakki hükümeti tarafından 1.5 milyon Ermeni, 300 bine yakın Süryani katledildi. Yüz binin üzerinde Ermeni kadın ve çocuk zorla İslam’a sürüklendi. Kemalist iktidar döneminde ise 353 bin Pontus Rum’u katliamdan geçirildi.
Sahte tarih anlatımı
İttihatçıların bir devamı ve yeminli takipçileri olan onların geride bıraktıkları görevi Kemalistler, Pontus Rum katliamıyla devam ettirdi. Sayısız Kürt katliamlarıyla “Homojen Türkiye” yaratma politikasını sürdürdü. “Emperyalizme yedi düvele karşı kurtuluş savaşı” egemen Türk politikacıları başta olmak üzere maaşlı Türk tarihçi ve aydınları tarafından uydurulmuş bir masaldır. Bütün Karadeniz’in kana bulandığı sürecin utanç adıdır. Oysa bu masalın arkasında Karadeniz Pontus Rumlarının kırıma uğratılarak kana bulanması vardır. 1923 Lozan Anlaşması’yla Osmanlı döneminden geride kalan Rumlar ile Yunanistan’daki Müslümanlar yer değiştirilmiştir. Ve böylece Rumların nüfusu bir elin parmaklarını geçmeyen binlere inmiştir.
Özellikle Pontus Rum soykırımının tartışılması kabulü, açık bir şekilde Kemalist iktidarın suçlarının kabulü anlamına geleceği için Kemalist hükümet ve aydınları özellikle Pontus soykırımından bahsetmemeye, yaşananları unuturmaya ve sahte bir 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı tarih anlatımıyla Pontus Soykırımını unutturmaya çalışmıştır.
1914-21 yılları arasında Amasya, Samsun, Giresun, Trabzon, Tokat, Niksar, Maçka, Şebin Karahisar’da yaklaşık üç yüz bin, mübadele yollarında ise 50 bin Rum katledilir. Toplam da 353 bin insan katledilir.
Soykırım failleri, Sultan Abdülhamit, İttihat Terakki-Kemalist hükümet dönemi olmak üzere üç ayrı safhada gerçekleşti. Homojen ve İslami Türkiye yaratma amacıyla Hristiyan halklar, Türkiye topraklarında sürüldü katledildi zorla asimilasyona uğratılmaya çalışıldı. Ve sayıları toplumda fark edilmeyecek kadar aza indirildi.
M.Kemal’in Samsun’a geldiği 1919 yılı Pontus Rumlarının soykırımının yaşandığı en ağır dönem olmuştur.
Güvenilmez halklar yaratma
Ne Ermeniler ne Rumlar ne de Kürtler hiçbir zaman TC devleti için güvenilir olmamışlardır. Önemli bir bölümü din, dil değiştirmeye karşın bu güvenilmez olma gerçekliği değişmemiştir. Din ve dillerini değiştirerek yaşama tutunmaya çalışan Rumlar halen kendilerinin daha iyi İslam ve Türk olduğuna dair ispatlamaya mecbur bıraktırılmıştır. Boğazlanıp katledilirken bile ispat isteyen soykırımcı faşist akıl din ve dil değiştirerek yaşamak zorunda bıraktırılan Rumlardan her defasında daha fazla İslam ve Türk olmaları istenerek baskı ve tehditleri artırmıştır.
Pontus topraklarında yaşayan hemen herkes Rum olmadığını ispatlamak için büyük çaba sarfetmelerine karşın şüpheler bitmemektedir.
Bugün Karadeniz’in önemli bir bölümünde Müslümanlıkla ilgisi olmayan gelenek ve görenekler devam etmektedir. Giysiler, yaşam ve yemek alışkanlıkları, horon, kemençe, şarkılar Pontos kültürünün izlerini taşımaktadır.
Bin yıllık topraklarından zorla, katliamla kopartılarak sürülen Rumlar gider… Geride şarkıları ninnileri ve sözleri rüzgar gibi esmeye devam eder.