
Tokat merkezdeki köyler maden ve enerji şirketlerince adeta kuşatılmış durumda. Üç farklı maden şirketinin 4. grup yani altın, gümüş, kobalt gibi ağır madenler için Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) başvurduğu ve ruhsat aldığı belirtildi. Yine bölgede bir enerji şirketinin rüzgâr türbinleri ve güneş panelleri için ruhsat aldığı kaydedildi. Halk, madenlerin tarım ve hayvancılığı bitireceğini, insanları göçe zorlanacağını belirterek, hukuki mücadele ve direniş başlattı.
Daha önce Günçalı ve Killik köylerinin dahil olduğu bir alan için maden ruhsatı verilen Tokat’ta bu kez de Güzelce, Gömleksiz, Aydoğdu, Batmantaş, Karkıncık, Kervansaray, Çayören ve Aliköyü içine alan sahalar için maden arama ruhsatı verildiği ortaya çıktı. Birbirine komşu olan bu köylerde yapılmak istenen çalışmaların Yeşilırmak Nehri’nin Kelkit kolunun su kaynaklarının bulunduğu alanda olması dikkat çekti.
Tokat’ın Erbaa ilçesinde yaşayan Melike Tepecik, tarih öğretmeni, Alevi-Bektaşi Kültürü üzerine yüksek lisans ve doktora yapmış bir bilim insanı. Tepecik, Tokat’ın doğal ve kültürel zenginliklerini tehdit eden maden arama ruhsatlarına karşı yürütülen mücadelede ön saflarda yer alıyor. Yeşilırmak Havzası’nda, tarımsal sit alanları ve Alevi inancının kutsal mekanları üzerinde planlanan maden projelerine karşı halkın kararlı direnişi hem çevre hem de kültürel mirasın korunması için önemli bir örnek teşkil ediyor.
Tepecik ile halkın verdiği mücadeleyi konuştuk.
“900’ü aşkın maden, ön arama ruhsatıyla tehdit altında”
Tokat, Orta Karadeniz’de, Yeşilırmak Havzası’nın tam kalbinde yer alıyor. Kelkit Vadisi’yle çevrili bu bölge, verimli tarım arazileri, su kaynakları ve biyolojik çeşitliliğiyle yalnızca Türkiye için değil, Avrupa Birliği yasaları kapsamında da koruma altında olan bir alan. Tepecik, “Tokat’ta 11 tane büyük ova var. Bunlar tarımsal sit alanları; çivi çakılamaz statüde. Devlet burada tarım ve hayvancılık yapar, ülkesini doyurur, hatta artanıyla ihracat yapar” diyerek bölgenin stratejik önemini vurguluyor. Ancak, bu zengin coğrafya, son yıllarda Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) tarafından verilen 900’ü aşkın maden ön arama ruhsatıyla tehdit altında.
Ruhsatların büyük bir kısmı, Güzelce Barajı çevresindeki köyleri kapsıyor. 2 milyar liralık yatırımla inşa edilen ve 40 ila 74 köyü sulayan bu baraj, bölgenin su havzası niteliğini güçlendiriyor. Ancak barajın çevresindeki köylere 4. Grup maden ön arama ruhsatları verilmiş durumda. Tepecik, bu ruhsatların halkta büyük bir tepki yarattığını belirtiyor: “Tokat’ta 2019’dan beri bu ruhsatlara karşı mücadele ediyoruz. İlk mücadelemizi Erbaa’daki Sakarat ve Boğaz Yaylaları’nda, Verusa Holding’e bağlı Galata Altın İşletmeleri’ne karşı başlattık.”
“Tokat, Alevi ocaklarının merkezi”
Mücadelenin en kritik noktalarından biri, Erbaa’ya bağlı Günçalı köyü. Burası, Alevi inancına mensup topluluklar için kutsal bir alan. Tepecik, Günçalı’nın önemini şöyle açıklıyor:
“Tokat, Alevi ocaklarının merkezi. Hubyar, Keşici Baba, Kul Himmet gibi ocaklar burada. Günçalı’daki Çal Kutsal Alanı, bu ocaklara talip olan tüm Aleviler için manevi bir merkez. Burası bir türbe ya da mezar değil; dağın tamamı kutsal kabul ediliyor. Ağaçlarından tek bir dal bile kesilmez, çünkü burası adeta bir Cem Evi.”
Günçalı’daki maden arama ruhsatı, HLC Madencilik’e verilmiş. Şirket, bölgedeki ormanı tamamen tıraşlayarak sondaj faaliyetlerine başlamayı planlıyor. Ancak bu planlar, köylülerin ve çevre aktivistlerinin sert tepkisiyle karşılaştı. Tepecik, bu durumu inançlara bir saldırı olarak nitelendiriyor: “İnsanların kutsalına kastetmek, namusa kastetmektir. Törelerimizde namus nasıl savunuluyorsa, bu alan da öyle savunulur. Müslümanlar Kabe’nin altına altın var diye orayı kazmaz. Aynı şekilde, Günçalı’nın kutsal alanı da dokunulmazdır.”
“Bu karar, şirketleri ÇED sürecine mahkûm etti”
Günçalı’daki mücadele, hukuki bir zaferle taçlandı. Yeşil Erbaa Çevre Platformu’nun öncülüğünde açılan davada, Tokat İdare Mahkemesi’nde ret kararı çıksa da, Samsun İstinaf Mahkemesi tarihi bir karar verdi. Mahkeme, maden şirketlerinin ön arama aşamasında bile Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu alması gerektiğini hükmetti. Tepecik, bu kararın Türkiye’deki tüm çevre mücadeleleri için emsal teşkil ettiğini vurguluyor ve “Bu karar, şirketleri ÇED sürecine mahkum etti. Artık ön arama aşamasında bile halkın rızası olmadan sondaj yapılamayacak” diyor.
Hukuki mücadelenin yanısıra, Tokat’ta halkın direnişi de dikkat çekiyor. Tepecik, mücadelenin sağcı-solcu ayrımı olmaksızın, “kentlilik bilinciyle” birleştiğini söylüyor: “Biz sadece doğayı değil, tarım arazilerimizi, su kaynaklarımızı ve kutsal alanlarımızı koruyoruz. Bölgedeki şirketlerin çoğu yabancı sermayeli, hatta Siyonist sermayeli. Madencilik devlet tekelinde olmalı. Özel şirketlerin, hele de yabancıların eline bırakılamaz.”
“Bu ovalarda tarım yapılır, madencilik değil!”
Tokat’taki maden projeleri, yalnızca kültürel mirası değil, tarımsal üretimi de tehdit ediyor. Tepecik, “Bu ovalarda tarım yapılır, madencilik değil. Devlet, tarım arazilerini hiçe sayarak madencilik yapmaz” diyor. Ancak, MAPEG’in özelleştirme politikaları, bu alanların yabancı şirketlere satılmasına olanak tanıyor. Siyanür ve sülfür gibi kimyasalların kullanılacağı maden projeleri, içme suyu kaynaklarını, toprağı ve iklimi geri dönülmez şekilde tahrip etme riski taşıyor. Erzincan İliç’teki maden faciası, bu risklerin ne kadar ciddi olduğunu gözler önüne serdi. Tepecik, “İliç’te 9 canımızı kaybettik. Türkiye’de madencilik denetimsiz, şirketler insan sağlığını hiçe sayıyor. Bu, kamu yararı değil, emperyalist bir talandır” diyerek tepkisini dile getiriyor.
“Köy köy gezerek halkı bilinçlendiriyoruz”
Tokat’taki mücadele, sadece Günçalı’yla sınırlı değil. Niksar’ın Yazıcık Beldesi’nde yeni bir bentonit madeni ruhsatı ortaya çıktı. Erbaa’daki Güzelce Barajı çevresinde dört ayrı ruhsat daha bulunuyor. Tepecik, bu mücadelelerin birleştirilmesi gerektiğini vurguluyor ve “Köy köy gezerek halkı bilinçlendiriyoruz. Bu, devlete karşı bir mücadele değil; yabancı sermayeli şirketlere karşı bir direniş. Tecrübe paylaşımıyla kollektif bir hafıza oluşturuyoruz” diyor.
Tokat’taki 900’ü aşkın maden ruhsatından henüz biri bile sondaj aşamasına geçemedi. Bu, halkın barışçıl ama kararlı direnişinin bir sonucu. Tepecik, “Validen kaymakama, jandarmadan bürokrasiye kadar herkesten destek alıyoruz. Ama gerektiğinde alanı vatandaşlarımızla savunuyoruz” diyor.
“Kutsal alanlarımız, tarım arazilerimiz, su kaynaklarımız bizim”
Melike Tepecik, Tokat’taki çevre mücadelesini bir vatan savunması olarak görüyor. “Bu dağlar, ormanlar, yaylalar bizim. Kutsal alanlarımız, tarım arazilerimiz, su kaynaklarımız bizim. Bunları yabancı şirketlere teslim etmeyeceğiz” diyerek kararlılığını ifade ediyor.
Bölge insanını dilekçe seferberliğine katılmaya çağıran Tepecik, “Herkesi bu mücadeleye davet ediyoruz. Birlikte, Tokat’ı ve Türkiye’yi koruyabiliriz” mesajını veriyor.
Tokat’taki bu mücadele, yalnızca bir bölgenin değil, tüm Türkiye’nin doğal ve kültürel mirasını koruma çabasının simgesi. Günçalı’daki kutsal alanın, tarımsal sitlerin ve Yeşilırmak Havzası’nın kaderi, halkın elinde şekilleniyor.