GüncelMakaleler

POLEMİK | ‘Komünist’ Etiketli Yeminli Devlet Savunucuları…

T.C.’nin şovenist tarih anlatısının olduğu gibi yansıdığı bu akımlara ve çevrelere ek olarak, bir de devrimci önder ve kişiliklerin hadsizce oportünist siyasete malzeme edildiği örnekler ve eğilimler de söz konusudur.

“Bugün Marx’ın öğretisinin başına gelenler, tarih boyunca, devrimci düşünürlerin ve kurtuluş mücadelesi yürüten ezilen sınıfların önderlerinin öğretilerinin başına defalarca gelmişti. Ezen sınıflar, büyük devrimcileri sağlıklarında durmadan oradan oraya sürmüş, öğretilerinin karşısına en vahşi düşmanlık, en kudurgan nefret ve en kaba yalan ve karalama kampanyalarıyla dikilmişti. Ölümlerinden sonra, onları zararsız putlara çevirmek, deyim yerindeyse evliyalaştırmak ve ezilen sınıfları “avutmak” için ve bu sınıfları aldatmak amacıyla adlarını bir ölçüde halelerle süslerken, aynı zamanda, devrimci öğretiyi içeriğinden yoksun bırakma, devrimci uçlarını köreltme ve onu bayağılaştırma girişimlerinde bulunulur.” – (Lenin, Devlet ve Devrim)

Burjuvazinin felsefi ve tarihsel çarpıtmalarını yoldaş Lenin net bir şekilde bizlere izah ediyor. Bunun çeşitli örneklerini dünya devrim hareketinde,

revizyonistleşen sosyalist devletlerde veya günümüzde hala görmek mümkün. Rusya’ya ilişkin eleştirileri ve analizleri daha önce paylaşmıştık. Lenin ve Stalin başta olmak üzere Ekim Devrimi’nin değerlerini ve mirasını Rus emperyalistlerinin nasıl çarpıttığını ve gerçekten de ezilen sınıfları avutmak için hadsizce kullandığını değerlendirmiştik.

Bunun bir başka örneği de Çin’de yoldaş Mao’nun değerlerine yönelik gerçekleşmiştir. ÇKP’nin tarihini bütünüyle değiştirerek iktidara gelen kapitalistler yoldaş Mao’nun tüm öğretilerini ve birikimlerini yok sayarak onu basit bir lidere dönüştürmüş, devrimci niteliklerini silikleştirmiş, yalnızca iyi bir komutan ve vatansever bir Çinli niteliğine indirgemişlerdir.

Çin’de kapitalist yolcular hala Marksizm’i ağızlarından düşürmeyerek çarpık, karmaşa ve yalanlarla dolu bir Maoizm külliyatı geliştirmektedirler. Oysa Maoizm duru bir felsefenin ve net bir mücadele çizgisinin bütünlüğüdür.

Günümüzde ÇKP tüm devrimci niteliğini çoktan yitirmiş, hatta en azılı emperyalist merkezlerden biri haline gelmiştir. Dünyanın bir çok ülkesinde halkları borçla zapt etmenin, militarizmle komşulara gözdağı vermenin, Çin’deki işçi sınıfını küresel kapitalizme halk düşmanı bir gelişim uğruna peşkeş çekmenin, yani burjuvazinin partisidir.

Egemen sınıflar devrimci önder ve kişileri devrimci niteliklerinden ayırarak onları “milli” kahramanlara ve kendi çarpık kimlik inşalarına ya da şovenist anlatılarına ortak etmektedirler.

Lenin heykeli önünde poz veren Rus askerler, Mao’nun portrelerinin tüm salonu kapladığı ÇKP toplantıları işte bunlar ezilen sınıfların ve onların gelecek hayallerinin, tarihlerinin üzerinde tepinildiğinin göstergelerinden birkaçıdır.

Bununla birlikte dünya başka onlarca içi boşaltılmış devrimci kahramanlara, militanlara ve önderlere de ev sahipliği yapmaktadır. Latin Amerika’nın gerek kurtuluş hareketlerinde gerekse devrimci mücadelede efsaneleşmiş kahramanları, Simon Bolivar’dan Emiliano Zapata, Ernesto Che Guevara’ya tüm figür ve simgeleri kıtanın işbirlikçi egemen sınıflarınca devrimci ve ulusal kurtuluşçu niteliklerinden arındırılarak içleri boşaltılmaya ve millileştirilmeye çalışılmıştır.

Aynı şekilde Avrupa’da da anti-faşist mücadelede, devrimci hareketlerde simgeleşen figürler basitçe heykellere, sokak isimlerine ve müzelere sıkıştırılarak niteliklerinden arındırılmaya çalışılmıştır. Parisli komünarlardan Yugoslav partizanlara, Stalingrad savunmasından Madrid direnişine… Hepsi şovenist anlatılarla kirtletilmiş ve egemen sınıflarca anlamları çarpıtılarak kitlelere farklı biçimlerde anlatılmıştır. Dünya bunların örnekleriyle doludur.

İşte tüm bu eğilim ve yaklaşımlar burjuvazinin ideolojik ve felsefik saldırılarının neticesinde gerçekleşen sinsi süreçlerdir. Sosyalist merkezlerdeki modern revizyonizm ve öncesinden gelen tarihsel revizyonizm ve bununla birlikte burjuvazinin her gedikten sızmayı bekleyen ideolojik akışkanlığı günümüzde bu durumları ortaya çıkarmıştır.

Euro-komünizm, modern revizyonizm ve sosyal-şovenizm; işte bunlar maske takan ideolojik düşmanlarımızdır!

Sınıfın İçerideki Düşmanı

Esasen meseleyi kavrayabilmek için örnekleri dünyanın çeşitli yerlerinde aramaya ihtiyaç yok.

Coğrafyamız bu tür akımların örnekleriyle doludur. Örnekleri kronolojik ve başlıklarla sıralamak gerekirse işe Mustafa Suphi’den ve Lenin’den başlamak gerekir. T”K”P ya da HKP vb. gibi sol, sosyalist jargonu ağızlarına pelesenk etmiş, şovenist, ırkçı bu çevreler önce Bolşeviklerin mirasını çarpıtarak işe koyulmaktadırlar. Lenin gibi Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’ne önderlik etmiş bir kişiyi M.Kemal gibi işçi, komünist ve Kürt katili bir kişiyle bağdaştırmaya çalışmak başlı başına ideolojik bir saldırının ve bunalımın eseridir.

Hatta işi daha da karmaşıklaştırarak Mustafa Suphi ve yoldaşlarını ölüme sürükleyen M.Kemal’i yine Suphilerle, Lenin’le birlikte anmak düpedüz şarlatanlık değilse ne olabilir ki?

İşte tam da bu T.C.’nin çarpık kimlik anlatısının sınıf hareketine dönük sızıntısının tezahürüdür. Bu noktanın biraz daha ilerisi kaçınılmaz olarak Kürt, Ermeni ve Rum düşmanlığına uzanmaktadır.

Bu çevrelere göre Ermeniler dış güçlerin oyununa gelerek “bize” – Biz kimiz? Tabi ki Türk hakim sınıflar – dönük isyanlarda bulunmuş dolayısıyla ordu gerekeni yapmıştır. Aynı şekilde Kürtler T.C.’nin ilanı sonrası yine ne hikmetse dış güçlerin oyununa gelmiş yine devlet ve ordu gerekeni yapmıştır.

Peki ya T.C. kimin devletidir? Türk hakim sınıflarının. Yani devletin tüm şovenist anlatısı olduğu gibi alınıp “komünist”, “halkçı” ya da “sosyalist” değerlere katıp karıştırıp ortaya bulamaç gibi bir ürün çıkmaktadır. Bu çevrelerin devlet tanımlaması katıksız bir burjuva devlet savunuculuğudur.

Anlattıkları ne varsa karşı devrimcidir, ırkçılıkla ve yalan dolanla bezelidir.

T.C.’nin şovenist tarih anlatısının olduğu gibi yansıdığı bu akımlara ve çevrelere ek olarak, bir de devrimci önder ve kişiliklerin hadsizce oportünist siyasete malzeme edildiği örnekler ve eğilimler de söz konusudur.

Deniz Gezmiş gibi 68 kuşağına ve sonrasındaki devrimci çıkışa damgasını vurmuş, silahlı mücadeleyi benimsemiş bir örgütün kurucularından olan bir kişilik günümüzde CHP mitinglerinde dahi anılır bir haldedir.

Deniz Gezmiş’e ek olarak Mahir Çayan’ın da mirasını benimseyen kimi yapılar ve çevreler bu devrimci kişilerin ve geride bıraktıklarının değil tekrarını, yansımasını dahi gerçekleştirememiş, bu ideolojik buhrana ve yanılgıya çoktan saplanmışlardır.

“Bugün, burjuvazi ve emek hareketinin içindeki oportünistler, Marksizmin bu şekilde elden geçirilmesi konusunda ortaklaşıyor. Bu öğretinin devrimci yanını, devrimci ruhunu yok sayıyor, örtbas ediyor ya da çarpıtıyorlar. Burjuvazi için kabul edilebilir olan ya da kabul edilebilir görünen ne varsa onu öne sürüyor ve göklere çıkarıyorlar. Bütün sosyal-şovenler bugün Marksist” (gülmeyin!).” – (Lenin, Devlet ve Devrim)

Egemen sınıfların bu ideolojik saldırısının ardında sinsice bir bekleyiş söz konusudur. Bahsi geçen kişilerin ölümünün üzerinden zaman geçmesi, dönemin ortaya çıkan yapılarının ya da mirasçılarının günümüzde revizyonizme, şovenizme ya da işbirlikçiliğe saplanması vb durumlar devrimci figürlere dayatılan nitelik erozyonunun açıklayıcısıdır.

Deniz Gezmiş’in ve Mahir Çayan’ın mirasını sahiplenen yapılar resmi ideolojinin etkisine girdikçe ya da ideolojik savrulmalar yaşadıkça bu kişiler de millileştirilerek resmi ideolojinin anlatılarına ortak edilebilmiştir.

Kaypakkaya’nın Tahrif Edilemeyen Duruşu

Aynı şekilde nelerin ya da kimlerin bu erozyona mahkum edilemediği de bize bir ders vermektedir.

Komünst önder İbrahim Kaypakkaya’nın ve yoldaşlarının mirasının bu dönüşüme mahkum edilemeyişi başlı başına ortada durmaktadır. Aynı şekilde bahsini ettiğimiz “solcu” çevrelerde Kürt ulusal kurtuluş hareketinin figürlerinden Mazlum Doğan’ın ya da Ermeni devrimcilerden Paramaz’ın esamesinin okunmayışı da oldukça açıklayıcıdır.

Devlet basitçe bir sınıfın bir başka sınıfı ezmesini sağlayan bir egemenlik organıdır. Küçük burjuva ideologlar işte bu sınıflar arasındaki çatışmayı yumuşatarak bu baskıyı yasallaştıran ve ona süreklilik kazandırarak düzene odun taşımaktadırlar.

Aynı şekilde burjuva devlete yükledikleri anlamla ve tarihsel anlatılarıyla devletin pozitivist, elitist ve şovenist yönünü güçlendirerek sınıfa ırkçılığı, şovenizmi, patriyarkayı ve işbirlikçiliği dayatmaktadır.

İşte bu saldırının ve kuşatmanın karşısında başta içi boşaltılmaya çalışılan devrimci kişiliklerin eserlerini, mücadelelerini ve hayatlarını kapsamlı bir şekilde anlamaya ve devrimci niteliklerini ön plana çıkararak onları anmaya çalışmak gerekir.

Devrimci lafazanlıklara karşı uyanık ve atılgan olmak gerekir. Sosyalizmi ya da sosyalist değerleri andıran sözlere kanmamalı ve onları teşhir etmekten çekinmemeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu