DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | Gidip de Gelmeyen Deza Hüseyin!

"Dingin ve derinden akan nehir gibiydi Deza Hüseyin. Yüzünde acı dolu tebessümünü eksik etmeyen, az konuşan, onur ve vicdanını korumasını başaran bir Kürt özgürlük savaşçısıydı."

Her yönüyle önceki süreçlerden oldukça farklı zamanlar yaşanıyor. Demokratikleşme ve barış sürecini herkesin farklı tarzda anlayıp kendine göre anlamlandırmak istediği günlerde, “acıları en fazla alınması gerekenlerin” gözaltında zorla kaybettirilenler olduğu bir gerçektir. Unutulmaması, mutlak dile getirmesi gerekenlerdir zorla kaybedilenler.

Bu topraklarda zorla kaybetmenin tarihi, 24 Nisan 1915’te başladı. Soykırımın başlangıcında, 234 Ermeni kanaat önderi zorla gözaltına alındı. Tehcir yollarında başları ve bedenleri taşlarla ezilerek, naaşları “bilinmez” yerlere atıldı.

Cumhuriyet’in kuruluş tarihi kan ve zulümle yazıldı. Kürt öncüleri olan Şêx Seîd, Seyid Rıza ve arkadaşları katledilerek bir mezar taşı bile kendilerine çok görüldü. Geçen uzun zamanlara karşın “bilinmez’” her yerde isimleri aranmaktan vazgeçilmedi.

Gidip de gelmeyenlerin, geride kalanlara bıraktığı tanımsız acılar romanlara, öykülere konu olacak kadar hüzün doludur. Onlar adına yakılan her türkü bir yürek sızısıdır.

Dışarıda hasret dolu deli dalgalara aldırmayan, başı dağ, saçları kar olan yazar Sabahattin Ali, Cumhuriyet sonrası kaybedilen ilk aydındı.

Karabasan gibi çöken 12 Eylül askeri faşist rejimi sürecinde yoğun bir şekilde gözaltında kaybedilenlerin öyküsü yazıldı. Adı Cihan Süleyman olan bilge bir devrimci önder “ser verip sır vermeme” geleneğini sürdürdüğü için katledildi. Devrimci harekete yönelik ağır işkence ve baskılar sonucu on binlerce gözaltı, tutuklama, kayıp ve katletme sistematik tarzdaydı. Faşist devlet terörünün ve şiddetinin en ağır günleri yaşatıldı. Hava zulüm ve ölüm kokuyordu.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi ve direnişi, Kürdistan’ın dört bir yanına alev topu gibi düştüğü süreçte, zorla kaybetme şiddeti en yoğun dönemini yaşadı. Adına “Düşük Yoğunluklu Savaş” konsepti denilen süreçte, en ağır kayıplar yaşandı. Özelikle 1991 – 1996 yıllarında yoğun olarak zorla köy boşaltma, yakma; kaçırma ve yargısız infazlar gerçekleştirildi. Faili belli kayıpların isimleri kayıtlara sığmaz oldu.

5 Noluda direniş yoldaşıydım

Anaların ve sevenlerinin ellerinde asılı duran her kayıp resmin, kendine ait yazılı olan ve olmayan bir hikayesi vardır. Çok zaman ellerde resimleri tutulu kalan devrimcilerin hikayesi fazla bilinmez. Oysa yazıya dökülmese bile anılarda kalan hikayeleri, onur ve direngenlik doludur. Her devrim şehitliğinde mutlaka “gidip de gelmeyen”lerin anısına Karacadağ’ın kara taşlarını andıran anıtlar dikilir. Her devrimin isimsiz ünsüz sayısız “Bilinmez-Meçhul” kahramanları vardır. Onların emek ve direnişleri fazla bilinir ve görünür olmasa da muhteşemdir. Derinden akan coşku ve umut dolu sessiz birer nehirlere benzerler. Dingin ve derinden akan nehir gibiydi Deza Hüseyin. Onunla 5 Nolu Diyarbakır Zindanı’nın en karanlık günlerinde direniş yoldaşlığı yaptım. Benim gibi sayısız devrimci, onurlu duruşuna ve sessiz direnişine tanıklık etti.

Onurunu korumayı başarandı

Deza Hüseyin, sessiz bir direnişin gerçek kahramanıydı. Yüzünde acı dolu tebessümünü eksik etmeyen, “Bahtiyar” gibi az konuşan, onur ve vicdanını sonuna kadar korumasını başaran bir Kürt özgürlük savaşçısıydı. Özgürlük mücadelesi Kürdistan topraklarında geliştiği süreçte emekçi dünyası ve hayalleriyle Siverek direnişinde yerini alır. Bir ihbar sonucu gözaltına alınır. 12 Eylül’ün zulüm dolu ölüm fırtınasında Urfa Merkez Komutanlığında ağır işkencelerden geçerek tutuklanır.

Cehennemin öteki adı olan 5 Nolu’da zulmün ve ihanetin bir yağmur gibi yağdığı süreçte her yeni bir gün, tüm tutsaklar için “bugün de ölmedik” olurdu. Ölümün sonsuza değil, bir başka güne ertelendiği işkenceli zamanlarda, gökyüzü yerine pencereden sızan ince bir ışıltıya bakarak, umudu ve direnişi yüreğinde ve bilincinde büyüten Deza Hüseyin, gerçek anlamda bir sıra neferiydi. Sıradışı direnişin sıra neferi olmanın kolay olmadığı 5 Nolu’da herkesin onur ve direniş hafızasında, unutulmaz bir iz bırakarak yaşadı ve direnişçilerin güvenilir yoldaşı oldu.

Her üç tutsaktan birinin ihbarcı ve itirafçılığa zorlandığı 5 Nolu’da, Mazlum Doğan arkadaş feda eylemiyle sonsuzluğa uğurlandığında tüm tutsaklar gibi tanımsız yoldaş acısını derinden yaşadı. Bilincinin bir tarafına “bunun hesabını mutlaka büyük bir direnişle soracağız’’ diye yazdı. O büyük gün geldiğinde, direnişin en önünde emek dolu elleriyle yer aldı. Kurulan her barikatın en önünde direngen koca bedeniyle bir dağ gibi durdu.

Yıllar sonra resmini gördüğümde

Yıllar sonra aklımızdan ve yüreğimizden hiç çıkmayan Deza Hüseyin’in mağrur resmini, Cumartesi Anaları’nın ellerinde gördüğümde tanımsız bir hüzün yaşadım. Devrimcilerin ve yurtseverlerin kalbine sessizce dokunmayı başarabilen Taşkaya Hüseyin, Siverek’te 30 araçlı asker ve korucu eşliğinde ölüm yolculuğuna götürülür. Yakınlarının ve mahalle sakinlerinin gözleri önünde bir sandalyeye dar gelen gövdesini, zorbalıkla askeri aracın paslı zincirlerine bağlayarak götürürler.  Durumunu, akıbetini öğrenmek için kapısını çalmadık bir askeri, sivil merci bırakmayan ailesi ve sevenleri kendisinden bir haber alamaz. Aile, 32 yıl gibi geçen zamana karşın Deza Hüseyin’i aramaktan geri durmaz. Yorulmak bilmez bir direngenlikle sevgili yoldaşını aramaktan yorulmazlar.

Askeri merciler, karakol yetkilileri, Siverek’in korucu başı sorumluluğu reddeder. Zorla kaybedilen her acılı ailenin, sözlü ve yazılı başvuruları, kayıtlara “ailenin soyut iddiası” olarak geçer. Oysa dağ gibi olan Deza Hüseyin kendiliğinden buhar olup yok olmadığı gibi savcılığın utanç dolu kayıt defterine “soyut iddia” olarak yazılı kalan soluk harfler de değildir. Deza Hüseyin’i tanıyan, onunla birlikte zindan ve direniş yoldaşlığı yapan herkes iyi bilir ki; ne buhar olacak kadar hafif ne de “soyut iddia” olacak kadar zayıf bir insandı. Büyük saygıyla anımsadığım Deza Hüseyin, emek ve direniş dolu anısı yüreğimizde her daim saklı kalacaktır.

Geçmişte yaşananların nasıl yaşandığı ve nasıl hatırlanıp anlamlandırıldığı bilinmeden Kürt anaların barış ve demokrasi talebi anlaşılamaz.

(Yeni Özgür Politika – 9 Aralık 2025)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu