EmekGüncel

SÖYLEŞİ | Digel Tekstil İşçileri, Sefalet Zammına Karşı Ayakta!

Baskı, mobbing ve tacizin devam ettiği süreçte, içtikleri su bile kısıtlanan Digel Tekstil işçileri, 250 gündür direnişini sürdürüyor.

17 Ocak’ta, Alman şirketi olan ve İzmir’de kurulu bulunan Digel Tekstil Fabrikası işçileri, sefalet ücretlerine karşı fabrika içinde alkış eylemi gerçekleştirdi. Ardından Türkiye Tekstil, Örme, Giyim ve Deri Sanayii İşçileri Sendikası’nda (TEKSİF) örgütlenmeyi seçen işçilerden dördü, 49 numaralı kod (İşçinin, Kendisine Verilen İşleri Kasıtlı Olarak Yapmaması) ile işten çıkarıldı.

Ardından işten çıkarılan işçiler için bildiri okuyan üç işçi de de 46 numaralı kod (İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak vb.) ile yine hukuksuz bir şekilde işten çıkarıldı.

Mine Işık, sefalet zammına; artan mobbing, baskı ve tacize karşı sendikalaştığı için 49 numaralı kod bahane gösterilerek hukuksuz bir şekilde, yedi işçi arkadaşıyla birlikte 13 Haziran’da çıkarılan işçilerden biri. Işık, süreci Özgür Gelecek Gazetesi’ne değerlendirdi.

 

İşçilerin su ve tuvalet ihtiyaçları bile kısıtlanıyor

Işık, 17 Ocak’ta başlayan direnişi, ardından işçi kıyımını şöyle anlatıyor:

“17 Ocak’ta biz sefalet ücretine karşı ve insanların onuruna yakışmayan çalışma koşullarını kabul etmediğimiz için küçük bir alkış eylemi başlatmıştık. Yönetim müdürleri yukarıya yönetim ofisine çıktığı için ve hiç kimse bizimle ilgilenmedi. Yönetim ofisinden de CEO’muz ya da insan kaynaklarından da bizim yanımıza inip bir açıklama yapma gereğinde bulunmadılar. Eylememizden sonra hemen bir saat içerisinde sendikalaşma kararı aldık ve aynı gün sayımızı yeterli sayının da üzerine çıkarak sendika yetkisini aldık. Daha sonrasında komitemiz kuruldu ve bu komiteyle alınan kararla hemen iş başı yaptık tüm firma çalışanları olarak. Akabinde akşamına iş çıkışına çok kısa bir süre kala 4 arkadaşımızı 49. maddeden işten çıkardılar.”

Işık’ın ifadelerine göre, bu yaşananların ardından baskı artmaya devam etti. Şubat ayına geldiklerinde üç işçinin 17 Ocak’ta çıkarılan işçiler için, sendikal hakların tanınması ve toplu iş sözleşmesi masasına oturulması için bildiri okuduklarını söyleyen Işık, bildiri okuyan üç kişinin de işten çıkarıldığını ifade etti. Işık, bu süreci şu şekilde aktardı:

“Bu bildiri, insancıl bir bildiriydi. Biz çalışmak, üretmek, kazanmak ve kazandırmak istiyoruz dedi arkadaşlarımız. Ertesi gün değil çünkü yükleme vardı, bir sonraki gün bu 3 arkadaşımız da 46. maddeden, haksız hukuksuz bir şekilde işten çıkarıldı.”

Bunun üstüne baskının tekrar artmaya başladığını ifade eden Işık, kullandıkları su sebillerinin kullanımının bile engellendiğini belirtti. Işık bu durumu, “Arızalı deyip, bantla üzerini kapatıyorlardı. Sebil, ama içinde su yok. Üretimdeki insanların suya ulaşmasına bile engel oldular” ifadeleriyle dile getirdi.

