
Esad diktatörlüğü yıkılınca zulmün biteceği, yeni bir sürecin başlanacağı algısı yaratılmaya çalışıldı. Yaşanan ve yaşatılan bütün kötülüklerin, kırım ve kıyımların müsebbibi olarak Baas rejimi gösterilmeye ve anlatılmaya çalışıldı. Baas rejiminin yaptığı kötülükler, işkenceler, görüntülü ve tanıklarıyla birlikte her tarafa servis edildi. Oldukça etkili ve güçlü bir propaganda yapılarak başına on milyonluk ödül konan bir çete başı katil, takım elbise giydirilerek Suriye yönetiminin başına getirildi. Ahmet El Şara’yla birlikte sorunların çözüleceği, yeni bir dönemin başlanacağı algısı yaratılmaya çalışıldı. Başta Suriye halkı olmak üzere Orta Doğu halklarını bu yalana inandırmaya çalıştılar. Ancak başta Kürtler olmak üzere Aleviler, Dürziler, Hristiyan Araplar, HTŞ yönetimine oldukça kuşkulu yaklaştı. Katliamcı bir DAİŞ çete reisine ve onun başında olduğu yönetime kimse güven duymadı.
ABD-İngiliz-TC çıkarlarını esas alan ve İsrail’in güvenliğini önceleyen dışa bağımlı bir politika, Suriye’de egemen kılınmaya çalışıldı. DAİŞ çetesine takım elbise giydirip kravat taktırarak, Suriye’de var olan sorunların çözüleceği çok dinli, çok kimlikli-inançlı halkların yaşamına huzur, barış ve demokrasinin geleceği yönünde yaratılan algı çok geçmeden yerle bir oldu.
En temel insani ve demokratik kuralları hiçe sayarak, kendisinden olmayan halklara, inanç, dil ve kültürlere düşmanlık zihniyetini mahkum etmeden, saldırı ve yağma politikasından vazgeçmeden sadece gömlek değiştirerek hiç bir şeyin değişmeyeceği çabuk görüldü ve anlaşıldı.
Aradan çok kısa zaman geçmeden Suriye’de temel toplumsal sorunların çözülmediği aksine dünden daha kötü hale geldiği görüldü. Gelenin gideni hiç de aratmadığı Suriye de daha kötü günler yaşatılmaya başlandı. Katillerin zihniyetini değiştirmek yerine gömleğini değiştirerek, evrensel düzeyde egemen olan kapitalizmin sömürü ve zulüm dünyasına entegre edildi ve hegemonik dünyanın kanlı bir parçası haline getirildi.
Kabul etmek gerekir ki dünyada ve Orta Doğu’da yıkım ve kırım dolu güçlü bir gerici rüzgar esmektedir. Savaş ve çatışmanın eksik olmadığı gün neredeyse yok gibidir. Sermayenin ve gericiliğin egemen olmadığı bir karış toprak parçası bırakmak istemeyen kapitalist dünya sisteminde; özgürlük, emek, inanç düşmanlığı bakidir. Bu barbar ve gerici sistem herkesi herkese düşman ettirip, herkesin herkesle savaştığı zamanlar yaratmadan yaşayamaz durumunu sürdürmeye devam ediyor. Uluslararası sermayenin eli kanlı, zihniyeti hegemoniktir. Saltanatını ezilen halkların yoksulluğu ve yıkımı üzerinde sürdürmeye çalışmaktan başka bir çözüm yolu yoktur.
Ne yaşadığımız çağda dünyada ne de Orta Doğu’da yakıcı ve yıkıcı sorunlar azaldı ne halklar rahat bir gün yüzü gördü. Hangi tarih yaprağında hangi güne başlansa katlanılmaz acılar, kabul edilmez haksızlıklar ve zulmün evrensel ve yerel kareleri yaşanmaktadır.
Orta Doğu’nun en gerici, en barbar, başı bozuk ordusu olan DAİŞ çeteleri dün Alevilere yönelik katliamlar gerçekleştirdi. Bugün ise Dürzi halkının kadın erkek evlatlarına yönelik katliam gerçekleştirmektedir. Halkların, inanç ve dillerin özgürlüğü için değil, devletlerin güvenliğini ve çıkarlarını esas alan HTŞ yönetimi, 21. yüzyılda Suriye’nin toplumsal gerçekliğinden kopuk, barbar zihniyetiyle kimseyi eşit yurttaşlık ilkesi temelinde demokratik tarzda yönetemez. Zaman dilimi içinde katliama uğrayan mazlumların ismi ‘Ezidî, Alevi, Dürzi, Kürt, Hıristiyan, Arap olarak değişse de suçlular hep aynı kalıyor. Değişmeden kalan katliamcı zihniyet ve DAİŞ aklıdır.
Suriye’nin bütününde kapitalist ulus- devletin tekçi temel anlayışı olan “tek millet, tek din, tek yönetim” politikasını; yaşa, cinsiyete vicdana ses vermeden öne süren zulüm devam etmektedir. Bu politikayı Alevi, Dürzi katliam ve sürgünleriyle egemen kılmaya çalışmaktadır. Gücü zayıflamış, iradesi kırılmış, özerklik talep edecek durumdan çıkarılmaya çalışılan Alevi ve Dürzilerden sonra yıkım saldırılarını Rojava’ya yöneltmek isteyecekler. Ön hazırlıklar yapılmaya çalışılıyor. Çevreden Rojava’ya doğru tekçiliği esas alan ve çete yönetimine entegre etmeyi amaçlayan saldırıların hazırlığı, yıkıcı bir şekilde sürüyor. Her kesimi şiddet ve korkuyla sindirip etkisiz kılarak merkezi Suriye’nin tekçi yönetimine entegre olmaya zorlayacaklar.
Şam ordusuna bağlı çete grupları “Metro Turizm” otobüslerine bindirerek Süveyda’ya taşımaları çetelerin arkasında duran, katliamlara destek sunanların TC olduğunu açıkça göstermektedir. “Bedevi aşiretler” adı altında Süveyda’ya yönelik saldırıların aslında DAİŞ çeteleri olduğu gerçekliği gün gibi ortada iken, bu çapul ordusunun aşiretler olarak medyaya servis edilmesi, vadesi çoktan dolmuş sahtekarlığın iki yüzlü bir örneği olarak okunmalıdır.
Süveyda, çetelerin saldırı ve yağması sonucu bir yıkım hali ve insani felaket durumu yaşıyor. Bir yoksul yaşama bile canları sığamayan insanlar boğazlanıyor ve katlediliyor. Onurları çiğnenerek aşağılanmaya çalışılıyor.
Hastahane görevlileri topluca katlediliyor. Evler, dükkanlar yağmalanıyor. Dün Efrîn’de Kürt’ün tavuğunu çalan, bugün Süveyda’da Dürzi’nin kazını çalıyor. Ellerinde DAİŞ’in kılıcı, ağızlarında düşürmedikleri “Allah’ın Ekberliği” şiarıyla dün Alevilere bugün Dürzilere İslam’ın “kahramanlığı”nı can ve mallarının nasıl güvenlik içinde “korunacağı”nı öğretiyorlar(!)
Bu vahşi ve barbar kanlı tablo içinde katillerin gücü karşısında direniş pozisyonu alan Rojava, bir özgürlük adası olarak onuruyla 13 yılını kutluyor. Dili koparılmak, kimliği parçalanmak, özü köleleştirilmek istenen Orta Doğu halkları için Rojava toprakları özgürce yaşamanın vazgeçilmez kardeşlik adasıdır. Halklar, inanç ve diller birlikte ortak yaşamanın örneklerini dünyaya gösteriyor.
Kendi karanlığının içinde ışığına doğru yürüyenler özgür olabilir. Halkları yaşadıkları karanlık içinden çıkarıp kendi ışıklarına doğru yürüten “Şoreşa Rojava Piroz Be!” şehitlerine minnet ve saygıyla.
(Yeni Özgür Politika – 22 Temmuz 2025)