
Halklara ölüm ve zulümden başka bir tercih bırakmayan dünya kapitalist sisteminin Suriye’de tesis etmeye çalıştığı cihadist yönetim, bir yıldan fazladır halkın yaşam koşullarını iyileştirmediği gibi daha da kötüleştirdi. Bu gerçek, herkesin gözünün önünde yaşanıyor.
Bir yıldır Alevi-Dürzi-Hristiyan halklara yönelik saldırılar hız kesmeden sürdürüyor.
Suriye halklarının demokratik öz iradesiyle seçilip yönetime gelmeyen, hiçbir hukuki ve meşruluğu olmayan geçici yönetime, dünya ve bölge gerici yönetimleri büyük bir destek verdi. Dünya kapitalist güçlerin bölgesel ve dönemsel çıkarlarına uygun hale getirilerek dizayn edilmeye çalışılan cihadist yönetim, bir suç ve cinayet şebekesi olmaktan öteye gidemedi.
BAAS rejiminden daha kötü
Herkesin herkese düşman edildiği, kimsenin kimseye güven duymadığı ve kimsenin huzur içinde olmadığı, HTŞ gibi cihadist yönetiminin hüküm sürdüğü topraklarda, ABD ve Batılı yönetimlerin gözü önünde Alevi-Hristiyan katliamları ve tehditleri acımasızca sürüyor.
Farklı halk ve inançları düşman görmekten, onları katletmekten başka bir şey düşünmeyen, varlıklarına el koyup, İslam’a geçmelerini sağlamak için her türlü zulmü uygulamaktan geri durmayan, başı bozuk bir çapul ordusu yönetimde olduğu sürece halklar gün yüzü görmeyecektir.
Kendisinden ve Sünni İslam’dan yana olmayan herkesi yok etmek için fırsat kollayan, Suriye’yi etnik açıdan ‘homojenleştirmek’ için her türlü ayrımcılığı ve şiddeti uygulamaktan geri durmayan devşirme HTŞ ordusu, BAAS rejiminden daha kötü bir yönetim olarak adını utanç dolu tarih sayfalarına çoktan yazmış durumdadır.
Dünya kapitalist sistemin baş patronlarından olan Trump’tan meşruluk alan soykırımcı Colani, Suriye’de yaşayan halklar ve inançlardan meşruluk ve haklılık alamadı.
Bırakalım halkların rızasını almayı, her gün birikerek çoğalan öfke ve nefretini kazanmaktan öteye gidemeyen ve adına “geçici yönetim” denilen suç ve cinayet ordusu, zulmünü “geçici” sürdürmüyor.
Her gün daha fazla kalıcı hale getirip sistematik bir halde sürdürüyor.
Cihadist soykırımcı bir çete
“Alevileri mezara, Hristiyanları Beyrut’a” yollamak isteyen zihniyet ve kanlı el, Suriye’ye huzur ve güven getirebilir mi? Garantör devletler huzurunda gerçekleşen sayısız görüşme, yürütülen müzakereler ve sürdürülen diyaloglar, alınan karar ve verilen sözler, Suriye’de huzur ve güven getirmediği gibi getirmeyeceği de gün gibi ortadadır.
Süreç demokratikleşmeye doğru gitmiyor. Tam aksine çatışma-kaos ve kriz hali tüm şiddetiyle devam ediyor. Çünkü Suriye yönetiminin başında cihadist soykırımcı bir çete yapılanması vardır. Alevi-Dürzi-Hristiyan halkların varlığını ve haklarını tanımayan, demokrasinin ve eşitliğin varlığından bihaber olan bir yönetim başta olduğu sürece Suriye’de barış ve huzur gelebilir mi? Aklı, halkları ezmekte ve kendinden olmayan inançları yok etmekte olan ve toprakların yegane sahibi/hükümranı olmak isteyenden demokrasi beklenebilir mi?
Alevi-Dürzi-Hristiyan halkların varlıklarına el koyup, zenginliklerine çökmek için fırsat kollayan, her koşulda saldırılardan geri durmayanlar, çözüm ve istikrardan yana olabilir mi?
TC yönetimi arkalarındadır
Suriye yönetiminin başına uzun bir süredir hazırlanarak atanan tescilli katliamcı Colani ne istikrarlı bir yönetim olabildi ne de bünyesinde barındırdığı çete yapılanmalarına bir düzen ve sistem kazandırabildi.
