DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | Ermeni Korkusu

"Tunceli valisi, Ermeni-Kürt halkının yakınlaşmasından dost ve kardeş olmasından öcü gibi korktuğu için bir devlet görevlisine yakışır tarzda tipik bir Türk ırkçılık örneğini sergilemiş, İttihatçı-Kemalist efendilerinin yaman bir sesi olduğunu ispatlamıştır."

Tunceli Valiliği, Munzur Kültür ve Doğa Festivali’ne davet edilen Ermeni folklor ve müzik gurubu “Veredardz Folk Ensemble”ye yasak koydu. Yerevan’dan yola çıkan grup, yasak kararı üzerine Van’dan geri dönmek zorunda kaldı.

Grubun içindeki ressam Avedisyan Aleqsandr’ın çizdiği Seyit Rıza resmi de Dersim’e ulaşamadı. Dillerin, kültürlerin, halkların kaynaşmasından, yanyana gelip birlikte şarkı söylemelerinden korkan Valiliğin korkusu sadece Ermeni diline ve müziğine karşı değil. Aynı zamanda Kürtçeye, Zazacaya, devrimci müziğe de düşman bir zihniyetidir. Müziğe düşman olanlar, halklara, doğaya, özgürlüğe dost olabilir mi?

Onnik Dinkçiyan’ın, Nune Yesayan’ın Ermenice şarkıları Ciwan Haco’nun Kürtçe klamları, Ahmet Aslan’ın, Şenol Akdağ’ın Zazaca, Sezen Aksu’nun Türkçe, Şevval Sam’ın Lazca parçalarıyla birlikte şarkı söylemeleri kimi ve kimleri rahatsız eder?

Söz konusu “Cumhuriye Turkiye” ve onun idari ve mülki amirleri ve yöneticileri olunca, olmayacak denilen şey, “olur” hale gelir. Akıl ve mantığı zorlayan yasaklar, kabul edilir-uygulanabilir hale gelir. Özgürlüğün bir dili, mantığı, işleyen yasaları varsa diktatörlüğün de bir dili, mantığı ve yürürlükte olan yasaları vardır. Diktatörlük ve özgürlük, ortak hiçbir yanı olmayan, birbirine zıt yönde yürüyen, işleyen iki farklı mantık ve yasaya sahiptir. İki farklı dille konuşur.

Kalbin dili olan Kürtçe, acının dili olan Ermenice yasaklanarak, müzik dili olan Türkçe tek başına bir nehirde akamaz. Her dil, canlı ve renkli bir nehir gibidir.  Diller ve türküler birlikte aynı yöne doğru aktıklarında denizlerin rengi, özgürlüğün rengi olur. Ne diller, ne şarkılar tek bir kalıba sığdırılamaz.

Müzik, her dönem evrensel düzeyde sihirli bir gücü olmuştur. Müzik, sadece bir insana, bir ülkeye ait bir tını ve melodi değil aynı zamanda evrensel değeri olan ortak bir melodi ve kardeşlik ruhu taşır. Sınır ve yasak tanımaz. Her türlü yasak ve sınıra karşın dalgalar halinde yayılarak halkların vicdanında yankılanıp sesinde anlam bulur. Hele bu diller, Ermenice ve Kürtçe ise kimse onları durduramaz. Kelepçeleyip kilitleyemez.

Aradan geçen uzun zamana karşın 1915’in, ’38’in kemiklerinden halen korkuyorlar. Çünkü Ermeni ve Kürt tarihi, Dersim topraklarının derinliğinde saklı halde durarak gizemliğini koruyor. Ne kayboldular ne de başka bir yere gittiler. Her Alevi köyüne bir cami inşa ederek, cemevlerini camiye çevirerek, Dersim’in sayısız kilisesini viran edip ahıra çevirerek tarihi bir bütün yok edemeyeceklerini, izleri tümden silemeyeceklerini iyi bilen muktedirler, bugün, Ermeni ve Kürt müziğinin aynı sofrada, aynı meydanda birlikte söylenmesine de müsaade etmeyerek, korkularını taşımaya devam ediyorlar.

Korku sadece dillere, müziğe, sanata ve sanatçıya karşı değil, halkların biraraya gelerek yeniden kaynaşmasına, ortak duygu ve birlikte yaşama fikrinin canlanmasınadır. Müzik; insanları, halkları en güçlü etkileyen en kısa yoldan yakınlaştırıp ortaklaştıran sihirli bir güçtür. Müziğin yasaklanması; dilin yasaklanması, özgürlüklerin kısıtlanmasıdır. Halkların biraraya gelmesinin iç içe, yan yana olmasının yasaklanmasıdır. Bir nehir gibi birlikte özgürlüğe akmasının engellenmesidir.

Saray olan ama insan olamayan muktedirlerin Ermeni, Kürt, Rum ve devrimci müziğe olan korkusu boşuna değildir. Muktedirlerin gece ve gündüzü, halkların korkusuyla doludur. Kürtçe, Ermenice; muktedirlerin bitmeyen kabusudur. Sözlerin çok ötesinde hikayeler taşıyan Ermeniler, Kürtler, Aleviler gökyüzünün ve yeryüzünün insanlığın yaşam alanına çevrilmesini istiyor. Muktedirleri asıl korkutan budur. Onların kabusu haline gelen, halkların özgürlük hayalidir.

Zulmün gölgesinde bile dilini konuşmasına, “Lori”sini söylemesine müsaade etmeyerek onları yok ederek, yıldızlar gibi dünyanın dört bir yanına savurdukları Ermeni kadınları, nereye giderlerse gitsinler hangi yasakları önlerine engel olarak çıkarırlarsa çıkarsınlar Türk muktedirlerinin karşısına yine çıkıp kendi dillerinde şarkılarını söylemeye, “Koçari”sini birlikte oynamaya devam edeceklerdir.

Sayısız işgalci gücün kanlı seferlerine maruz kalmış, en eski uygarlık olan URARTU döneminin izleri her bir parçasına yansımış, adına Dersim denilen topraklar, Kürtlerin, Alevilerin yurdu kadar on binlerce Ermeni’nin yaşadığı, yıllarca kendilerine yurt edindikleri topraklar olmuştur.

Bütün yıkım ve kırıma rağmen halen Dersim’in birçok bölgesinde Ermeni tarihinin, kutsallarının, kültür ve dilinin kalıcı izlerine, silinmez isimlerine rastlanır. Halen Dersim dağlarında Dersimlilerin, Ermenilerin ve gerillanın yürüdüğü, toprağın derinliğine iz bıraktığı üç ayrı patika bulunur.

Bugüne dek sayısız kırım ve kıyıma inkar ve asimilasyona karşın Dersim’de yüzlerce köy, mezra ve bölgenin ismi Ermenice’dir. Vank (Dersimliler Venk diyor), Halvori, Axpanos, Zangirek, Xacgirek, Taşgirek, Mamgirek, Axgirek, Xavaçur, Pertag, Mazgerd, Sorpiyan, Xozinkex, Pılvenk, Haçeli, Çenexçih, Darpasor, Paxnik, Coravan, Ağzunik, Xarçik, Danzs ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz Ermeni ismi vardır.

Tunceli valisi, Ermeni-Kürt halkının yakınlaşmasından dost ve kardeş olmasından öcü gibi korktuğu için bir devlet görevlisine yakışır tarzda tipik bir Türk ırkçılık örneğini sergilemiş, İttihatçı-Kemalist efendilerinin yaman bir sesi olduğunu ispatlamıştır.

Oysa Dersim halkı, tarihsel-ulusal-inançsal kimliğinden kaynaklı unutulmayacak derecede misafirperver, hoşgörülü, dost canlısıdır. Tıpkı Ermeniler gibi soykırım yaşamış, acının tanımsız renklerine tanıklık etmiş kadim Dersim halkı, dilinden-inancından-kimliğinden dolayı “öteki” olmanın ne demek olduğunu çok iyi bilir. Ermeni halkının acısını derdini, dilini en iyi anlayan onları yürekten hisseden yerlerden birisidir, Dersim.

Tüm ırkçılık dolu, kötü zihniyet ve uygulamalara karşın Kürtler, Aleviler, Ermenilerin ezgileri yasaklansa da yüreklerindeki kardeşilik duygusuna kulak vermeye, muktedirlerin kararlarından önce vicdanlarının sesini dinlemeye devam edecektir.

Soykırım altından sağ çıkmayı başaran Ermeniler, emek ve üretkenlikle şiirini, şarkısını, kitabını ve sevgisini tüm halklara götürmekten ve kardeş elini Kürtlere, Alevilere uzatmaktan yorulmayacaktır.

(Yeni Özgür Politika – 31 Temmuz 2025)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu