
Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), bugüne kadar yapılan en geniş katılım zirvesini Çin’in ev sahipliğinde yapmış oldu. İki günlük zirveye on üyesinin dışında diyalog ortakları, gözlemci üye, konuklar dahil yirmiden fazla ülke lideri ve çeşitli uluslararası örgüt yöneticisi katıldı.
Bu kadar geniş katılımlı bir zirvenin gündem ve konuları da bu anlamıyla takip edilmeye değer elbette. Emperyalist savaş, yeni pazar alanları açma ve hakimiyet kavgası onlarca ülkeyi bu çatı altında toplanmaya mecbur ediyor. Bloklaşma ve uzlaşma arayışları aslında sürecin daha büyük bir emperyalist savaşa ve çelişkilere gebe olduğunun da açık kanıtı olarak ortada duruyor Dünyanın iki büyük emperyalist kampa bölünmüş olduğunu gerçeğini dikkate aldığımızda bu kampların dünya pazarlarını yeniden bölüşerek kendi tekelinde toplamaya çalışması hiç şüphesiz ki dünya halklarının kanını akıtacaklarının da açık ifadesidir.
Ortadoğu, Asya ve Afrika kıtaları yakın zamanın en riskli alanları olarak sıcak çatışmalara gebe bir alanı oluşturmaktadırlar. Emperyalist zirvelerde, işbirliği, bloklar vb. her türlü gerici ittifaklara farklı misyon ve umut ışığı yükleyenlerin bu çağda onlarca yerel ve bölgesel savaş ve işgallerin ana sorumlusu olduklarını unutmamak gerekiyor. Bu anlamıyla Tencin’de yapılan bu zirvenin ana nedeni de rakiplerine daha güçlü mesaj verme çabası olarak okunmalıdır. Kendi aralarında ki çelişkileri yavaşlatmayı ya da durdurmayı şimdilik becerseler de bu “kağıttan kaplan” güçlerin asıl korkuları toplumsal güçlerin örgütlü mücadelesidir.
NATO’ya Karşı Şanghay İşbirliği Örgütü
Bugün ki adıyla Şanghay İşbirliği Örgütü, 26 Nisan1996 yılında Şanghay’da “sınır bölgesinde askeri güvenin derinleştirilmesi” anlaşmasını imzalayan Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından Şanghay Beşlisi olarak kurulmuştu.
2001 yılında ise Özbekistan’ın katılımı ile Şanghay İşbirliği Örgütü olarak kuruluşunu ilan etti. Bu örgütün kuruluş amacı, 2007 yılında Bişkek zirvesinde Rusya devlet başkanı Putin’in “tek kutuplu dünya kabul edilemez’’ diyerek tüm dünyaya verdiği mesajın altında yatıyor. NATO’ya karşı kurulan Varşova Paktı 1991 yılında dağıldı. Tek kutuplu bir dünya da Rusya ve Çin’in pazar üzerinde ki büyüme hayalleri yeni alternatif oluşumlara ciddi bir ihtiyacı açığa çıkardı.
İşte tamda bu noktada harekete geçen iki emperyalist güç bugünkü emperyalist çıkarları esas alan oluşuma gittiler. Asıl amaçları ABD/ NATO nezdinde batıya karşı alternatif bir blok oluşturmaktı.
Diğer önemli bir neden ise dünya nüfusunun yarısına yakınının yaşadığı bu coğrafyada “güvenlik tehdidi” adı altında (terör, ayrılıkçılık, aşırıcılık) ile mücadele lafazanlığı yaparak yükselebilecek sosyal patlamaları veya bağımsızlık hareketlerini bastırmaya meşru zemin hazırlamaktır.
Diyalog ortakları ve üye adayı ülkelerin amacı da pazarlarını ya da egemenlik koşullarını koruyabilmek adına bir emperyalist bloktan kaçıp diğer başka bir emperyalist bloka sırtını dayamaktır.
Her ne kadar sorunsuz gibi görünse de perdenin arka tarafında bu bloklar etrafında toplanmış ülkeler arası çelişkiler ve güç olma yarışı zaman zaman su yüzüne çıkmaktadır. Ekonomik, askeri ve siyasi çıkarlar çatışmaktadır. Birlik içinde bulunan ülkeler farklı yeni örgüt ve oluşumlar kurarak farklı adımlar atabilmektedir. Çin ve Rusya arasında da hegemonya mücadelesi sürmektedir.
ŞİÖ her ne kadar ekonomik iş birliğini öne çıkarsa da buna paralel gelişen askeri güç olma hevesi de adım adım örgütleniyor.
