DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | Baharı Göremeyenler

"Doğup büyüyemedikleri, büyüyüp ölemedikleri Ermeni çocukların sürgün yollarında çekilen fotoğraflarına bakıldığında bile Türk resmi tarihinin utanç verici bir yalan ve aldatma aygıtından başka bir şey olmadığı görülür."

Düşman gösterilmekten, adı lanetlenmekten, kimsesiz ve sahipsizlikten kurtulamayan, tüm kapıların yüzlerine kapandığı, gören tüm gözlerin önünde boğazlanırken bile ispatı istenen, yolu çöllere çıkarılan, baharı göremeyen mazlum bir halkın acılı hikayesidir, 24 Nisan. Hiçbir zorbalığın, hiçbir utanç dolu iddia ve inkarın yok edip hafızalardan silemediği soykırımın tarihidir, 24 Nisan.

Aradan 110 yıl önce geçmesine karşın tarihte, takvim yapraklarında asılı kalmayan, yarattığı yıkım ve yaşattığı sonuçlarıyla, nar tanesi gibi dünyanın dört bir yanına savrulmuş her Ermeni insanın bilinç ve hafızasında unutulmadan yaşanmaya devam eden 20. yüzyılın en utanç verici ve en acı dolu trajedinin adıdır, Ermeni jenosidi.

Çok uluslu, çok kültürlü, çok dinli bir coğrafya katliam, kırım ve sürgünlerle “Tek vatan, tek bayrak, tek dil, tek dinli’’ çorak topraklara dönüştürüldü. Ermeni, Pontus, Süryani katliamlarıyla başlayan bu zorbalık dolu karanlık tarih Alevi, Kürt katliamlarıyla devam etmektedir.

Bugün adına ‘’Cumhuriyi Türki’’ denilen topraklar sadece mazlum ve kadim halkların kırım ve kıyıma uğratıldığı bir coğrafya olmamıştır. Aynı zamanda tarihi belgelerin kırıma, gerçeklerin inkara uğratıldığı, her şeyin herkesin zorla Türkleştirilmeye çalışıldığı karanlık dolu bir ülke olmuştur.

Beş bin yıl önce adına ‘’HAYASA-NAİRİ-HAYASTAN’’ denilen Ermenistan topraklarında yaşayan Haylar (Ermeniler) 2.925 yerleşim yerine dağılmış sayıları milyonlarla ifade ediliyordu. 1914 resmi istatistiklerine göre Ermeniler, Osmanlı toprakları üzerinde % 18’i temsil ediyordu. Her beş kişiden biri Ermeni’ydi.

Keza 1914 yılı kayıtlarına göre Ermenilere ait 2.538 kilise, 451 manastır ve 2 bin okul vardı. Bugün bu sayı bir elin parmakları kadardır.

Doğup büyüyemedikleri, büyüyüp ölemedikleri Ermeni çocukların sürgün yollarında çekilen fotoğraflarına bakıldığında bile Türk resmi tarihinin utanç verici bir yalan ve aldatma aygıtından başka bir şey olmadığı görülür. Yaşanan soykırımın sadece kitlesel bir kadın ve çocuk kırımı olmadığı, aynı zamanda boğazlanmayıp şans eseri kurtulanların nasıl zorla Türkleştirildiği ve İslam’a geçmeye zorlandığı tarih olduğu görülür.

Üzerinde birçok ulusun birlikte yan yana yaşadığı, çeşitli kültürlerin gelişip iç içe geçtiği Ermeni, Kürt, Asuri, Elen halkların tarihi bilinmeden soykırımcı, asimilasyoncu, inkar ve kırım üzerine kurulu Türk resmi tarihi bilinemez. İttihatçı-Kemalist Türk devlet gerçekliği görülemez. Dağın, taşın, şehir, köy ve kasaba isimlerinin Türkçeleştirilerek tarihi ve kültürel hafızanın silinmesini amaçlayan Türklük ideolojisinin ırkçı, şoven bir zehir olduğu yeterince anlaşılamaz. Tarihi “yakma-yıkma-inkar ve çökme’’ üzerine kurulan, gerçeğin çarpıtılması, yaşananların ters yüz edilerek sermayenin kutsanması gibi Türklüğün kutsanmasıdır, Türk resmi tarihi.

Aradan 110 yıl geçmesine karşın soykırıma uğratılanların anısına bir sözün yazılmasının, bir tepkinin gösterilmesinin, yüzbinlerin anısına bir ağıtın bile yakılmasının yasak olduğu ülkede yaşıyoruz. Hayların (Ermenilerin) bu çorak topraklarda acılarına bile ağlamaları yasak.

Katliam acıları ayrıştırılamaz. Mazlum ve kadim halklara yönelik yapılan her katliam can yakar, yürek sızlatır. Ermeni, Süryani, Pontus Rumlarına, Asuri ve Êzîdîlere, Kürt ve Alevilere, kadın ve çocuklara yönelik her katliam utanç vericidir. Kabul etmek gerekir ki, hiçbir kadim halk tek başına acılarına dayanıp ağlayarak, bunları dile getirip öfke ve tepkilerini yaşatarak Türk devletini katliamlarla yüzleşmeye hesap vermeye zorlayamaz. Haritalarda yazılı ve çizili olmayan kan ve acı dolu akan nehirler birleşip bir denize çevrildiğinde, soykırımcılar sadece lanetlenmekle kalmayacak, başta insanlığın vicdanında olmak üzere tarihin önünde yargılanıp en ağır cezaya çarptırılacaktır.

Bir 24 Nisan sabahında bir kez daha soykırımcı zalimlere sesleniyoruz; zulmünüz sadece karanlığın en koyu anında gelmedi. Gün ortasında da sardı her yanı. Zulmün gölgesinde yaşamasına müsade etmediğiniz kökünü yok etmek istediğiniz, yıldızlar gibi dünyanın dört yanına dağıttığınız yaralı Ermeni kadınlar ve zorla Türkleştirdiğiniz yetim Ermeni çocuklar nereye gitseniz yine gelir karşınıza çıkar.

(Yeni Özgür Politika – 3 Mayıs 2025)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu