
2009 yılından bu yana devrimci ve özgür basının farklı alanlarında çalışan gazeteci Rahime Karvar, son olarak 2023 yılında Mercek isimli bir program sunmaya başladı. Hafta içi her gün yayınlanan programda Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan sorunlar, toplumsal gelişmeler ve hak ihlalleri ele alınıyordu. Ancak 17 Ocak sabahı Karvar’ın hayatı köklü şekilde değişti. Evine yapılan polis baskınıyla gözaltına alındı, ardından “örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklandı.
Karvari, ev baskınını, tutuklanma sürecini ve sonrasında yaşananları Özgür Gelecek Gazetesine anlattı.
Rahime Karvar, o sabah yaşananları şu sözlerle anlattı:
“Evimde bulunan misafirlerime işkence edildi ve ben de baskının ilk anından itibaren ters kelepçe ile hakaretlere, küfürlere, şiddet tehditlerine maruz kaldım. Bu işkence 3 gün süren gözaltı boyunca da devam etti. Sohbet adı altında hukuksuz işlemler dayatıldı, hastane ve adliye gidiş-dönüşlerinde tek sıra halinde başımız eğilerek yürütülmek istendik, ters kelepçe ile muayene dayatmasıyla karşı karşıya kaldık. Temizlikten yoksun (ki Vatan Emniyet Müdürlüğü’nün nezarethanesinde kalanlar bu durumu iyi bilirler) hücrelerde tutulduk. Peçete ve sabun için bile her seferinde tartışmak zorunda kaldık. Ayrıca bu günlerde regl olduğum için ihtiyacım olan pede ulaşımım ta ki mahkemeye çıkarılana dek engellendi.”
Yaklaşık beş ay süren tutukluluk süresince Karvar’ın dosyasında yer alan suçlamalar arasında, Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, hapishanelerdeki hak ihlalleri, Suriye’deki gelişmeler, kadın cinayetleri ve Dilek Ekmekçi konulu programlar yer aldı. Karvar’a göre “Devlet kurumlarını aşağılama”, “Kürdistan” ve “Jin Jiyan Azadi” ifadeleri suç unsuru olarak kabul edildi ve bu nedenle “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı.
“Kadına düşmanca yaklaşan sistem içinde gazeteci olmak çifte düşmanlık”
Karvar, tutukluluğu boyunca Bakırköy Kadın Hapishanesi’nde kaldı. Daha ilk gününden itibaren hak ihlalleriyle karşılaştığını belirterek şöyle dedi:
“Daha ilk girişte beraber tutuklandığımız diğer bir gazeteci arkadaşımla birlikte çıplak aramaya maruz kaldık. Bakırköy, hak ihlalleri konusunda zaten oldukça mimli bir yer. Siyasi tutsaklar uzun yıllardır verdikleri mücadele ile belli hakları korumaya çalışıyorlardı. Ancak koğuş baskınları, görüşlere gidiş gelişteki baskılar, en temel insani hak olan beslenme konusundaki tutumları (ki çölyak hastası gazeteci arkadaşımız Sevda Erkılınç’a dönük muamele bunun en açık örneğidir) üzerine çokça tartışabiliriz.”
Hapishane yönetiminin İdare ve Gözlem Kurulu kararlarını da eleştiren Karvar, bazı kadınların tahliyelerinin “kişisel bakım” veya “çok su kullanma” gibi gerekçelerle engellendiğini aktardı. Kendi koğuşunda kalan 68 yaşındaki Delal Tekdemir’in de “spora katılmadığı” gerekçesiyle infazının yakıldığını belirtti.
Karvar, gazeteci ve kadın olmanın bu süreçte çifte hedef haline gelmek anlamına geldiğini şu sözlerle ifade etti:
“Kadına adeta düşmanca yaklaşan bir sistematik içerisinde gazeteci olmak çifte düşmanlıkla uğraşmak anlamına geliyor. Çünkü objektifinizi daha fazla kadın düşmanlığına odaklıyorsunuz, bunları daha fazla gündeme getirmek ve bu konuda söz-politika-eylem üreten kadınlara daha fazla alan açmak istiyorsunuz… Haliyle gazetecilik faaliyetleriniz içerisinde bu ağırlık, hukuk dışı uygulamaların hedefi haline geliyor.”
“Elektronik kelepçe ile dolaşmak, kişiyi hedef haline getirmektir”
İlk duruşmada tahliye edilen Karvar, ikinci duruşmada ise şehir dışına çıkış yasağı, imza yükümlülüğü ve elektronik kelepçe uygulamasına tabi tutuldu. Bu durumu “çok açık bir keyfilik” olarak değerlendiren Karvar şunları söyledi:
“Normal şartlar altında hukuki denetim mekanizmalarının giderek azaltılması gereken bir durumda tam tersi bir karar verilmesi, çok açık bir keyfilikle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor bence. Gazeteciliğe dönük düşmanca yaklaşımın sürdürüldüğünü de öyle… Çünkü il dışına çıkamamak, haber yapmamı sınırlandıran bir oldu. Ve daha sorunlu olanı ise elektronik kelepçe takılarak bunun denetlenmesi. Ev hapsinde takılan, oldukça büyük bir kelepçeyi ayağınıza bağlıyorlar ve 16 milyonluk şehirde bu şekilde dolaşmanızı istiyorlar. Bu, kişiyi hedef haline getirmektir aynı zamanda.”
Elektronik kelepçenin gündelik yaşamı da zorlaştırdığını vurgulayan Karvar, “Yürümek, uyumak, duş almak, denize girmek… Hepsi zorlaşıyor. Bu şekilde gazetecilik yapmak da daha zor bir hale geliyor” dedi.
“Dayanışma her zaman güç verir”
Hem tutukluluk hem de adli kontrol sürecinde meslektaşlarından, basın örgütlerinden ve kamuoyundan destek gördüğünü söyleyen Karvar, bu desteğin önemini şu sözlerle anlattı:
“Sık sık mektup ve kart aldım. Ki bu tutsaklık sürecinde çok değerli bir şey. Basın örgütleri hem dosya içeriğini hem de mahkeme süreçlerini takip etti, gündemleştirdi. Dayanışma her zaman güç verir. Birçok dava sonucunda olumlu etki yarattığını ve hukuk garabeti dosyalar gerekçesiyle gözaltı ve tutuklanan çok arkadaşımızın, bu dayanışma ile yollarına devam edebildiğini görebiliyoruz. Bunu çeşitlendirecek daha fazla yol ve yöntem elbette bulunabilir ve her birimizin bunun için çaba içerisinde olmamız gerekir.”
Karvar, davanın ve ağır adli kontrol koşullarının gazetecilik faaliyetlerini engellemesine rağmen, mesleğini sürdürme kararlılığını koruyor. Ona göre, bu süreç yalnızca kendi dosyasıyla sınırlı değil; benzer biçimde yargılanan tüm gazetecilerin hak mücadelesinin bir parçası.