
Emekçi kadınlara yaşatılan ağır sömürüye, akıl tutulması haksızlık ve adaletesizliklere bakıldığında zamanların neden 8 Mart’a göre ayarlanması gerektiği daha iyi görülür ve anlaşılır. Zulmün son bulması için bir gün, bir 8 Mart yetmez. Her günün, her an’ın, insan olan her bilinç ve yüreğin 8 Mart’ı yaratmaya, çoğaltmaya, büyütmeye odaklanması gerekir.
Zorbalık dolu dünyanın son bulması için sınırları aşan emek, zamanı ve anı doğru okuyan bilinç, değiştirmenin eylemcisi olmak gerekir. Büyük çaba, sağlam irade, güçlü örgüt yaratmak gerekir. Emekçi kadınlar bunu yaratacak paranın tanrılarını aşağı indirecek zulmün patronlarını yaşamdan silip süpürecek güce ve kudrete sahiptir.
Dünya ve insanlık bir yandan sermayenin, yalanın egemenliği zulmün kılıcı altında derin yoksulluğu, işsizliği, cinayetleri ve sürgünü yaşamaktadır. Diğer yandan ise mazlum halklar haksız savaş, işgal ve yıkımlarla ölümden başka bir seçeneğin olmadığı zamanlara mahkum edilmek istenmektedir.
Emekçi kadınlar sadece “ezilenin ezileni” değildir. Emeği, bedeni, kimliği her geçen gün daha fazla ulusal, sınıfsal, dinsel, cinsel zulüm altında soluksuz bıraktırılmaya çalışılmaktadır. Kader diye yazılmak istenen gerçekliğe karşın yaşamı özgürce yaşamaya en güçlü aday ve en yakın olanlar emekçi kadınlardır. Onları kurtuluşa götürecek, özgür geleceğe taşıyacak olan devrimci örgüt, mücadele ve emekçi kadınların birliğidir. Emekçi ve Kürt kadınlar dünden daha fazla özgürlüğe yakındırlar. Dünden ve her zamandan daha fazla kudretlidirler.
2025’i “Aile Yılı” olarak ilan eden Türkiye Cumhuriyeti’nde kadın cinayetleri işçi katliamlarından sonra ikinci sırada yer alıyor. Kadın cinayet raporlarına geçen kayıtlardan daha ağır ve yıkıcı bir zulüm tablosu vardır. Bizim ülkemizde kadınlar gökyüzündeki güvercinden, yerdeki karıncadan daha rahat ve kolay katledilir. Katiller ise adeta ödüllendirilircesine hiçbir yaptırımla karşılaşmaz. Bundandır ki, kadın cinayetleri tavan yapmaktadır.
Emeğinin karşılığını alamayan, sömürülen işçi-emekçi kadınlar, ırkçılığın ve gericiliğin kuşatması altında ezilen Kürt ve Alevi kadınlar aile ve devlet şiddeti sarmalı içine sıkıştırılarak çözümsüz ve çaresiz bırakılmaya çalışılıyor. Arap ülkelerini, Afganistan’ı aratmayacak koyu bir gericilik ve karanlık içinde kadınlar her gün daha fazla boğazlanmaktadır.
Kürdistan’da, Filistin’de, Suriye’de haksız savaşların, işgal ve yıkımın en ağır yükünü emekçi kadınlar taşımaktadır. Bu dayanılması zor ve ağır yükün en dibinde olan emekçi kadınlar, tarihin nesnesi olmaktan çıkıp öznesi, belirleneni olmaktan çıkıp belirleyeni, yazılanı olmaktan çıkıp tarih yazanı olmak gibi büyük bir tarihsel toplumsal sorumlukla karşı karşıyadır. Örgütlenme ve birlikte mücadele etme sorumluluğuna en yakın, en fazla ihtiyacı olanlar yine emekçi kadınlardır.
Kadın özgürlük mücadelesinde kalemi ve silahı, akıl ve yüreklerini ustaca kullanan büyük bedeller ödeyerek adlarını tarihe yazan Ermeni özgürlük mücadelesinin komutanı ARMENUHİ, enternasyonal proletaryanın öncüsü BARBARA ANNA KİSTLER, Kürt özgürlük mücadelesinin kadın öncülerinden SAKİNE CANSIZ olunarak güneşin doğuşu, ayakta karşılanabilinir. Unutmamak gerekir ki, güneşin doğuşunu ayakta karşılayanlar ışığı karanlığın kalbine saplayabilir. Dağın öte yüzünde doğan güneşi kadınlar dünyasına taşıyabilir.
Her türlü devlet şiddetini ve ataerkil zihniyeti karanlığa gömecek, sömürü ve adaletsizliği ortadan kaldıracak olan mücadelenin ve birlikte örgütlenmenin bilinci ve ruhudur. Bunu yükseklere çekili bayrak gibi taşıyacak olanlar işçi-emekçi-Kürt-Alevi ve enternasyonal kadınlardır. Sabahın gelişini, güneşin doğuşunu engelleyemeyecek karanlık geceler.
(Yeni Özgür Politika – 4 Mart 2025)