
İSTANBUL – 1970’lerin ikinci yarısında Ümraniye’nin kuzeyinde hızla büyüyen gecekondu kuşağı içinde kurulan 1 Mayıs Mahallesi, göç, yoksulluk ve barınma hakkı etrafında örgütlenen bir toplumsal deneyim olarak hafızalara kazındı.
Adı, 1977’de Taksim’de yaşanan “Kanlı 1 Mayıs” sonrasında 1 Mayıs Mahallesi olarak başta Partizanlar olmak üzere devrimciler tarafından konuldu.
Halk arasında benimsedi; 12 Eylül askeri darbesinden sonra ise resmî kayıtlarda “Mustafa Kemal Mahallesi” olarak değiştirildi. Yıllar içinde idarî açıdan farklı bölgelere ayrılsa da hafızalarda “1 Mayıs” adı yaşamaya devam etti.
Mahallenin kuruluşu, İstanbul’a yoğun iç göç dalgası sırasında “barınma hakkı”nı önceleyen kolektif bir örgütlenme pratiğiyle anılıyor.
Parselasyonların halkın kendi içinde yapıldığı, rantçı yapılanmalara karşı tavır alındığı, kooperatifler, okuma-yazma grupları ve gündelik yaşamı örgütleyen inisiyatiflerin kurulduğu Partizanların etkin bir şekilde çalışma yürüttüğü bir tarihsel kesit söz konusu. Bu öz-örgütlenme pratiği, dönemin sosyalist çevreleriyle temas halinde yürütüldü.
Mahalle tarihinde en kritik dönemeç, 2 Eylül 1977’de yaşanan büyük yıkım ve çatışma oldu. Evlerin yıkımı için bölgeye gelen kolluk kuvvetleriyle mahalle halkı arasında gün boyu süren çatışmalarda ölümler ve çok sayıda yaralanma yaşandı.
Olay, Türkiye’de gecekondu mücadeleleri tarihinde ölçeği ve şiddeti bakımından emsalsiz bir eşik olarak kayda geçti. Resmî kaynaklarla hareket içi anlatılar ölü sayısını farklı verse de, kimi haber ve belgesellerde 13 kişi anılırken, direnişin tanıkları daha geniş listeler sunuyor.
Ancak kayıtlara geçen bir diğer veriye göre 2 Eylül direnişinde biri daha kundakta olan bir bebek, beşi Proleterya Partisi militanı toplam 13 kişinin ölümsüzleştiği yönünde.
12 Eylül darbesi sonrasında mahalledeki kolektif pratikler dağılmış olsa da, 2 Eylül’ün hafızası anmalar ve kimi dönemlerde festival niteliğinde etkinliklerle bugüne taşındı; mahallenin muhalif duruşu varlığını sürdürdü, sürdürmeye devam ediyor.
“3-5 kiremit, 2 duvar, üstüne naylon”
İstanbul’un Ümraniye ilçesinde 1970’lerin ortasında doğan 1 Mayıs Mahallesi, Türkiye’nin en önemli gecekondu hareketlerinden birine sahne oldu. 1976’dan itibaren göçle gelen yoksul aileler, barınacak bir eve sahip olabilmek için boş arazilere evler yapmaya başladı.
Mahalle, kısa sürede yalnızca bir yerleşim alanı değil, aynı zamanda halkın kendi eliyle kurduğu örgütlü bir yaşam biçimine dönüştü.
Mahalleyi kuranlardan bir emektar o günleri şöyle anlatıyor: “Gecekondu yapılaşması 1976’da başladı. İnsanlar köylerinden göçüp geliyordu. Ev bulamayan, sokakta kalanlar 3-5 kiremit, 2 duvar örüp, üstüne naylon geçirip yerleşiyordu. Bizim gençlik yıllarımızda buna ‘kozuk’ diyorduk.”
“Taş ocağında dinamit arıyorlardı”
Devrimcilerin bölgeye gelişi de tesadüfen olmuştu. Mahalleyi kuranlardan biri olan tanık, o anı şöyle aktarıyor: “Taş ocağında dinamit arıyorlardı. Orada halkla karşılaştılar. Halkın barınma sorununa cevap verdiler. Hepimiz 19-20 yaşında genç insanlardık.”
İlk temas, mahallede yeni bir dönemin başlamasına yol açtı. Halkın barınma hakkı için attığı adımlar, devrimcilerin örgütlülüğüyle birleşince 1 Mayıs Mahallesi kısa sürede düzenli ve planlı bir yerleşime dönüştü.
“Herkese 300 metrekare yer ayrıldı”
Kurulan düzende eşitlik en temel ilkelerden biriydi. Tanık o günleri şöyle hatırlıyor: “Herkese 300 metrekare yer ayrıldı. Fazlası yoktu. Rantçılara tavır vardı; onların evlerine el konulup ihtiyacı olana veriliyordu. Türkiye’nin en planlı gecekondu mahallesiydi ilk başlarda.”
Mahalledeki bu düzen, Türkiye’nin başka gecekondu bölgelerinden ayrılmasını sağladı. Barınma hakkı üzerinden kurulan dayanışma, kolektif yaşamı mümkün kıldı.
“Ben devrimcilerin sayesinde okuma-yazma öğrendim”
Mahalleyi kuranların hafızasında yalnızca evler değil, aynı zamanda örgütlü yaşamın kazandırdığı imkanlar da var. Tanık, kadınların okuma oranının yükseldiğini ve duyduğu örnekleri de anlatıyor: “Ben devrimcilerin sayesinde okuma-yazma öğrendim, işe girdim, ayaklarımın üzerinde durdum, çocuklarımı büyüttüm’ diyen kadınları vardı.”
Mahallede kooperatifler kurulmuş, temel ihtiyaçlar halka daha uygun fiyata ulaştırılmıştı. Kadınların hayatında da değişimler yaratıldı; okuma-yazma kursları, kolektif yardımlaşma ve çocukların eğitimine destek, gündelik yaşamı şekillendirdi.
“Toplum polisi panzerlerle, dozerlerle saldırdı”
1 Mayıs Mahallesi’nin hafızasında en derin izlerden biri, 2 Eylül 1977’de yaşanan direnişti.
Polis panzer ve dozerlerle mahalleye girmiş, evleri yıkmaya başlamıştı. Tanık o günü şöyle anlatıyor: “Polis panzerlerle, dozerlerle saldırdı. Halk taşla, sopayla direndi. Silahlı çatışma değildi. Basında 12 kişi öldü denildi ama biz 7 kişiyi tespit edebildik. İçlerinde yaşlı bir kadın ve bebek de vardı.”
“Bu halkın direnişiydi, devrimcilerin tek başına değildi”
Direnişin en önemli yanı, tüm mahalle halkının katılımıyla gerçekleşmesiydi. O günleri yaşayanlardan biri, şöyle diyor: “Bu halkın direnişiydi, devrimcilerin tek başına değildi. Çoluk çocuk herkes katıldı. O yüzden devlet bunu daha tehlikeli buldu.”
Sokaklarda taş, sopa ve barikatlarla kurulan savunma, devletin bütün gücüyle saldırmasına rağmen saatlerce sürdü.
Evlerin yıkılması, ölümler ve yaralanmalar direnişin acı bilançosunu oluşturdu. Ama mahalle sakinleri için 2 Eylül, barınma hakkının bedelinin ne kadar ağır olduğunu gösteren bir gün olarak kaldı.
“İnsanlar birbirlerinin ihtiyacını severek karşılıyordu”
12 Eylül askeri darbesi öncesi mahalledeki dayanışma kültürü bugün bile hatırlanıyor. Tanık, “İnsanlar birbirlerinin ihtiyacını severek karşılıyordu. Ama 12 Eylül’den sonra bu bitti. Halk devrimcilerden değil, yoksulluktan geri çekildi” diyor.
Darbe sonrası devlet baskısı ve siyasi şiddet, mahalledeki örgütlü yapıya ciddi darbeelr indirdi. Kolektif yaşam geriye çekilirken, bireysel ayakta kalma mücadelesi ön plana geçti.
“Bizim kuşak devrimin nasıl olmayacağını öğrendi”
Tanıklar, geçmişten bugüne ders çıkarmayı sürdürüyor. O günleri yaşayanlardan biri şöyle diyor: “Bizim kuşak devrimin nasıl olmayacağını öğrendi. Nasıl olacağını ise gençler öğrenecek. En büyük eylem örgütlenmektir. Örgütlenmezsen hiçbir alanda kuvvetli olamazsın.Sosyalizm hala işçi ve emekçiler için umut var eden tek alternatif sistemdir. Hala umut vardır, umudu büyütmek örgütlenmekten geçiyor”