
Bu topraklar sorun yumağından nefes alamaz hale getirildi. İtiraz eden, reddini yükselten herkes bir tehdit olarak algılanıp susturulmaya ve korkutulmaya çalışılıyor. Hiçbir yasal ve hukuki engel tanımadan, televizyon ekranları karartılıp, gazeteciler gün ortasında herkesin gözleri önünde katlediliyorsa; bu bir zulüm düzeni demektir.
Demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin her gün zorbalıkla ayaklar altına alındığı, “Türk tipi demokrasi” olan darbe hukukuyla, her gün akıl dışı, şaşırtıcı örnekler yaşanıyor. Kuruluşundan itibaren faşist diktatörlükle ve onu tamamlayan biçimde “darbe rejimi”yle yönetilen Türkiye, kenarda köşede kalmış demokrasinin kırıntılarına bile tahammül edemiyor.
Darbe rejimine muhalif olan her insan, akıl tutulması nedenlerle bir şafak vakti baskınla gözaltına alınıp, tutuklanmayla karşı karşıya kalabiliyor. Evrensel hukuk normlarının işlemediği, kimsenin de buna itiraz etme hakkının olmadığı “Türk Tipi demokrasi” düzeninde, iktidar tarafından önce suçlu tespit edilip sonra suç dosyası hazırlanıyor! Hakkını arayan, adalet peşinden koşan, özgürlük isteyen herkes her an “Terör-Fetö Örgütü” suçlamasına maruz kalabiliyor.
AKP yargısı “Terör-Fetö” suçlamalarının yetersiz, çözümsüz kaldığı durumlarda bu kez muhaliflerine yönelik “casusluk” suçlamasını devreye sokmaya başladı. Halk nezdinde dehşet uyandıran, Türkiye toplumu için gayet kullanışlı olan, ancak ispatlamak için hiç bir belge istemeyen “casusluk” suçlamasıyla Türk yargı sistemi diğer saçma iddialarda zorlandığı yerde bu iddiayı bir can simidi gibi devreye sokarak kullanmaya çalışmaktadır. Hiçbir inandırıcılığı, tutarlılığı ve ciddiyeti olmayan bu zorlama suçlamanın yegane amacı siyasal iktidarın çıkarlarını korumak, işlenen sayısız hırsızlıkların üstünü örtüp, hukuksuzluklarını gizlemeye çalışmaktır.
Tele 1 televizyon kanalına kayyum atandı. Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ “casusluk” suçlamasıyla göz altına alındı ve tutuklandı. Önce Kürt illerinde ardından da burjuva muhalefetin yönettiği belediyelere kayyum atayıp çökme siyaseti, bu kez iktidara muhalif bir medya kuruluşuna da kayyum atanarak sürdürüldü. TV kanalına çökülerek darbe siyasetinin çirkin ve utanç dolu bir örneği daha yaşatıldı.
AKP yargı sistemi önce kayyum atıyor. Sonra “Tele 1” Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ı suçlama yoluna gidiyor. Bu saçma suçu ispat etmek için ise akıl dışı delil toplama senaryosuna başlıyor. Görsel ve ses kayıtları toplamaya, bilgisayarları kopyalayarak, suç dosyasını tamamlamaya çalışıyor. Önünde hiçbir yasal ve hukuki engel olmayan darbe rejimi “Karar verdim kayyum atıyorum! Karar verdim kapatıyorum!” rahatlığı içinde hareket ediyor.
Saray rejimine doğrudan bağlı olan Türk yargı sisteminde darbe ve kayyum hukuku, çökme rejimi egemen hale getirildi. Lafta da olsa var olan “Yargı Bağımsızlığı” çoktan ortadan kaldırılarak, uluslararası normlar görünmez kılındı. Bundandır ki faşist diktatörlük dizginlerinden boşanmış bir şekilde önüne çıkan her engeli ezip geçiyor, herkesi susturup sindirmeye çalışıyor. Büyük bir korku iklimi yaratılmaya çalışılıyor. Hiç kimseye hesap verme zorunluluğunu duymadan, her şeyi kolay yapma aymazlığı içinde hareket eden darbe rejimi, faşist uygulamalarıyla halkın öfkesini büyütmekte ve halkın direnme ve birlikte mücadele etme koşullarını dünden daha fazla yaratmaktadır.
Her konuda tekçiliği ve buna biatı esas alan zihniyet, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş kodudur. Tekçiliği esas alan, sarayın patronu ve ekibi, “Tek Görüş, Tek Fikir, Tek Ses”in meşru olduğunu kabul ettirmeye, bunun dışındaki her ses ve görüşün ise “gayri meşru” olduğunu göstermeye ve halkı ikna etmeye çalışıyor. Aykırı her sesin mutlaka susması, susturulması gerektiği görüşünü topluma kabul ettirmeye çalışmaktadır. Muktedirler iyi bilmektedirler ki, zalimlerin cüretkar olmasının yegane, öncelikli yolunun ülke aydınları ve öncülerinin korkutularak sindirilmesidir.
İyi bilinmektedir ki, eğer bir ülkede hukukçular, savcılar, hakimler eğitimcilerden, bilim insanlarından, aydınlardan daha yoğun iş yapıp daha itibarlı hale gelmişse haksızlık adaletsizlik ve zulüm egemen halde demektir. Bu zulüm düzenine karşı direnmek, mücadele etmek meşrudur. Ve kutsal bir görevdir.
Batı’da bir utanç olan ekranların karartılması, gazetecilerin tutuklanması, kayyumların atanmasıyla yürüyen bu sindirme operasyonları, Kürt ulusal özgürlük güçlerince bin bir zorluk ve tanımsız fedakarlıklarla sürdürülmeye çalışılan “Barış ve Demokratik Toplum” sürecinin ruhuna ve yoluna aykırıdır.
Medya Savunma Alanları’na çekilen gerillanın attığı adımlar; dürüst ve samimi, ortaya koyduğu talepler ise insanı ve demokratiktir. Bir yıldır tıkanan sürecin önünü açarak, rahatlatma amaçlı gerillanın attığı adımları izlemenin, görüş belirtmenin zamanı çoktan geçmiştir. Sadece gerillanın sesini dinlemek değil, çözüm konusunda, demokratikleşme yönünde adımların atılması artık kaçınılmazdır.
Bugün dünden ve her zamandan daha fazla her alanda var olan yaşanan emek ve demokrasi sorunu, Kürt ulusal özgürlük sorunuyla iç içe geçmiştir. Ve bu sorunların her birini demokratik halk devrimi ve sosyalizmin temel sorunu olarak okumak, anlamak ve görev edinmek gerekir.
(Yeni Özgür Politika – 28 Ekim 2025)