Su tüketiminin engellenmesiyle birlikte tuvalet kullanımına karşı da yasaklamaların devam ettiğini belirten Işık, “Tuvalet yasakları vardı zaten, bunlar daha çok artmaya başladı. Beyaz yakalar tuvaletlerin önünde ellerini kollarını bağlayarak duruyorlardı. Daha çok giden olursa arkadaşlarımıza karşı daha çok kırıcı şekilde, onur kırıcı şekilde davranıyorlardı” ifadelerini kullandı.

 

Firma, sendikadan kaçmak için Almanya’dan Türkiye’ye gelmiş

Işık’ın ifadelerine göre, Alman patron, firmasını sendikalaşmadan korumak için Almanya’dan Türkiye’ye taşımış:

“Patron Alman ve ara sıra buraya geliyor. Sendikamız, Almanya’daki firmayla iletişim kurdu tabii ki de. Ankara Genel Merkez’den ilk iletişim kurulduğunda şöyle deniyor: ‘Ben zaten sendikadan kaçmak için Almanya’dan Türkiye’ye geldim. Eğer ki orada da sendikayı ısrar ederseniz, Mısır’a ya da Fas’a giderim’ gibi tehditvari cümleler kuruyor.”

 

“Kadın işçiler tacize uğruyor!”

Kadın işçilerin, tacize maruz kaldıklarını belirten Işık, insan kaynaklarındaki erkek çalışanın gebelik haklarından faydalanmak isteyen kadın işçilerden çeşitli “kanıtlar” istediklerini şu sözlerle belirtti:

“Gebe işçiden ultrason görüntüsünü istiyor erkek insan kaynakları ve diyor ki, ‘ultrason görüntüsünü getir, ben bu bebek keseye düşmüş mü, düşmemiş mi onu göreceğim, bakacağım. Ona göre senin gebelik haklarından faydalanma sürecini başlatacağım.”

Işık, gelen taciz beyanlarından bir başka örnek verirken, izin almak isteyen başka bir kadın işçinin ise ekip müdürü tarafından sözlü tacize uğradığını söyledi. Müdürün kadın işçiye ısrarla neden izin almak istediği sorusunu yönelttiğini belirten Işık, kadın işçinin “Lazere gideceğim” demesi üzerine müdürün “Sen bu masaya yat, ben sana nasıl yapılıyor göstereyim” diyerek kadın işçiye sözlü tacizde bulunduğunu ifade etti.

Sendikaya çeşitli sözlü ve fiziksel taciz beyanlarının geldiğini söyleyen Işık, insan kaynaklarının bir süreci yürütmediğini, aksine taciz beyanı veren kadın işçilerin bir ceza olarak fabrika içinde bölümler arası sürüldüğünü vurguladı.

Kadın işçilerin regl dönemlerinde tuvalet kısıtlamalarından kaynaklı çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldıklarını da belirtti:

“Regl dönemlerinde kadınlar kendini tutarak ‘inşallah bulaşmaz üzerime’ diyerek bunun tedirginliğini yaşıyor ama aynı zamanda da tuvalete giderse müdürden ya da beyaz yakadan hakaret ve onur kırıcı davranışlara maruz kalacak. O yüzden bu yasaklara da kısmen uyumak zorunda kalıyorlardı.”

 

“Hepimizin sesi olun!”

Işık, işçilerin sendikal hakların tanınmasını, sendikalı bir şekilde çalışmanın önemini şu sözleriyle ifade etti:

Sendika olmazsa içeride sadece maddi olarak yaşadığımız sıkıntılar değil, asıl önemli olan bizim için insan onuruna yakışmayan bir sistem oluşturmuşlar ve bu çürümüş sistemin toplu iş sözleşmesiyle ve sendikayla ortadan kalkacağını düşünüyoruz. O yüzden bu kararlılıkla da direnişimize devam edeceğiz.”

Işık, son sözlerinde, Digel Tekstil işçileri olarak demokratik kamuoyundan destek beklediklerini “Buraya bir dikkat çekilsin istiyoruz. Yanımızda olsunlar, bizi ziyaret etsinler, sesimize ses olsunlar” ifadeleriyle vurguladı.

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu