DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | Önce Kadını Vurun!

"Kürt ulusal hareketi mücadelesi açısından önemli bir politik figür olan Leyla Zana’ya yönelik bu saldırı, kendini kaybetmiş ırkçı bir grubun anlık bir feveranı değildir."

Bu topraklarda hangi tarih yaprağı çevrilirse çevrilsin, hangi zaman dilimi yaşanırsa yaşasın, kitlesel katliam, sürgün, infaz, Kürt ve kadın düşmanlığı bitmiyor. İnsanlığın ve onurun bir kez daha utandığı, son derece çirkin, Kürt ve kadın düşmanı ırkçı bir saldırı yaşandı.

Önce geçmişte bu tür saldırılardan sabıkası olan bir futbol takımının tribünlerinde başlatılan (ve örgütlü olduğu açık olan), sonra da ırkçılığıyla bilinen kimi şahsiyetlerin “sosyal medya” paylaşımlarında yaygınlaştırılan bu ırkçı saldırganlık, bilinçli bir devlet politikasının ürünüdür.

Kürt ulusal hareketi mücadelesi açısından önemli bir politik figür olan Leyla Zana’ya yönelik bu saldırı, kendini kaybetmiş ırkçı bir grubun anlık bir feveranı değildir. Ne kendini kaybetmiş bir grubun anlık parlaması ne de sıradan bir kışkırtma sonucu ortaya çıkan “Türk’ün öfkesi”nin dışa vurumudur. Bu topraklarda ırkçılık ve kadın düşmanlığı, örgütlü bir devlet politikasıdır. Leyla Zana’ya yönelik yapılan ırkçı saldırı, 100 yıldır Kürtlere, kadınlara, Alevilere, kısaca kendinden olmayana yönelik ekilen kin ve düşmanlığın devamıdır.

Kamuoyu önünde bilinen şahsiyetlerin, belli bir akademik titri olan kişilerin “aşkın bir Kürt düşmanlığı” içinde olmasının nedeni basit değildir. Tüm varlıklarını ve yaşamlarını bitmeyen kin ve nefret üzerine inşa etmelerinin, toplumun önemli bir kesimine yayılmasının ve dahası bundan mutlu ve istekli olunmasının nedenleri, 100 yıllık Türkçü-ırkçı devlet kodlarında saklıdır.

Kürt ve Alevi analar

Toprakları işgal edilmiş, hayalleri çalınmış, karanlık sokakların, yorgun evlerin, çile dolu yılların yükünü omuzunda taşıyan kadınlar, Kürt ve Alevi kadınlar… En ağır koşullara katlanarak, hiçbir yüreğe sığmayan evlat acılarını koyunlarında bir ateş gibi taşıyan Kürt ve Alevi kadınlar. Yıllarca zindanlarda direnerek, bedel ödemekten çekinmeyerek özgürlüğün, onurun, barışın ve Kürt kadının sesi olmaktan vazgeçmeyen Zana Leyla… Bedeninde 10 kurşun yarası taşıyıp kaç saat yerde yaralı kaldığı bilinmeden cansız bedeni 7 gün boyunca sokak ortasında bekletilen Taybet Ana… Başörtüsü kan, yüzü topak olan, canı alınan Kürt anaları. Zulmün derinliğini kavrayarak gerillanın Nûrhaq Berfîn’i olan Kürt Alevi kadınlar… Göğün yarısı olmaktan yorulmayan, eksilmeyen kadınlar. Onurun ve direnişin bayrağını utanç dolu ırkçılığın ortasında yükseklere taşımaktan geri durmayan Kürt ve Alevi kadınları…

Çığlık atacak kadar dolup, sessiz kalacak kadar çaresiz kalan kadınların özgürlüğü için savaşan gerilla kadınlar… İsimsiz ve ünsüz emekçilerin sesi, sözü iradesi olmayı başarmış direnişçi kadınlar… Hepsinin kendine özgü sayısız hikayeleri olsa da ortak kaderleri, bitmeyen acı dolu yaşam karşısında direnmeye tutunan, onura sarılan kadınlar…

Hangi güne bakılsa tanımsız acıları henüz yazılmamış olan çileli emekçi Kürt-Alevi kadınlar… Zulmün fıtratındandır her daim ilk hedeflenen, ilk ırkçı saldırılara uğrayıp en utanç dolu sözlere maruz kalan, bedenine 10 kurşun saplanan her daim Kürt-Alevi kadınları oldu ve olmaya da devam ediyor.

Direnişi öksüz bırakmak için

Faşistler, ırkçılar neden en çok direngen kadınları hedef alır? Neden ilk hedeflerinde boyun eğmeyen, diz çökmeyen kadınlar olur? İlk ölüm buyruğu, ilk katliam emri, ilk utanç verici işkence ve idam sehpaları neden onlar için kurulur?

Zulmün ve paranın tanrıları iyi bilir ki; direnen kadın teslim alınırsa onur dayanaksız, direniş öksüz kalır. Bundandır ki önce kadını öldürerek, toplumu teslim almaya çalışırlar. İlk darbe, ilk ırkçı söz, ilk kurşun, her daim önce kadın bedenine saplanır. İlk susturulması, ilk diz çöktürülüp boyun eğdirilmesi, ilk kaybettirilip sesizliğe gömülmesi, ilk suçlanıp yargılanması gereken Kürt-Alevi kadınlar oldukça yeryüzüne ne barış ne onur ne de özgürlük gelecektir. Ölüm ve zulüm birlikte bir kabus gibi halkların üzerine çökmeye devam edecektir.

100 yıldır acılara yenilmeyen Kürt ve Alevi kadınların çilesi azalmıyor. Öldürdükleri Ermeni, Kürt, Alevilerin seceresini tutmaktan utanmayan, zulmü dört düvele nam salmış İttihatçı-Kemalist iktidar altında kadınlar ve çocuklar, ağıt ve zılgıtlara sarılarak diktatörlerden daha uzun yaşayacaktır.

Utanç dolu sayfaları

Aralık, kitlesel katliamların yaşandığı karanlık günler olma trajedisini yaşamaktan yorulmuyor. Her biri yürek dağlayan Maraş, “Hayata Dönüş” adı altında gerçekleştirilen zindan katliamı, Roboskî, vb., Türk muktedirlerinin utanç dolu sayfalarıdır.

Bu topraklarda ay ve güneş herkesin olurken özgürlük neden kadınların olmasın? Neden küfür, hakaret, aşağılama her daim ırkçıların oluyor ve neden her daim direnen boyun eğmeyen öncelikle özgürlüğün renginde kadınlar oluyor?

Zulmün kılıçları altında sevdiğine “beni sen öldür, bizden olanların yanına gidelim” diyen Kürt ve Alevi kadınlar, iyi biliyorlar ki; varlıklarını kaybederlerse bir şeylerini kaybederler, ancak umut ve onurlarını kaybederlerse her şeylerini kaybedecekler. Bundandır ki bedenlerinde saklı 10 faşist kurşun pahasına umut ve onurlarını yaşatmanın duruşunu göstermekten, en erdemli sözlerini insanlığın orta yerinde söylemekten geri durmuyorlar.

Küfür ve utanç, Türk ırkçıların olsun. Onur ve direniş Kürt ve Alevi kadınlarınındır. Leyla Zana, Taybet Ana, Nurhak Berfin insanlığın onuru, özgür geleceğin sureti olmaya devam edecektir. Onları yoldaşlarımız olarak kabul etmekten geri durmayacağız.

(Yeni Özgür Politika – 23 Aralık 2025)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu