
Ön Açıklama: Kürt Ulusal Sorununda yaklaşık bir yılı aşan bir süredir devam eden tartışmalara ilişkin Partizan Dergisi’nin 102. Sayısında yayımlanan değerlendirmelerin kimi bölümlerini güncelliğinden dolayı yayımlıyoruz.
*
VI. PKK’nin Kuruluşuyla İlan Ettiği Program, Ulusal Devrimci Bir Programdır
PKK; Türkiye’de devrimci, Marksist görüşlerin hızla yayıldığı ve geliştiği bir dönemde belli ölçüde onun etkisinde kalmış, sosyal bileşimiyle Kürt öğrenci-aydınlar, yarı proleter ve köylüler tarafından, küçük burjuva milliyetçisi devrimci bir örgüt olarak kuruldu.
PKK, 1978’de kuruluşunu ilan etmesinin ardından görüşlerini dile getir- dikleri “Kürdistan Devriminin Yolu” stratejisiyle ulusal devrimci bir çizgidedir. Okuyucunun PKK’nin ilk dönem mücadele yıllarındaki görüşleri ve 27 Şubat 2025 tarihinde Abdullah Öcalan’ın “Demokratik Toplum” çağrısında dile getirdiği görüşleri arasındaki farkı görmesi açısından 1978 yılında söyle- diklerine bakmakta fayda vardır.
PKK, 1978’de şunları söylüyordu:
“Serbest rekabet kapitalizminin hakim olduğu dönem- de ortaya çıkan başka önemli olgu da, işçi sınıfı hareketinin gelişmesi ve bilimsel bir öğretiye kavuşmasıdır. K.Marks ve F.Engels tarafından sistemli bir dünya görüşü haline getirilen bilimsel sosyalizm, insanlık kültürünün o güne kadar geliştirilen olumlu yanların en üst düzeyde bir sentezidir… Sosyalizmin kaçınılmazlığını ispatlayan bu öğreti, işçi sınıfı ve dün- ya halklarının kurtuluş yolunda güçlü eylem kılavuzudur…” (A.Öcalan, Kürdistan’da Devrimin Yolu-Manifesto, Weşanen Serxwebun 24, Beşinci Baskı; Haziran 1993, s. 44 ve 45)
Son olarak A.Öcalan’ın günümüzde Kürt ulusal sorununun “çözümü”nde reddettiği, çözüm yollarına dair ifadeleri ve gerçek çözüm için ileri sürdüğü görüşleri şu şekildedir:
“Bu konuda, gerek ezen ulus ‘devrimcilerinden’ gerekse onlarla farklı nüanslardan ama aynı telden çalan ezilen ulus ‘devrimcilerinden’ gelen, ulusal mesele konusundaki ‘bölge- sel özerklik, ‘federal birlik’, ‘dil ve kültür özerkliği’ biçimin- deki çözüm yolları gericidir ve günümüzde UKKTH’nin biricik doğru yorum tarzı olan ‘bağımsız devlet’ tezine aykırıdır. Bağımsız devlet, günün şartlarında tek doğru, doğru olduğu için de devrimci bir tez olup, diğer tezler ve çözüm yolları devlet sınırlarına dokunamadığı için reformist, reformist olduğu için de gerici tezlerdir.”(age, s. 128)
PKK’nin Kürt Ulusunda Gerçekleştirdiği Dönüşümler
A) Ulusal Bilinçte Dönüşüm
Kabul etmek gerekir ki, PKK yok sayılan, varlığı inkâr edilen, her fırsatta imha saldırılarına maruz kalan, örgütsüz ve iradesi kırılmış bir halkın yeniden ayağa kalkmasını sağladı.
Katliam, kırım, sürgün ve yoğun Türkleştirme saldırıları sonucu, bırakalım Kürtlerin bir ulus olduğunu, varlığının bile silinmeye çalışıldığı bir gerçekliği alt üst etti. En kaba deyimiyle “Ben Kürdüm ama Türk’üm’’ diyen bir halkın ulusal uyanışını, bilinçlenip ayağa kalkışını ifade etti.
Bırakalım Kürtlerin onurla ve büyük bir heyecanla kimliklerini haykırmalarını, Kürt olmayan bazı kesimlerin bile Kürt olduğunu iddia eder hale geldiği bir gerçeklik yaratıldı. Kürtler önemli oranda örgütlü bir ulusal kimlik kazandı. Yaşamın ve mücadelenin her alanında bir temsiliyet bir irade ve söz sahibi oldular. Görünmezlikten her alanda görünür, canlı, direngen bir yaşam ve mücadele rengi yarattılar. Kürt dili ve kültürü, sanat ve edebiyatı, sinema ve tiyatrosunu dünyaya tanıttılar. Sayısız önemli değerler, eserler yaratıp her kesimin ilgi ve dikkatini üzerlerine çektiler.
Sadece Türkiye Kürdistanı’nda değil özellikle Rojava’da sayısız aka- demi, eğitim ve kültür merkezi açtılar. Kültürel dönüşümün öncüsü oldular. Başta Kürt toplumu olmak üzere Arap-Çerkez-Türkmen-Süryani-Ermeni-Asuri-Ezidi halkların birlikte-özgürce yaşama, çalışma ve eğitim olanaklarını yarattılar. Kürtlerin her alanda yaratmış olduğu devrimci demokratik sistem, Rojava’da yaşayan her kesim için örnek teşkil etti.
Kürtler dışında Rojava’da yaşayan diğer halklar önemli devrimci değişimler yaşadı. Rojava’yı ortak savunma, koruma bilinci ile örgütlenmeler yaratıldı. Kürt hareketi sayesinde Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Asuriler kendi askeri örgütlenmeleri ve meclislerini örgütledi. Toplumsal örgütlenmelerini yarattılar.
Rojava’da yaratılan kazanım ve değişimler sadece bölge halkı üzerinde değil başta Batı Avrupa gençliği ve kadınlar üzerinde olmak üzere önemli bir devrimci etki yarattı.
Enternasyonal dayanışma, sahiplenme ve mücadele bilinci ve eğilimini yeniden maddi bir güce kavuşturdu. Sadece Kürt halkına değil başta bölge halklarına, Türkiyeli ve enternasyonal devrimcilere geniş olanaklar sunuldu.
A) Kadınların Ulusal Mücadeleye Katılımı
Eve hapsedilen, hakları ve özgürlükleri yok sayılan, kimliği, sözü ve eylemi olmayan, görünmeyen Kürt kadınlar, Kürt ulusal mücadelesiyle bu gerçekliği yıkıp, özgür, bilinçli bir Kürt kadın kimliği yarattılar. Her alanda çeşitli kadın örgütlenmeleri yaratıp, hakkını arayan, mücadele eden bir Kürt kadın gerçekliği ortaya çıktı. Sadece Kürt kadınlarını değil ezilen tüm kadınlar üze- rinde saygın, kabul edilir, örnek alınacak bir kadın kimliği ve örgütlenmeleri yaratıldı.
Askeri-toplumsal-siyasal-kültürel alanda Kürt kadın örgütlenmeleri yaratıldığı gibi her alanda temsil gücü yüksek kadın öncüler de ortaya çıkarıldı.
PKK’nin bu yaklaşımı, sadece Orta Doğu halkları üzerinde değil enternasyonal alanda da özgürlük arayan kadınlar üzerinde etkili oldu. Birçok enternasyonalist kadın örgütlenmesi, Kürt kadın hareketinden etkilendi. Bulundukları alanlarda öz örgütlenmelerini yaratma adımlarını attılar.
Kürt kadını, tarihinde hiç olmadığı kadar ulusal devrimci bilinç temelin- de uyandı. Uyuyan, kimliği yok sayılan, toplum ve aile içinde yeri, sözü ve iradesi olmayan, her türlü feodal-dinsel-erkek baskısı altında nefes almakta zorlanan Kürt kadını, Kürt ulusal özgürlük hareketiyle birlikte bir uyanışın sahibi ve öznesi oldu.
Öncellikle gerilla alanında örgütlenip askeri çalışmalarda yer almaya başlayan Kürt kadını, erkek egemen ideoloji altında oldukça baskılanıp geride tutulmaya ve geri cephelerde görevlendirilmeye çalışıldı. Kürt kadını, gerilla içinde örgütlüydü ancak yeri, sözü, iradesi zayıf, geri plandaydı.
Ancak kadınlar hem gerilla içinde omuz omuza savaştığı yoldaşlarına karşı hem de geleneksel-feodal-gerici ideolojiye ve zihniyete karşı büyük bir mücadele yürütüp sayısız direnişler ortaya koyarak aktif bir özne olmaya başladı ve öz kadın savunma askeri örgütlenmesini yarattı.
Kürt kadınının ilk örgütlenmesi gelişimi ve özneleşerek komutanlaşması, askeri çalışma içinde oldu. Askeri alanda ortaya konulan gelişim ve başarı sonucu toplumsal alanda da yönetsel-kültürel-basın alanlarında benzer bir gelişim çizgisini geliştirip büyüttü. “Jin Jiyan Azadi” şiarı, Kürt kadın realitesinin gelişim dinamizmi oldu.
Kürt kadınının fedai tarzda gelişimi, onu askeri-siyasi-toplumsal-kültürel-sanatsal-basın-yayın-yönetsel alanlarda tartışmasız öncü ve önder haline getirdi. Yukarda da altını çizdiğimiz gibi elbette bu gelişim, hiç kolay olmadı
II. Kürt Ulusal Sorununda “Yeni Süreç”
“Yeni süreç” derken, altını çizmeye çalıştığımız çerçeve; faşist MHP lideri Devlet Bahçeli’nin girişimiyle başlayan, A.Öcalan’ın 27 Şubat çağrısıyla süren, PKK’nin kendisini feshetmesi ve silahlı mücadeleye son vermesini içe- ren dönemdir.
Kuşkusuz bu dönemi ne daha önce yaşanan süreçlerden ne de gerçek manada ulusal sorunların çözümünü içeren teorik perspektiften-tarihi tecrübeden soyutlayarak ele alabiliriz. Bilakis güncel tüm gelişmeleri, bilimsel bir yön- temle tarihi bir perspektif ışığından ele almaya çalışacağız.
Güncel bağlamda Kürt sorunu derken, bir bütün olarak Orta Doğu’yu içine alan, emperyalistlerin Orta Doğu’ya ilişkin politikalarda kendine yer bulan kapsamlı bir sorundan söz ediyoruz. Bu kapsamlı sorunun yaratıcıları, emperyalistler ve bölgedeki kimi gerici-faşist devletlerdir.
Kürdistan coğrafyasını dört parçaya bölen, Kürt ulusuna karşı imha ve inkâr politikalarını sürdüren bu faşist devletler, bırakalım Kürt ulusunun “Özgürce Ayrılma Hakkı”na saygı göstermeyi, Kürtlerin en “sıradan” demokratik istemini, bu uğur- da yürütülen mücadeleyi “bölücü-yıkıcı” faaliyet olarak görmekte ve propaganda etmektedirler. Kürt ulusunun, bir ulus olmaktan kaynaklı herhangi bir hak talebine (bağımsızlık, idari özerklik, kültürel özerklik, ademi merkeziyetçilik, ana dil vb.) karşı hemen tekçilik silahına sarılmaları, bu ırkçı-şoven anlayışın ürünüdür.
Gelinen aşamada faşist Türk devleti sadece T.Kürdistanı sınırları içinde değil, Orta Doğu’da bütün Kürdistan coğrafyası içinde, Kürt ulusunun her- hangi bir kazanım elde etmesi, şu veya bu ölçüde bir statü kazanması karşısında faşist bir saldırganlık içindedir. Kuzey Doğu Suriye Özerk Bölgesel Yönetimi’ne yönelik başta askeri müdahale olmak üzere yönelen tehditler, bu gerçeğin somut ifadesidir. Bu nedenle Kürt ulusal sorunu derken sadece T.Kürdistanı değil bir bütün Orta Doğu ve Kürdistan coğrafyasına yayılan bir sorundan bahsetmek doğrudur.
Ancak biz burada, Kürt ulusal sorununda “yeni süreç” denilen dönemi değerlendirirken, daha çok Türk devletinin politikaları üzerinde duracağız. Bu sorgulamayı yaparken, Kürt ulusal hareketinin, “çözüm” adı altında formüle ettiği bazı görüşleri ve MLM güçlerin ortaya koymuş olduğu bakış açılarını eleştiren anlayışlar üzerinde belli yönleriyle duracağız.
Öncelikle PKK lideri A.Öcalan’ın çağrısıyla başlayan “yeni sürecin” ger- çekte A.Öcalan’ın önceki açıklamalarından bağımsız olmadığının altı çizilmelidir. A.Öcalan, 27 Şubat 2025 tarihinde ifade ettiği “demokratik uzlaşma” çizgisini çok erken bir tarihte, İmralı duruşmalarında ifade etmekte ve “devletle demokratik bütünleşme”yi önermekte ve “PKK’nin savaş olanaklarının Türkiye’nin hizmetine gireceği”nden bahsetmektedir:
“PKK’nin askerî sorun olmaktan çıkması, Kürt sorununun siyasî çözümünün yolunu açacak ve beraberinde siyasî sorun olmaktan çıkması anlamına da gelecektir. Devletin bütünlüğünü birliğini zorlamaktan, ona güç verme sürecine girilecektir. Devletle demokratik bütünleşme yolu açıldıkça devlete karşıt konum aşılacaktır.”
(….)
“Türkiye burada büyük tehlikelerden korunma kadar, tersine yani güç kaynağına dönüştürme şansına sahip olacaktır. İçte ve dışta PKK’nin askerî savaş olanakları çözümle birlikte Türkiye’nin hizmetine girecektir…” (Abdullah Öcalan, Esasa İlişkin Savunma, Aktaran Garbis Altınoğlu ile Röportaj, Yakın Doğu Yazıları, yakindoguyazilari.com)
A.Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihli çağrısında ifade ettiği “Türk-Kürt ittifakı” önerisi de yeni bir öneri değildir. Nitekim A.Öcalan, İmralı duruşmasından sonra yayınlanan “Özgür Birlik İçin Demokratik İttifak” başlıklı makalesinde “Türk-Kürt birlikteliği”ni nasıl kavradığını açıklıkla ifade etmektedir:
“Bu ülkede Kürtler ve Türkler tarihi birlikte yaptılar. Kurulan bütün imparatorluklarda ortak pay sahibidirler. Mevcut devlet de, birlikte inşa edilmiştir. Tarihe bakıldığında şu husus mutlaka görülmelidir: Kürtler özgürlüğü, Türklerle beraberlikte aramışlardır.
Bu neden böyle olmuştur? Coğrafyadaki yerleşime bir bakalım: Kürtlere en yakın olanlar Türklerdir. Oysa Araplar, Ermeniler ve diğer komşu halklarla böyle bir ilişki yoktur. Kürtlerle Türkler bir arada yaşamışlardır. Bunun çarpıcı örnekleri vardır. Malazgirt’te böyle olmuştur. Alparslan’ın ordusunun içinde sayısı 10,000’i bulan Kürt savaşçı vardır. Cumhuriyet’in kuruluş süreci de böyledir; M.Kemal bu süreçte Kürtler’in desteğini almıştır.”(age)
Yine A.Öcalan, 27 Şubat 2025 çağrısında “çözüm” olarak önerdiği “demokratik toplum” talebini de çok erken bir tarihte ifade etmekte ve TC devle- tine “demokratik çözüm” önermektedir:
“Ben kendi modelime ‘Büyük Demokratik Çözüm’ diyorum. ABD ve AB’yi aşarak yükselme modeli diyorum. Türkiye aydınlarına şu çağrıyı yapmak istiyorum: 1071’de Alparslan Silvan’da Kürtlerle ilişkiyi nasıl düzenlediyse, 1516’da Yavuz -egemen temelde de olsa- nasıl Kürtlerle ilişki düzenlemişse, 1920’lerde Mustafa Kemal Kürtlerle nasıl ilişki düzenlemiş- se; günümüz için de Türk aydınları, Kürtlerle ilişkiyi bunlar gibi düşünmelidir. Başbakana da bir çağrı yapıyorum… Allah’ına ve peygamberine bağlıysan Kürt kardeşlerine doğru yaklaş diyorum. Genelkurmay’a da çağrı yapıyorum. Soruşturmada bir temsilcileri ‘sorunun çözümünü ABD, Avrupa’ya bırakmayalım, kendi aramızda halledelim’ demişti. Doğrudur. Ben de diyorum ki kendi aramızda halledelim. Genelkurmay’ı da buna çağırıyorum.”(age)
Özetle A.Öcalan’ın çağrısıyla gündeme gelen bu yeni “süreç”te, esas olarak A.Öcalan’ın çizgisinde kimi geri adımları da barındıran nüanslar dışında bir devamlılık söz konusu olduğu ifade edilmelidir.
A.Öcalan çağrısıyla gün- deme gelen “süreç”te ifade edilenler gerçekte en azından onun geçmiş süreciyle uyumludur.
(Devam Edecek)