Başı bozukluk, düzensizlik ve disiplinsizliğin had safhada olduğu Şam yönetiminde, çete yapılanmaların kabarık sayısı azalmadığı gibi her biri kendi başına buyruk bir iktidar gibi hareket edip, çıkarlarına denk düşen her türlü kötülüğü ve katliamı gerçekleştiriyor.
Onları hiçbir engel durdurmadığı gibi teşvik eden, destek sunan, onay veren soykırımcı TC yönetimi arkalarında durmaktadır.
Henüz bilinmeyen, henüz ortaya çıkmayan, sayısız toplu mezarlar ülkesi haline getirilen “Asuriye”de, geçenlerde cenazelerin kimlikleri tespit edilemeyen 48 toplu mezarın ortaya çıkması yaşanan vahşetin sadece sınırlı bir bölümünü gözler önüne sermektedir.
Halkların gözü Özerk Yönetim’de
Tükenmeyen zulmün yaşandığı Suriye topraklarında halklar gözünü Demokratik Özerk Yönetim’in yaşamına, huzur ve güvenine çevirmekten kendini alamıyor.
Nasıl ki her dönem katliama uğrayan halkların ilk baktığı yer, gözlerini ilk diktiği yer “dağlar” olmuşsa bugün Ortadoğu’da zulme ve ölüme maruz kalanların gözlerini ilk diktiği yer Demokratik Özerk Yönetim’dir. Burada halklar farklılıklarından dolayı birbirini boğazlamıyor.
Yönetim, hiçbir halk ve inanca düşman gibi bakmıyor. Onları hakları ve özgürlükleriyle eşit yurttaşlar olarak kabul ediyor. Zulme ve ölüme maruz kalanların ilk çağrısının Demokratik Suriye Güçleri’ne (QSD) olması tesadüfi değildir. Çağrılanın ve aranının sadece askeri güç olmadığı açıktır.
Rojava denilen özgürlük adası
Çağrılan, ısrarla aranan hakların barış ve huzur içinde kardeşçe yaşadığı, Demokratik Özerk Yönetim modelidir. Ademi merkeziyetçiliktir. Her şeyden önemlisi kadın özgürlük bilinci örgütlenmesi ve iradesini temsiliyetidir.
‘Jin Jiyan Azadî’ devrimci şiarının YPJ şahsında ve örgütlenmesinde somutlaşmasıdır. Kadına yönelik şiddet, katliam ve zulmün tavan yaptığı Ortadoğu’da kadın özgürlük bilincinin somuta dönüştüğü, farklı kimlik ve inançlara sahip kadınların özgür eşit bir ortamda yaşam ve örgütlenme imkanlarının ortaya çıktığı, adına Rojava denilen özgürlük adasında, kadınlar sadece özgürlüğün sesi, temsilcisi olmuyor aynı zamanda başta Ortadoğu halkları olmak üzere ezilen, özgürlük arayan tüm kadınlara örnek model oluyor.
Alevi-Dürzi-Hristiyan kadınlara yönelik saldırıların ve kırımların hızı kesilmeden yaşandığı topraklarda, özgürlüğün ve onurun bayrağını sahiplenmek vicdan ve ahlak sahibi her insanın görevidir.
Boğulmak, susturulmak, katliam ve tehditlerle sessizliğe gömülmek istenen özgürlük adası, başta TC olmak üzere HTŞ kuşatma ve saldırganlığına karşın direnişin ve yaşamın cesur sesi olmaya devam ediyor.
YPJ Komutanı Newroz Ehmed’in yaşananlar, gelişmeler ve gelecek ile net tutumu ve “öz savunma ve kadınların örgütlenmesi bizim için kesinlikle gerçekleşmesi gereken bir konudur. YPJ’nin kuruluş amacı zaten budur” açıklaması, sözün bittiği yer olarak okumak gerekir. Rojavalı kadınların güven içinde, özgürlük soluyan bir yaşamın sahibi ve öznesi olmaya devam etme kararlılığını göstermeleri, tarihsel olduğu kadar oldukça öğretici ve ilham vericidir.
Bundandır ki Suriye’de yaşayan Alevi-Dürzi-Hristiyan kadınlar, dünden ve her zamandan daha fazla yüzünü ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganına çeviriyor. Bu cesur şiarı benimsiyor. Kabul edip kendi yaşam felsefesi haline getirmeye çalışıyor.
Coğrafyamızda bir Rojava yetmez. Onlarca Rojava yaratmaktan başka bir çözüm yolu yoktur.
(Yeni Özgür Politika. 3 Aralık 2025)



