
DERSİM- “Pomza Kum Ocağı” olarak kamuoyuna yansıtılan projenin aslında 4. grup maden ruhsatı olduğu ve içeriğinde altın, gümüş, bakır gibi 80’in üzerinde element barındırdığı belirtiliyor. Projenin doğaya, köylülerin geçim kaynaklarına, su varlıklarına ve Alevi halkın inanç merkezlerine büyük zarar vereceğini belirten Sekasur Çevre ve Doğa Platformu üyesi Asya Aslan, gazetemize konuştu.
Aslan, Dersim’in farklı bölgelerinde yaşayan köylülerle birlikte başlatılan çadır nöbetinin 29. gününde olduklarını belirterek, “Biz buraya topraklarımıza, doğamıza, suyumuzu sahip çıkmaya geldik. Çünkü başka bir toprağımız, başka bir suyumuz yok. Doğamız yoksa biz de yokuz,” dedi.
Geniş çaplı bir talan projesi
Pomza adıyla sunulan maden projesinin dar kapsamlı bir kum ocağından ibaret olmadığını vurgulayan Aslan, “Bu bir kandırmaca. Burada açılmak istenen proje sadece bir kum ocağı değil, 4. grup maden ruhsatı söz konusu. Yani altından gümüşe, bakırdan nadir toprak elementlerine kadar 80’in üzerinde yer altı kaynağı için kazı izni verilmiş durumda. Bu da bölgenin tamamının talan edileceği anlamına geliyor,” diye konuştu.
Madene karşı başlatılan direnişin sadece çevresel değil, aynı zamanda toplumsal, tarihsel ve inançsal bir mücadele olduğunu belirten Aslan, “Burası sadece bir doğa alanı değil. Burası aynı zamanda halkın yaşam alanı, üretim alanı ve inanç merkezi. Sekasur bölgesi 1937-38 Dersim Katliamı’nda katledilen 24 bin kişinin mezarına ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda Aleviler için kutsal sayılan Avuçhan ve Sultanhane ocaklarının arasında yer alıyor. Bu topraklarda her taşın bir hafızası var,” sözleriyle bölgenin çok katmanlı önemine dikkat çekti.
Hayvancılık ve üretim tehdide açık
Sekasur ve çevresindeki köylerin temel geçim kaynağının hayvancılık olduğunu belirten Aslan, projenin ekonomik bir yıkım da yaratacağını ifade etti: “Bu bölgede yaklaşık 20 bine yakın küçükbaş ve büyükbaş hayvan var. Başka geçim kaynağı yok. Bu ocak açıldığında hem meralar yok olacak hem de su kaynakları kirlenip kuruyacak. İnsanlar üretim yapamaz hale gelecek. Üretim olmayan yerde de göç başlar.”
Göç olgusunun Dersim halkı için yeni olmadığını söyleyen Aslan, “1938’den beri devam eden bir göç politikası var. Önce katliamla başladılar, sonra barajlarla, şimdi de madenlerle. Bugün köylerde üretim çok az. İnsanlar büyükşehirlere ya da Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldı çünkü geçim imkânı bırakılmadı. Şimdi kalanları da bu yöntemlerle göç ettirmek istiyorlar,” dedi.
“GES’lere karşı değiliz, ama yerine karşıyız”
Devlet eliyle yürütülen enerji projelerinin doğaya etkisine de değinen Aslan, güneş enerji santrali (GES) projelerine dair kamuoyundaki kafa karışıklığına dikkat çekti. “GES’lere tamamen karşı değiliz. Çünkü doğaya en az zararı veren enerji kaynaklarından biri. Ama nereye kurulduğu çok önemli. Meralara, tarım arazilerine, hayvancılık yapılan alanlara kurulamaz. Şimdi bakıyoruz, GES projeleri meraların ortasında. Bu da hayvancılığı ve üretimi bitiriyor,” dedi.
“Devlet bu bölgeyi insansızlaştırmak istiyor”
Aslan’a göre bölgede yürütülen madencilik, enerji ve altyapı projelerinin ortak amacı, Dersim’i insansızlaştırmak. “Devletin hedefi bu bölgeyi yaşanmaz hale getirmek. Tarih boyunca bu coğrafyayı sindiremedi. 38’de insanları katletti, şimdi de doğayı yok ederek yaşamı bitirmek istiyor. Bu bir yok etme politikası. Bize alan bırakmadıklarında biz göç etmek zorunda kalıyoruz. Bu da planlı bir şey. İnsan kalmasın istiyorlar,” sözleriyle mevcut durumu değerlendirdi.
Kadınlar ön safta: “Kadın doğadır”
Asya Aslan, direniş çadırında bugün iki kadının nöbet tuttuğunu belirterek, kadınların ekoloji mücadelesindeki yerinin hayati olduğunu vurguladı: “Kadın sadece evde değildir. Kadın üretir, tarladadır, yayladadır, çocukla ilgilenir, su taşır, hayvan bakar. Kadın doğa gibidir, sabırlıdır ama güçlüdür. Doğayı en iyi kadın anlar çünkü onunla yaşar. Bu yüzden bu mücadelenin öncüsü de kadınlar olmalı. Erkek arkadaşlarla birlikte mücadele edelim ama öncü kadınlar olsun.”
Kadınların varlığının mücadeleye güç kattığını ifade eden Aslan, “Kadınların yaptığı her iş daha da başarılı olur. Bu yüzden biz kadınlar olarak burada nöbetteyiz ve direnişin sürdürücüsü olacağız,” dedi.
“Bu yasa doğa katliamıdır”
Son olarak, Meclis’te kabul edilen ve kamuoyunda “Talan Yasası” olarak bilinen maden yasasına da değinen Aslan, yasanın doğrudan doğa katliamına onay verdiğini söyledi: “Bu yasa resmen bir katliam yasasıdır. Artık ÇED raporu zorunluluğu da ortadan kalktı. Devlet istediği yeri maden sahası ilan edip kazmaya başlayabilecek. Bu kabul edilemez. Vekillerin Meclis’te ayağa kalkması, halkın da her yerde buna karşı durması gerekir. Biz burada duracağız ama Meclis’te de karşı çıkılmalı.”
Direniş sürecek
Sekasur Çevre ve Doğa Platformu üyeleri ile köylüler, çadır nöbetini sürdürmekte kararlı. Nöbetin ilk günlerinden bu yana bölgeye gelen çok sayıda kişi destek verirken, kurumlar, sendikalar ve ekoloji örgütleri de dayanışma çağrısında bulunuyor.
Asya Aslan ve arkadaşları, mücadelelerinin sadece bir köyün değil, tüm doğanın ve yaşamın mücadelesi olduğunu vurguluyor.
“Başka bir toprağımız, başka bir suyumuz yok” diyerek Sekasur’da başlayan bu direniş, Dersim halkının yüzyıllardır süren yaşamı savunma iradesinin yeni bir halkasını oluşturuyor.