GüncelMakaleler

SENTEZ | Suriye, Yeni Bir Yağmanın Eşiğinde

"Yeni Suriye'nin inşasının başarısız olması ve yerel çatışmaların yayılması, hükümetin düşmesi ve Suriye'nin 2025 kışından önceki duruma benzer bir duruma gelmesi de mümkündür."

Bugünlerde, emperyalist güçlerin yeni pazar alanı kapmaya çalıştıklarını, kendi kontrolleri altında bir komprador sınıf oluşturmaya çalıştıklarını ve yeni bir güç dengesi ile bir ülke kurmak istediklerini gösteren tipik bir örnek görüyoruz. Sözde demokratikleşme ve yeni perspektiflerin açılması, “geri kalmış bir ülkeyi yeniden ayağa kaldırmak” için, “Batı medeniyetinin gerekli yardımı” gibi tüm propaganda araçlarını görüyoruz. Bu süreçte, halkları yoluna sokmak için katliam, sürgün ve tehditlerin nasıl kullanıldığını görüyoruz. Ancak emperyalistlerin planları sorunsuz işlemeyecektir. Zira direnişler oluşuyor ve önlerinde birçok engel vardır.

Emperyalist haydut ABD’nin Dışişleri Bakanı Rubio’nun, Kongre’de Suriye’de iç savaşın yeniden patlak verebileceği ve yeni hükümetin düşebileceği yönündeki açıklamaları, Suriye’deki savaş henüz bitmemişken büyük yankı uyandırdı ve tartışmalara yol açtı.

Emperyalistler faturasız plan peşinde

Suriye; ABD, İngiltere ve AB için Orta Doğu’da jeo-stratejik bir rol oynamaktadır. Suriye’nin İsrail ve İran arasındaki konumu, Orta Doğu’da bugün ve gelecekte yaşanacak gerilimler açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Körfez ülkeleri, Orta Doğu ve Avrupa arasındaki önemli ticaret yollarının üzerinde yer almaktadır. Suriye petrol yataklarına sahiptir ancak diğer bölge ülkelerine kıyasla bu yataklar oldukça azdır. Bu anlamda ekonomik çıkarların yanısıra, jeo-stratejik çıkarlar ön plandadır. 2011 yılında çelişkilerin tırmanmasıyla patlak veren iç savaş, emperyalistler ve bölge gerici devletleri tarafından hızlıca kullanıldı ve emperyalist bloklar arasındaki dalaşın sahneye çıktığı yerlerden biri haline geldi. Bu çatışmada Batı emperyalizmi şimdilik galip geldi denebilir. HTŞ ve özellikle Colani ile birlikte istediği adayı iktidara getirebildi.

Resmi olarak açıklandığı üzere, en geç 2023’ten itibaren, Suriye’nin eski ABD Büyükelçisi Robert Ford ile Colani arasında, çatışmaların çözümü konusunda uğraşan bir İngiliz STK’nın organize ettiği birkaç toplantı gerçekleştirildi. Ford’a göre bu toplantılarda Colani, silahları tercih eden bir cihatçıdan, “siyasi iknaları” tercih eden bir politikacıya dönüştürüldü ve hizaya getirildi. Esad’ın tek güç kaynağı olan Rusya’nın zayıflamasıyla, HTŞ’nin iktidarı ele geçirmesi artık zor bir hamle değildi. İktidarı ele geçirdikten sonra daha zor kısım başladı: iktidar kendini sağlamlaştırmalı, kabul ettirmeli ve emperyalist güçlerin çıkarlarına ve politikalarına hizmet etmeye devam etmelidir. Aralarında rekabet içinde olan ve Suriye’de kısmen farklı çıkarlar peşinde koşan Batılı devletler, bir yandan İran’ın Filistin ve Lübnan ile olan bağlantı zincirini koparmak, Filistin direnişini Suriye’de de ortadan kaldırmak, diğer yandan ise Suriye pazarını kendi tekel sermayelerine açmak, katma değer elde etmek ve yeraltı kaynaklarını yağmalamak istiyorlar. Bu hedefleri takip etmek ve ulaşmak için, bir yandan uluslararası arenada tanınan yeni hükümeti kurmak, diğer yandan Suriye içinde istikrar sağlamak zorundadırlar.

İlk nokta hızlı bir şekilde gerçekleştirildi ve hazırladıkları “başkan” birçok devlet başkanı tarafından davet edildi, uluslararası platformlarda konuştu ve Suriye statüsünü geri kazandı. İkinci nokta ise daha zor görünüyor, buna daha sonra değineceğiz. Yatırım pazarı, başka bir deyişle sömürü ve yağma pazarı açmak için öncelikle 1979 yılına kadar uzanan Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılması gerekiyor. Bu yaptırımlar Suriye’nin yatırım, ticaret ve uluslararası bankacılık sistemine erişimini engellemektedir. Avrupa Birliği ilk adımları Şubat ayında attı ve birkaç gün önce devam etti; silah sevkiyatına ve Beşar Esad’ın ailesine yönelik yaptırımlar dışında tüm yaptırımları kaldırdı.

Bölgesel güç mücadeleleri, Suriye’nin durumunda belirgin etken

Özellikle ABD, Suriye ile ilgili müzakereleri, yerel güçlerle; özellikle Türkiye, Suudi Arabistan ve İsrail ile ilişkilerini güçlendirmek ve bu ülkeler üzerindeki hakimiyetini pekiştirmek ve genişletmek için bir araç olarak kullanmaya çalışıyor. Suriye’nin üç komşusu, aynı zamanda Orta Doğu’nun en güçlü ülkeleri olan bu üç ülkenin, Suriye topraklarında farklı çıkar ve hedefleri var.

İsrail, şu anda Ortadoğu’nun en güçlü askeri gücü olarak Dürzi’lerin koruyucu gücü olduğunu iddia ederken, Suriye hükümetine karşı askeri harekatlarını sürdürüyor ve Suriye topraklarını işgal altında tutmaya devam ediyor. İsrail, Suriye’yi öncelikle İran’a karşı önemli bir tampon bölge ve Filistin halkına yönelik soykırımı sürdürmek için bir araç olarak görüyor.

Orta Doğu’nun en zengin ülkelerinden biri olan Suudi Arabistan ise yatırımlarla Suriye’yi kontrolü altına almak istiyor. Örneğin, Suriye’nin Dünya Bankası’na olan 15.5 milyon dolarlık borcunu Katar ile birlikte ödedi ve birçok yatırım yapacağını açıkladı.

Türkiye, Orta Doğu’da NATO-Emperyalizmin uzun süredir adeta yerel jandarması gibidir ve Suriye’deki yeni hükümetle siyasi olarak en iyi ilişkilere sahiptir. Suriye’deki savaşın başından beri Türkiye, Baas Rejimine ve Kürt halkına karşı savaşan cihatçı grupları desteklemiş ve bu gruplarla yakın ilişkiler kurmuştur. HTŞ’nin hüküm sürdüğü İdlib’de Türkiye’den önemli destek görmüştür.

Suriye topraklarındaki kısmi çelişkili çıkarlar, yerel güçler arasında çatışmalara ve anlaşmazlıklara yol açabilir. Şimdiye kadar, özellikle ABD bu çelişkileri hafifletmeye ve üç gerici gücü kendi kontrolü altında tutmaya çalışarak öncelikle kendi çıkarlarına hizmet ettirmiştir. Ancak bu konstellasyon da gelecekteki çatışmalar ve savaşlar için bir potansiyel barındırıyor ve bu üç yerel gerici gücü bir araya getiren en önemli unsurlardan birisi de ortak düşmanları İran. Daha doğru bir deyimle, bu üç devlet İran’a olası bir saldırı ve işgal politikası için şimdiden bu hedefe doğru şekillendirilmektedirler.

İç çelişkiler, dışarıdan müdahalelerle çözülemez

Rubio’nun ABD Kongresi’nde yaptığı açıklamaların bu bağlamda öncelikle Kongre’nin Trump’ın Orta Doğu’daki yeni politikasına olan inancını pekiştirmek amacıyla yapıldığı doğrudur. Suriye’deki durumun çıkmazı ve Suriye’nin, Suriye halkının ve dolayısıyla tüm Orta Doğu’nun “kurtuluşu”nun bir kez daha ABD emperyalizminin elinde olduğu gösterilmek isteniyor. Ancak bu, Suriye’de yeniden çatışmaların alevlenebileceği, Suriye’deki durumun istikrarsız olduğu yönündeki ifadelerin doğru olmadığı anlamına gelmez. Yeni hükümeti oluşturan ve önemli siyasi pozisyonlara çoğunlukla aile üyeleri veya yakınlarını yerleştiren HTŞ, Suriye içinde hiçbir meşruiyete sahip değildir ve iktidar kuracak durumda değildir. HTŞ, tüm Suriye halkı için bir perspektif sunmamaktadır. Gücü, içinden değil, dışardan gelen destekten kaynaklanmaktadır. HTŞ’nin içinde; Colani’nin politikasını ve emperyalizme yedeklenmeyi destekleyen ve bunda bir kazanç fırsatı gören kesimler ile eski ideolojiye bağlı kalarak emperyalistlerin taleplerine, örneğin tüm yabancı savaşçıların iadesi ve İsrail ile uzlaşma vb. taleplere boyun eğmek istemeyen kesimler arasında önemli çelişkiler bulunmaktadır. Böyle bir durumda HTŞ içindeki durum istikrarsız kalmakta, bir konsensüs oluşamamaktadır.

Suriye’deki birçok farklı halk, din ve milliyette hükümet içinde temsil edilmek istemekte ve rejime karşı yıllarca süren savaş ve çatışmaların sonuçsuz kalmamasını ummaktadır. Çeşitli halk kesimleri, El Kaide ve HTŞ’nin katliamlarını ve suçlarını, örneğin yakın zamanda Alevi halkına yönelik katliamı da yakından izlemiştir. Colani ve HTŞ, Arap Sünni nüfus arasında belirli bir desteğe sahiptir, ancak bu destek, Colani’nin İsrail ve Filistin sorununa yönelik mevcut politikası nedeniyle sorgulanabilir durumdadır. Bunun dışında Colani’ye belirli bir güç veren en önemli faktör, “barış ve refah” vaatleridir. Bu vaatler, Colani’nin uluslararası kabul görmesinden, yani yine emperyalist güçlerden kaynaklanmaktadır. HTŞ’nin halka sunabileceği tek şey, huzur ve istikrarlı bir yaşam umududur ancak bu umut, gerçekliğin kayalıklarında hızla parçalanmaktadır.

Bu, Suriye içindeki iktidar sorununun sallantıda olduğu anlamına gelir. Emperyalistler iktidar sorununa çare bulamadıklarında; olası bir çöküşün yeni bir iç savaşa mı, yoksa zaman ve mekanla sınırlı çatışmalara ve nihayetinde Suriye’nin farklı parçalara bölünmesine mi yol açacağı şimdilik netlik kazanmamaktadır. Burada hesapları bozacak olan şey, halkların kendilerini korumak için örgütlenmeleridir.

Rojava Devrimi’nin kazanımları savunulacak!

Suriye’deki en istikrarlı yerel güçlerden biri, Suriye Demokratik Güçleri, Kuzey ve Doğu Suriye’deki Özerk Yönetim’dir. Özerk Yönetim Suriye’de federal bir sistemi (farklı isimlendirmeler olsa da fiili olarak istediği şey) savunurken, HTŞ liderliğindeki bir hükümete tamamen dahil olmak bir seçenek değildir. Mart ayında Mazlum Abdi ve Colani arasında bir anlaşma sağlanmış olsa da, bu anlaşmanın henüz birçok değişiklik ve uyarlama geçireceği görülüyor.

Rojava’daki Kürt partiler 25 Nisan’da Kuzey ve Doğu Suriye’de ilk Kürt Kongresi’nde bir araya gelerek taleplerini ve perspektiflerini ortaya koydu. Bu talepler arasında Kürt güçlerinin birliği ve Suriye’de federal bir sistemin kurulması yer alıyor. Bu kongre ile Kürt milleti, ezilen bir ulus olarak haklarını güvence altına almak ve Rojava Devrimi’nin kadın hakları ve ulusal azınlık hakları gibi önemli kazanımlarını korumak için önemli bir adım attı.

PKK’nin feshi ve silahlı mücadeleyi bırakacağını açıkladığı Türkiye’deki mevcut durum, Suriye Kürdistanı’nı da etkileyecektir. Ancak bunun nasıl bir şekil alacağı henüz net değildir. R.T.Erdoğan, silah bırakmanın Rojava için de geçerli olduğunu vurgularken, SDG için silah bırakmanın söz konusu olmadığı ve YPG ile SDG’nin bağımsız örgütler olarak anlaşılması gerektiği açık görünmektedir. Silahların teslim edilememesi ve bir şekilde kendini savunma mekanizmasının devam etmesi durumunda bile, bu aşamada önemli değişikliklerin yaşanacağı ve Özerk Yönetim’in müzakere taraflarına belirli adımlar atmaya hazır olduğu açıktır.

Faşist TC, HTŞ hükümetinin SDG güçlerinin entegrasyonuna daha fazla odaklanması ve bu yönde adımlar atması gerektiği konusunda baskı yapmaktadır. Bu durumun Kürt partilerin çabalarının tersi bir durum olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir. Aynı zamanda Suriye, Türkiye, Irak ve ABD’nin IŞİD hapishaneleriyle ilgili konuları ele almak üzere ortak bir komite kurulduğu da açıklandı. Ancak hala Kürt sorunu güncelliğini korumakta ve Suriye’deki gelişmeleri önemli ölçüde etkilemeye devam etmektedir. Çünkü Rojava Devrimi’nin zaferi ve temel hakların kazanılmasının ardından, bu hakların elden çıkarılmayacağı ve çeşitli yollarla savunulması gerektiği açıktır.

Tek perspektif anti-emperyalizm, tek yöntem örgütlenme ve halkların birliği

HTŞ hükümetinin, Dürziler, Aleviler ve Kürtler gibi farklı kesimler tarafından merkezi hükümet olarak tanınmadığı ve merkezi bir devlete katılmayı reddedeceği anlaşılmaktadır. HTŞ hükümeti kısa süre önce, tüm silahlı küçük grupların 10 gün içinde merkezi orduya katılmaları çağrısında bulundu. Ancak Dürziler, Aleviler ve Kürtlerin silahlı gruplarının bu çağrıya uyacağı şüphelidir. Şu anda merkezi bir devlet hedefi dile getirilip takip ediliyor olsa da, Irak’taki gibi yani tek tek bölgelerin belirli bir özerkliğe sahip olduğu federal bir sistemin yerleşeceği görülmektedir.

HTŞ’nin şu anki hedefleri gerçekleşir ve merkezi bir hükümet kurulursa, iç çelişkiler merkezi iktidar tarafından şiddetli ile bastırılmak zorunda kalacaktır. Alevilere yönelik katliam bunun bir örneğidir.

Bir federal sistem ihtimali çerçevesinde; TC, İsrail ve Suudi Arabistan, kendi bölgelerindeki nüfuzlarını genişletmeye ve bu bölgeleri kendilerine daha fazla bağlamaya çalışacaklardır. Bu durum, ulusal azınlıkların haklarını kazanma veya kazandıkları hakları savunma olasılığını da beraberinde getirecektir. Hangi ihtimal olursa olsun, emperyalist güçler olan ABD, İngiltere ve AB; güçlerini dayatmaya, uluslararası tekellere pazar açmaya, doğal kaynakları ve işgücünü yağmalamaya ve Suriye’yi İran’a karşı tampon bölge olarak kullanmaya çalışacaklardır.

Yeni Suriye’nin inşasının başarısız olması ve yerel çatışmaların yayılması, hükümetin düşmesi ve Suriye’nin 2025 kışından önceki duruma benzer bir duruma gelmesi de mümkündür. Emperyalistler, HTŞ’ye esaslı yatırımlar yapıldığı için bu olasılığı önlemeye çalışmaktadırlar ve Orta Doğu’daki diğer operasyonlarını hazırlamak için Suriye’deki durumu geçici olarak istikrara kavuşturmaya çalışmaktadırlar. Çünkü Suriye’den gözlerimizi kaldırıp Orta Doğu’nun genel durumuna baktığımızda, ufukta yeni kanlı savaşların başlangıcını görebiliriz. Bu savaşlar, emperyalistler arasındaki çelişkilerden ve krizlerinden kaynaklanacak ve ancak açık, birleşik bir anti-emperyalist mücadeleyle felaketten kurtulabilir.

Suriye halkı savaştan, ekonomik sıkıntılardan, iç çatışmalardan bıkmış durumdadır, barış ve huzur istemektedir. Emperyalist güçler de tam da bu isteği kullanmaktadırlar. Ancak vaatleri çok geçmeden boş sözler olarak ortaya çıkacaktır. Uygulanan Cesar Yaptırımları’nın kaldırıldığını vaat edenlerin sözleri de çok geçmeden bu gerçek ile bir sis gibi dağılacaktır.

Orta Doğu halkları için tek çözüm demokratik devrim ve emperyalizmden kopmaktır. Sadece emperyalizmden kopuşla gerçek ilerleme mümkün olabilir. Sadece bu kopuşla Orta Doğu’nun zengin toprakları hak sahipleri olan bölge halklarının eline geçebilir. Sadece anti-emperyalist mücadele katliamları ve soykırımları önleyebilir ve sadece halkların birliği ile farklı kültürler, dinler ve milliyetler farklılıklarını yaşayabilir. Bugün, bu aşamada, devrimci ve komünist güçler tarihi bir sorumluluk taşımaktadır. Kitleler içinde çoktan ekilmiş olan anti-emperyalizm tohumlarını sulamalı, kök salmasını sağlamalı ve sıcak hava dağıldığında, mücadelede meyveleri toplanabilmelidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu