EmekGüncel

SÖYLEŞİ | “Örgütlenme ve mücadelenin büyütmek için sınıf siyasetinde bir odak yaratmalıyız”

Son aylarda Türkiye’nin dört bir yanında inşaat işçileri, düşük ücrete, güvencesizliğe ve ağır çalışma koşullarına karşı art arda eylemlere çıktı.

Birçok şantiyede ücretlerin alınması, fazla mesai gasplarının geri ödenmesi ve işten atılan işçilerin geri dönüşü gibi önemli kazanımlar elde edilirken, kimi bölgelerde mücadele hâlâ sürüyor.

Bu dalganın arkasındaki dinamikleri ve devam eden direnişlerin seyrini konuşmak için İnşaat-İş Sendikası’ndan Deniz Gider’le bir araya geldik.

Gider, inşaat işçilerinin şantiyelerde yaşadığı insanlık dışı koşullara zamanında veya hiç ödenmeyen maaş sorunu da eklendiğinde sendikaya eylem için ulaştıklarını dile getirdi.

Gider, sendikanın deneyimleriyle işçinin yanında olduğunu ancak gerçek gücün işçilerde olduğunu vurgulayarak, “İşçi sınıfının, IMF/Şimşek Programı’nın yoksullaştırma stratejisine karşı sınıf siyasetinde odak yaratmak kaçınılmaz görevlerimizden biridir” dedi.

 

– Maraş, Antalya, Antakya, Muğla, Tokat ve İstanbul’un birçok ilçesinde inşaat işçileri hakları için mücadele ediyor. İnşaat işçileri neler yaşıyor, neler tartışıyor?
– Öncelikle şunu çok net ifade etmek gerekiyor: Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında yükselen yapılar, özellikle o devasa “mega şantiyeler”, dipsiz bir sömürünün yaşandığı havzalardır.

İnşaat işçileri memleketlerinden yola çıkıp şantiyelere geldiğinde, maalesef ilk karşılaştıkları şey işçi onurunu ayaklar altına alan kamp ve yemek koşulları oluyor. İşçiler, çoğu zaman bu gayri insani koşulları şantiyenin “doğasında” var diye sineye çekiyor.

İşçinin tek beklentisi, en azından her ay maaşının düzenli ödenmesi. Bu beklenti bile sekteye uğruyor. Çalıştığı ücret genellikle ikiye bölünüyor. Bir kısmı, sigortadan kaçırmak için asgari ücret hesabına yatırılıyor. Kalan elden ödenen kısım ise ya geç ödeniyor ya da işten kovulduğu zaman patron bu parayı adeta “kâr” görüp üzerine çöküyor; kelimenin tam anlamıyla gasp ediyor.

İşçi, sineye çektiği kötü koşullara karşı tepki göstermese bile, maaşı düzenli ödenmediğinde o çaresizlik anlık bir eyleme dönüşüyor. Bu finansal sömürünün yanına, elbette sektörün en vahşi gerçeğini, iş cinayetlerini de ekliyoruz.

İSİG Meclisinin her ay tespit ettiği oranlar, inşaat sektöründeki vahşeti net bir şekilde gösteriyor.

Son dönemde, çatıya ya da kule vince çıkıp haklarını isteyen işçilerin sayısı giderek arttı. Bunun tek bir ifadesi var: Bu durum, işçinin yaşamını idame edebilmesi ile ölüm arasındaki ince çizgiyi gösteriyor. Eğer ücret yoksa, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamazsın. Kuleye çıkmak, parasızlık nedeniyle yaşamını sürdürememenin getirdiği çaresizliğin izdüşümü olarak karşımızda duruyor.

 

Direnişlerde nasıl bir süreç ilerletiyorsunuz?
Bu sorunuz başlı başına bir makale konusu, biz yanıtı kısa tutmaya çalışacağız. İş kolumuzun dağınıklığı ve hiperaktifliği bizim kısa zamanda hem örgütlenip hem de var olan hak gasplarına karşı sonuç odaklı bir hat izlememizi gerektiriyor.

Direniş öncesi ve sonrasında kararlılığın bizi kazanımlara ulaştıracağını söyleriz. Temel noktası da şantiyelerde sorunların ve hak gasplarının sonlanmayacağını ve bunlara karşı birlikte hareket etmenin önemini vurgularız.

Burada işçi arkadaşların sendikaya olan güveni esastır. Bu güveni de eylemde kazanırız. Çünkü ücret demek yaşam demek işçiler için. Sosyal medyadan veya daha önce eylemle hakkını alan işçilerden duyup iletişime geçiyorlar bizimle. Dün başka işçilerin eylemeni telefonundan izlerken, bugün kendisi o eylemin bir parçası oluyor.

 

– Çoğu direniş başladıktan sonra patron görüşme talep ediyor, bunun işçiler üzerinde nasıl bir etkisi var? Başka inşaatlarda yaşanan kazanımlar takip ediliyor mu?

– İnşaat işçileri arasında hem çalıştıkları şantiyelerde hem de diğer bölgelerde yaşanan sorunlara dair çok ciddi ve kuvvetli bir haber ağı bulunuyor.

İşçiler, sendikalarla birlikte eylem yaptıklarında ve bu eylemler sonucunda patronlar görüşme talep edip hakları ödediğinde, çok kritik bir gerçeğe şahit olurlar: Düne kadar kendilerini muhatap almayan patronların, sendikalı hareket karşısında “yelkenleri suya indirdiğini” görüyorlar.

Bu durum, işçilerin gözünde sendikanın imajını ve gücünü gösterir. Ancak burada hayati önem taşıyan asıl öznenin direnen işçiler olduğu ve sendikanın sadece deneyimleriyle direnişleri ileri taşımakta olduğunu ifade ediyoruz her direnişimizde.

Çünkü sınıf sendikacılığı sadece ücrete indirgenemez. Ayrıca sınıf sendikacılığının temel ölçütlerinden biri, işçiyi yalnızca direniş anında örgütlemekle kalmayıp, aynı zamanda sendikasının mücadele yöntemini ve tutumunu kavratarak bu bilinci şantiyelere taşımasını sağlamaktır. Bu süreçte sendikanın mücadele yönetimi ve yönetimi belirleyicidir.

Buna rağmen, yüzlerce hak gaspı yaşayan işçi arkadaşımız, sendika temsilcileri olmadan da eylem örgütlemiş ve bunları kazanımla taçlandırmıştır. İnşaat patronları, inşaat işçilerinin üretimden gelen kolektif gücüne defalarca şahit olmuştur ve olmaya devam edecektir.

 

– Bir yandan asgari ücret için ilk toplantılar yapılıyor, diğer yandan ciddi bir yoksulluk ve ekonomik kriz sürüyor. Bu tablo için neler söylemek istersiniz?
– Türk-İş verilerine göre açlık sınırı (29.828 TL), mevcut asgari ücretten (22.000 TL) yaklaşık 8.000 TL daha yüksektir, bu da derinleşen sömürüyü gözler önüne sermektedir.

Uluslararası kuruluşların önceden belirlediği sınırlar doğrultusunda, 2026 asgari ücretinin açlık sınırını bile yakalayamayacak şekilde 25.000-28.000 TL arasında belirlenmesi bekleniyor.

Bu düşük rakamlar, işçi sınıfına “ücretli kölelik” dayatması ve onurlarını beş paralık etme girişimi olarak görülmektedir.

Bu büyük sınıf saldırısı karşısında, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda patron ve hükümet ağırlığına eklenen sarı ve işbirlikçi sendikaların tutumu nedeniyle işçiler masada gerçekte temsil edilmiyor.

Asgari ücretle yaşamayanlar işçi ve emekçilerin yaşamını tayin ediyor.  İşçi sınıfının, IMF/Şimşek Programı’nın yoksullaştırma stratejisine karşı onuruna sahip çıkacak şekilde örgütlenmesi ve mücadeleyi büyütmesi için sınıf siyasetinde odak yaratmak kaçınılmaz görevlerimizden biridir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu