
Yüz yıldır dili, kimliği yasaklı olan; yaşadığı topraklar bir günde Türk savaş uçakları obüs ve toplar tarafından yüzlerce kez bombalanan, toprakları işgal edilmiş Kürt halkı hak ettiği, insanca yaşamak istediği topraklarında yaralı da olsa Türk devletinden ve onun zulmünden daha büyüktür.
Aklına “yakma, yıkma çökme ve inkar” dışında bir şey gelmeyen, geçtiği her yerde geride kan ve gözyaşı bırakmaktan yorulmamış bir devlet, Kürt halkının barış ve demokrasi talebine yine bildik aldatma ve tehdit yöntemiyle yaklaşmaya çalışıyor. Aldatma, oyalama, zamana yayarak çözümsüz bırakma politikasıyla Kürt halkının özgürlük mücadelesine son vereceğini, iradesini kırıp teslim alacağını düşünürken büyük yanılgı içinde olduğunu bir an olsun aklına getirmiyor.
Türk devleti, Kürt halkının barış ve demokrasi talebinin ne anlama geldiğini kendisinden ne gibi sorumluluklar beklediğinin ciddiyetiyle yaklaşmıyor. Çünkü Kürt halkının barış ve demokrasi talebini eşit güçler arasında sürdürülmesi ve sonuca bağlanması “diyalog-görüşme-mutabakat” temelli çözüme gidilmesi gereken sorun olarak görmüyor. Türk devleti, örgütünü tasfiye edip silahlarını bırakmaktan başka yolu kalmamış, kendisine sunulan kırıntılara mecbur kalmış güçsüz bir halkın zorunluluğu olarak görüyor ve yaklaşıyor. Kendisini efendi, Kürt halkını ise çaresiz insanlar olarak görüyor.
Bin yıldır bu toprakların tartışmasız yegane hakimi, her şeyin sahibi olarak gören Türkçe konuşan Türk devleti, Kürt halkını kırıntı talep eden, zayıf, güçsüz bir halk olarak görüyor. TC devletinin kendisini koyduğu yer tam da burasıdır. Kendisini her şeyin tartışmasız karar vericisi, muktediri algılıyor. Efendi-uşak denklemi içinde Kürtlerin özgürlük sorununu ve talebini ele alan Türk hükümranları oyalayarak, zamana yayarak, kandırarak sorunu “çözeceğini” düşünüyor. Ancak fena yanılıyor!
Şimdiye kadar yaşanan ve yaşanmakta olan görüşmeler, diyaloglar, çeşitli çevrelerce yapılan açıklamalar, dile getirilenler hep efendi-köle denklemi içinde ele alınmıştır.
Barış ve demokrasi talebinde, sorunun çözümünde Kürtler dürüst, samimi, netlik gösterip bu konuda her türlü fedakarlığı yapmaya her türlü adımı atmaya hazır olduklarını göstermelerine karşın devlet tarafından hiçbir karşılık bulmamıştır. Çeşitli çevrelerce verilen sözler, sunulan istek ve temenniler dışında atılan adım yoktur.
İttihat Terakki’den-Kemalist hükümetten bu yana Ermenilerin, Arapların, Kürtlerin sayısız kez “reform-adalet-hak-hukuk” talepleri aldatma-oyalama-zamana yayma, karşılığı olmayan sözlerden öteye gitmeyen adımlar dışında farklı bir yöntemle ele alınmamıştır. İyi niyetli tüm çabalar sonuçsuz kaldığı gibi halklar daha büyük kırım ve kıyımlar yaşamaktan kurtulamamıştır.
İşçilerin, emekçilerin emeğini sömürmekten yorulmayan; Kürtlerin, Alevilerin kanını emmekten doymayan ceberrut devlet, yapılması mutlak gerekli olan adımları atmıyor. Görevlerini yerine getirmiyor. Evrensel hukuk normlarını bile görmezlikten geliyor. Ne Medya Savunma Alanları’na saldırılar ne zehir dolu tehditler, kışkırtıcı, ırkçı söylemler son bulmuştur. Üstelik Kürt ulusal özgürlük mücadelesinden, öncülerinden bahsedilen her söylemde Ermeniler bir kez daha aşağılanmaktan kurtulamıyor.
Radikal Türk milliyetçiliğinden kurtulamayanların zihniyeti ve dili, her dönem zehirli ve yıkıcı olmuştur. Demokrasi sadece seçimler değildir. Demokrasi, Türklük ideolojisinden kurtulmaktır. Kürtlerin varlığı ve haklarının meşru görülmesidir. Ancak Türk tipi demokrasi ve hukuk sisteminde bu adımlar fazlasıyla uzak bir gerçeklik olarak görülmelidir. Halen yetki ve gücü elinde bulunduranlar, her hakka sahip olduklarını düşünmeye devam ediyor. Dolayısıyla adalet ve hukuk ellerinde oyuncak olmaya devam ediyor.
Sadece tarihiyle değil büyük bedeller ödeme pahasına özgürlük ve özneleşme yolunda milyonlarca Kürt, meydanlara çıkarak özgürlüğe en yakın olan halk olduğunu göstermiştir. Bugün özgürlüğe uzak olan Kürt halkı değil, Türk halkıdır. Üstünlük kompleksinden çıkılmadıkça, efendi olmaktan vazgeçilmedikçe özgürlük hayal olarak kalır. Türk halkının özgürlük mücadelesinde mutlak temizlenmesi gereken zehir İttihat-Terakki ve Kemalizm zehiridir. Bu zehir atılmadıkça ırkçılık yıkılamaz. Kürtler, dost ve kardeş olarak görülemez.
Kobanê’de Türk savaş uçakları tarafından bombalama sonucu anne ve babası dahil sekiz kardeşini kaybederek yaralı olarak sağ kurtulan küçük Narin, yaralarıyla Türk devletinden daha güçlü ve büyüktür.
(Yeni Özgür Politika – 9 Nisan 2025)