
Patronun lokavt kararını, grevin geldiği aşamayı Birleşik Metal İş-Sendikası işyeri baştemsilci Savaş Sümbül ile konuştuk.
Sümbül, lovaktın tehdit için alındığını vurgularken, bölgedeki diğer grev ve direnişlerin mücadelesinin ortak olduğunu dile getirdi. Sümbül ayrıca “Yasaklı grevleri tanımayarak, haklarını greve çıkarak arayan işçiler artık uyanıyor diyebiliriz” vurgusu yaptı.
– Direnişiniz bir buçuk ayı geride bıraktı. Kısaca bu süreci değerlendirir misiniz?
– Tabii. Öncelikle merhaba. Green Transfo Energy İşyeri Sendika Baş temsilcisi Savaş Sümbül ben.
Grevimiz bugün 1.5 ayı geride bıraktı. İşveren lokavt kararını almış bulunuyor. 10 Şubat tarihinde lokavt kararını uygulayacağını dile getirdi. Bir görüşme talebinde bulundu işveren, üç gün önce. Biz de gittik. Masaya oturduk. İşveren masada tekrar kendi sefalet ücretini bize dayatmaya çalıştı. Lokavt kararını da masada işçilere karşı bir koz olarak, bir tedbir olarak kullandı. İlk başta verdiği % 38 teklifini % 31 olarak güncelledi.
Yani mevcut teklifi aşağı çekerek güncelledi. Biz de bunun kesinlikle müzakere edilemeyeceğini, hatta müzakereyi boş verin, tartışılmayacağını söyleyerek masadan kalktık. Lokavt kararının işçiyi hiçbir şekilde baskılamayacağını, bu kararı tanımadığımızı da kendilerine bildirdik. Zaten lokavt kararını bugün işverenin beyaz yakalı çalışanlara uyguladığının da farkındayız. Dolayısıyla biz işçiler olarak mücadelemize, direnişimize grev çadırımızda, grev alanımızda, fabrikanın önünde devam ediyoruz.
Lokavt kararını uygulaması, alması bizi hiçbir zaman mücadelemizden, direnişimizden geri adım attırmayacak.
Biz mücadelemize ilk günkü coşkuyla devam ediyoruz. Şu anda tüm işçi arkadaşlarla bu kötü hava şartlarında, kar, kış, kıyamette devam ettiriyoruz. Ama hiçbir işçi arkadaşımızda bir kırılma, mücadeleden ödün verme yok. Moralimiz de çok iyi. Grev çadırımızda, ateşimiz yanıyor. Grev çayımız demlenmiş durumda. Sohbetimizle, arkadaşlarla grevimizi büyük bir mücadeleyle devam ettiriyoruz.
– Patronun lokavt kararını nasıl değerlendirmek gerekiyor? Amacı nedir sizce? Başka fabrikalarda, direnişlerde de patronların bu ısrarını görüyoruz.
– Patronlar bu dönem, bizim gördüğümüz kadarıyla –daha doğrusu bizim patronumuz– maliyetlerin, işçi maliyetlerinin yüksek olduğunu dile getiriyor. Ülkemizdeki döviz kurunun sabit kalması, kazanamamasından kaynaklanıyor.
Patron hiçbir zaman bize zarar ettiğini, işinin olmadığını söylemiyor. Sadece maliyetlerin yüksek olduğunu söylüyor. Dolayısıyla da bizi sefalet ücretine hapsetmeye çalışıyor. Tabii biz de söylüyoruz, ülkenin ekonomik durumu, ekonomik şartları ortada. Patronlar kazanıyorlar. Yani bu şirketler kesinlikle zarar etmiyor. Patron da bunu zaten masada dile getiriyor. “Ben zarar ettiğimi söylemiyorum” diyor.
Ama “bu dönem maliyetler çok yüksek olduğu için ben bu taleplerinizi karşılayamam” diyor. Dolayısıyla da aldığı lokavt kararı bize şunu düşündürtüyor: Bu lokavt kararını alması, yarın da uygulaması demek, bizleri bir yere hapsetmek demek. Ama biz bir ayda olsa, iki ayda olsa burada grevimizi, mücadelemizi sürdüreceğiz.
Masada işçinin, işçi iradesinin kabul edeceği bir sözleşme oluşturulmadan grevimizi sonlandırmayacağımızı ve mücadelemize devam edeceğimizi belirttik kendilerine.
İşçi, alınterinin hakkını istiyor!
– İşçiler bir buçuk aydır grevi sürdürüyor. Bu ısrarı, motivasyonu nereden alıyorlar? Bu soğuk kış koşullarında bunu sürdürmek kolay değil!
– Bizim gücümüz, birliğimizden geliyor. Biz burada işçiyi, greve, sözleşmelere, daha doğrusu sendikal bir dayanışmaya, sınıf dayanışmasına öncesinden hazırlamış durumdayız. İşçiyi öncesinden, bu sözleşmenin başından itibaren bu sürece dinamik bir şekilde hazırladık.
Her alanda karşımıza çıkabilecek, işverenin yapacağı hamleleri tek tek anlattık. Şeffaf bir şekilde anlattık. Arkadaşlarımızın bu mücadeleci ruhu, dayanışması buradan kaynaklanıyor.
Ayrıca işçiyle sendika arasında bir güven meselesi var. İşçi, sendikasına güveniyor, temsilcisine güveniyor; temsilci de-sendika da işçiye güveniyor. Dolayısıyla bu ikisi birleşince, gücümüzü, birliğimizden alıyoruz. İşçi şu anda çok dirayetli. Çünkü neyin mücadelesini verdiğini, işverenin karşısında neden-nasıl oturduğumuzu çok iyi biliyor. Bunun bilincinde olduğu için de mücadeleden ödün vermiyor.
İşçinin burada istediği şey ortada, alınterinin hakkını istiyor. Masasına koyduğu ekmeği bir dilim artırmak istiyor. Bu bilinçle hareket ettiği için talebinin haklı bir talep olduğunu biliyor ve mücadelesini büyük bir dirençle devam ettiriyor.
– Antep’te de tekstil işçileri direnişe geçti. Son dönemde bu sömürü düzenine karşı işçiler parça parça da olsa haklarını almak için mücadele ediyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Mücadelemiz ortak mücadeledir. Tüm işçi sınıfı için ortak mücadelemizdir. Bizler de, Green Transfo Energy işçileri olarak geçtiğimiz dönemde olduğu gibi bu mücadeleye ışık tutan öncü fabrikalardan, öncü temsilcilerden biriyiz.
Artık grevlerde antrenmanlıyız. Mücadele artık bizim ruhumuza işlemiş durumda. Tüm patronların, tüm işverenlerin, hükümetin orta vade planlarını uygulama yönünde bir eğilimi var. Tüm iş yerlerinde bunu hissediyoruz.
Bugün As Kaynak’taki arkadaşlarımızla dayanışma içindeyiz. As Kaynak fabrikası, biliyorsunuz, yeni örgütlenen bir fabrika. İlk sözleşmesinin ilk grevini yaşıyor. Yakınımızda bir fabrika olduğu için bizden destek istediler. Biz de destek verdik.
Dayanışmanın, mücadelenin ne olduğunu aktardık ve beraber hareket ettik. İşçi sınıfı birleşirse kazanamayacağı, elde edemeyeceği bir şey yok diye düşünüyoruz. İşçi sınıfı uyanmaya başlıyor diyelim bu grevlerle. Yasaklı grevleri tanımayarak, haklarını greve çıkarak arayan işçiler artık uyanıyor diyebiliriz.
Ayrıca bu grev çadırı, bizim için bir grev okulu oldu. Her gün bir konuyu tartışıyoruz. Her gün ülkenin gündemini tartışıyoruz. İşçi sınıfının ne durumda olduğunu tartışıyoruz. Patronların neden bu kadar işçi sınıfını ezmeye çalıştığını, yoksulluğa mahkûm ettiğini tartışıyoruz. Bu tartışmaları, bizi ziyarete gelen temsilci arkadaşlarımız, civar fabrikadaki işçi arkadaşlarımız da can kulağıyla dinliyor ve mücadelemizi destekliyor.
Yanımızda olduklarını söylüyorlar ve bu mücadeleyi kendilerinin de gösterebileceklerinin farkına vardılar artık. Burada aslında bir dayanışma grevinin de olması gerektiğini düşünüyorum ben. Yani tüm iş yerlerindeki fabrikaların, grevde olan fabrikaların -mesela 45 gündür biz buradayız- bir dayanışma greviyle bizi desteklemeleri gerektiğini düşünüyoruz.
Önümüzdeki günlerde patron masaya oturmazsa, taleplerimize karşılık vermezse kamuoyuna “neden greve çıktık”, “ne için çıktık”, “neden 45 gündür bu soğukta, karda, kışta işçi yılmadan mücadele ediyor” gibi soruların yanıtını anlatmak için sanayi sanayi, fabrika fabrika, sokak sokak gezeceğiz ve tüm işçileri bizimle dayanışma grevine davet edeceğiz.
Böyle bir düşüncemiz var ilerleyen günlerde. Tabi işveren bu süreçte nasıl adım atar, nasıl yaklaşır onu bilmiyorum.
İşçi sınıfı bu ülkede üretendir, emeğin gücüdür. İşçilerin artık ülke yönetimini ele almasını istiyorum ve sınıf dayanışmasını elden bırakmadan, korkmadan, yılmadan, cesaretle ayağa kalkması gerektiğini düşünüyorum.