
Anlatılanların, sözlerin, temennilerin üzerinden değil yaşanmış olanların tanıklığından bakmak insanı gerçeğe yakınlaştırır. Türk devlet yetkilileri tarafından yapılan iyi niyet açıklamalarından çok, yaptıkları üzerinden bakıldığında derin kaygı ve tereddütlerin neden yaşandığı daha iyi anlaşılır.
İnsanların düşlediği, olma ihtimaline inandığı bir şey onun için bir düş olmaktan çıkıp gerçek haline gelir. Kürt ulusal özgürlük hareketi için barış ve demokrasi ekmek, su ve hava kadar güçlü istenen bir düştür. Bu konuda dürüst, samimi ve verdikleri sözleri yerine getirmekte ciddi duruşlarıyla güven veren bir yerde durmaktadır. Verdikleri her sözün arkasında durup gerçekleşmesi için büyük bir fedakarlık göstermekte, kimsenin risk alıp kolay atamayacağı silah bırakma (yakma) adımlarını atmakta, temposu yüksek bir çaba ortaya koyup yoğun bir çalışma içine girmektedirler. Savaşmayı başararak ustalaşanların barışın ve demokrasinin gerçekleşmesi için de büyük çaba ortaya koyacağı bir gerçektir.
Ancak Türk usulü demokrasi ve hukuk sistemi yüz yıldır yarattığı gelenekten, sürdürdüğü zulüm politikasından, geçmiş kötü hafızasından bir türlü kopmuş değil. Bir yandan henüz “Terörsüz Türkiye” söyleminden vazgeçmeden barış ve demokrasi amaçlı yürütülen görüşmeleri sürdürüp, gerillanın silah bırakmasını ısrarla talep ederken, kendi tarafından henüz pratik anlamda, iyileştirici yönde bir adım atmış değildir.
Barış ve Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde söylem düzeyinde kalan beyanlarda, iyi niyet temennilerinde bulunurken Batı da TC’nin kurucu partisi olan CHP’nin elinde bulundurduğu belediyelere yönelik, çökme ve çökertme saldırılarını hızından bir şey kaybetmeden sürdürmektedir. Hırsızlık, yolsuzluk iddialarını öne sürerek “suç örgütü” kapsamında soruşturma, gözaltı, tutuklama saldırıları, demokrasi ve barış beklentisinde bulunan herkeste ciddi kaygı ve derin endişe yaratmaktadır.
Bir yandan tehdit, çökme, çökertme saldırıları sürerken diğer taraftan Kürt ulusal sorununu barış ve demokratik temelde çözme yönünde sürdürülen politikada ciddi tutarsızlık ve tezatlık görülmektedir. Kürtlere barış ve demokrasi yönünde vaatlerde bulunurken batıda CHP’ye, gazeteci ve aydınlara yönelik gözaltı, tutuklama operasyonlarının sürdürülmesi güven vermekten uzak adımlar olarak okunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisine yönelik gerçekleştirilen kuşatma ve çökertme saldırılarının yapıldığı süreçte Kürt düşmanlığından kurtulamamış, ırkçılığıyla hesaplaşmamış bir partinin demokratikleşme ve barışı tesis etmede ne kadar başarılı olacağı ciddi tartışma konusudur. Ve elbette bir soru işaretidir.
AKP’nin elinde bulundurduğu belediyeler hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvetten uzak temiz ve şeffaf bir politika izliyor da sadece CHP belediyelerinde mi hırsızlık ve yolsuzluklar yaşanmaktadır? Oysa AKP belediyelerinde ve Kürdistan’da kayyum atanan belediyelerde yaşanan hırsızlık, rüşvet ve yolsuzlukların haddi hesabı yoktur. AKP gerçeklerle istediği gibi oynama politikasına devam ediyor.
Kürt meselesini “güvenlik ve terörden arınma” olarak gören ve bunu askeri operasyonlar ve tedbirlerle çözmeyi düşünmekten vazgeçmeyen AKP ne barış ne de demokrasi sorununu çözemez. Her şeyden önce Kürt meselesi bir güvenlik ve terör meselesi değildir. Bir ulusun varlığının içtenlikle tanınıp temel haklarının samimiyetle kabulü meselesidir. Kağıt üzerinde yazılı olan değil gerçek ve pratik anlamda yürürlükte olan, demokrasi olmadan Kürt meselesi çözülemez. Temel hakların yasal ve anayasal güvenceler altına alınmadan Kürt ulusal sorununun çözümü yönünde atılacak adımlar hep zayıf ve yetersiz kalacaktır.
CHP’ye ve halka yönelik saldırılar hızından bir şey kaybetmeden süren gözaltı ve Kürdistan’a yönelik askeri operasyonlar barış ve demokratikleşme sürecini olumsuz etkilediği ve etkileyeceği bir gerçektir. Kırılganlıklara yol açacağı ortadadır. Kürt sorunun çözümünün temel dinamiği demokrasiden sözde bahsetme değil özde, pratikte adımlar atılarak olmasıdır ve uygulanmasıdır. Demokrasinin eşitliğin, gerçek anlamda hukukun olmadığı yerde Kürt meselesi demokratik temelde çözülemez.
Bugün başta Kürt halkının olmak üzere emeğiyle çalışan ve yaşayan herkesin gözleriyle görecekleri şeylere inanma ihtiyacı vardır. Adaletin tarafsız ve bağımsız halini yitirdiği, yaralı halinin yaşandığı topraklarda zulüm ve acı dolu geçmiş sadece yazılarda saklı değil, aynı zamanda yaşayanların beleklerinde de kayıtlıdır.
(Yeni Özgür Politika, 9 Temmuz 2025)