2006 yılında ŞİÖ genel sekreteri Logninov’un, “ŞİÖ nün askeri bir blok olma niyetinin olmadığını” açıklamasının ardında “terör, aşırıcılık, ayrılıkçılık” tehdidinin artışının kapsamlı bir askeri hazırlığı zorunlu kıldığını belirtmesi de buna işaret etmektedir.
2004 Haziran zirvesinde ise Bölgesel Anti Terörizm Yapısı ( RATS ) kuruldu. 2003 Askeri tatbikatı, 2005 Çin ve Rus Peace Mission tatbikatı, 2007 Rusya’nın Ural dağlarında yapılan tatbikatı ve 1 Eylül zirve sonrası liderlerin davet edilmesi ile büyük bir askerî geçit töreninin yapılması da bunu gösteriyor.
2025 Şanghay zirvesi neyi göstermek istedi?
Çin’de tarihinin en geniş kapsamlı toplantısını yapması ve ardından dev bir askeri tören düzenlenmesi rutin bir zirve kapsamını aşmıştır; “Bu paylaşım kavgasında Çin ve Rusya olarak bizde varız” denilmiş, ekonomik, siyasi ve askeri olarak bu mesaj çok açık bir şekilde verilmiş oldu.
Bunun yanı sıra ekonomik anlamda Çin’in yüksek miktarda para gücünü oluşturması ve ticaret olanaklarını iyi kullanmasının örgüt üyeleri ve katılımcı ülkeler üzerinde caydırıcı etki bıraktığı görülmektedir. Hindistan’ın Çin ile ilişkilerinin daha güçlü hale gelmesi açık ki, ABD’nin Asya Pasifik hamlesiyle (Hindistan’dan başlayarak Japonya’ya kadar uzanan geniş bir alanda Çin’i çevrelemek) Çin’i kuşatma stratejisini ciddi oranda zora sokmaktadır.
Çin, Rusya ve Hindistan, ABD hegemonyasına karşı güçlü bir karşı koyuşta anlaştılar diyebiliriz. Zirvede özelikle Hindistan’ın Çin ve Rusya liderleri ile yakın ilişkisi ve verilen resimlerde bunu apaçık ortaya koyması ABD’ye verilen bir mesaj olarak okunmalıdır.
Zirvede, Paşinyan ile Aliyev arasında yapılan görüşmeler ve Mart ayında sunulmak üzere bir barış antlaşması metninde hem fikir oldukları da basına yansıtıldı.
2012 yılında diyalog ortağı olarak ŞİÖ katılan TC, Çin lideri Şİ tarafından davet edildi. Çin ve Rusya, TC’nin Türki Cumhuriyetler içinde ki nüfus ve etki alanını kendi lehine kullanmak, onu Avrupa’dan uzak tutmak ve pazar üzerinde etkili olmak gibi stratejik hedeflerle hareket etmektedir.
TC zirveye partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Fidan, Maliye Bakanı Şimşek ve onlarca bürokrat ile katıldı. Tüm katılımcılar gibi barış ve savaşa karşı arabulucu mesajları verdi. Ekonomik anlamda İpek Yolu projesini heyecanla hatırlattı. Çin yatırımını teşvik etti. Özellikle Ukrayna /Rusya savaşı konusunda hem ekonomik hem de çözüm rolüne vurgu yaparak güçlü devlet, mesajı vermeye çalıştı.
Sonuç olarak
Tehditlere karşı güvenlik ve işbirliğinin güncellendiği, ekonomik işbirliğinin üye, katılımcı üye ve gözlemci ülkeler açısından yeniden ele alınıp tazelendiği, ABD dolayısıyla NATO tehdidine karşı rakip bir blokun örgütlendiği bir zirveden söz edebiliriz.
Emperyalistler arasındaki çelişkilerin derinleşmesi, kapitalizmin yapısal krizinin derinleşerek sürmesi, mevcut pazarları genişletme ve yeni pazarlara hakim olma zorunluluğu, yeni çelişki, ittifak ve çatışmaları da doğuruyor. Bölgesel ve yerel savaş ve çatışmaların ana temelini de bu sorun oluşturuyor.
Bu adımın bir ötesi daha büyük ve yeni bir paylaşım savaşını kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkarıyor.
Bizim yapmamız veya omuz vermemiz gereken, dünya komünist/ sosyalist hareketlerinin birliğinin yanı sıra emperyalist savaşa karşı küresel ölçekte anti-emperyalist cephelerin kurulması olmalıdır.
Halkların gerçek birlikteliğini ve çıkarını da oluşturacak birliktelikler bunlar olacaktır.