
Coğrafyamızda işçi sınıfı denilince akla genellikle erkek, heteroseksüel ve fabrika işçisi imgesi gelir. Oysa sınıf içinde, görünmez kılınan, en güvencesiz koşullarda çalışan ve sendikalarda yer bulamayan bir kesim vardır: LGBTİ+ emekçiler. İşyerlerinde ayrımcılığa, mobbinge, işten atılmaya karşı yıllardır direnen bu kesim, artık kendi sözünü söylüyor. “Bizim sömürümüz özel değil, sınıfsal” diyen LGBTİ+ emekçiler, sendikal alanın kapılarını aralamak ve kendi mücadele hattını kurmak için biraraya geldi. “LGBTİ+ hakları sendikal haklardır” diyerek yola çıkan Pembe Yaka İnisiyatifi, erkek egemen sendikal yapıya karşı dayanışma, örgütlenme ve direnişin yollarını gazetemize anlattı.
“Peki ya eşcinsel işçiler?”
Pembe Yakalılar, LGBTİ+ların çalışma hayatında yaşadığı sorunların yeni olmadığını, 90’lardan bu yana süregeldiğini hatırlatıyor.
Hareketin kurucularından Umut, 90’ların başından beri işçi ve memur LGBTİ+ların yaşadığı ayrımcılıkların LGBTİ+ hareketinin ana gündemlerinden biri olduğunu belirterek, “90’ların başından beri işçi-memur LGBTİ+ların sorunları LGBTİ+ hareketinin ana gündemlerinden biri oldu. Ailelerimizden sonra açılma-gizlenme stratejilerini en fazla tartıştığımız alan işyerleriydi. Açık olursam işe alınmam, işyerinde açılırsam işten atılırım, terfi etmem engellenir, kızağa alınırım, soruşturmaya uğrarım korkusu ile gizlenmek zorunda kalıyorduk” dedi.
Umut, Kaos GL’nin 2001’de 1 Mayıs’a “Peki ya eşcinsel işçiler?” bildirisiyle katıldığını hatırlatarak bunun, LGBTİ+ işçilerin sendikal alandaki ilk görünürlük çabası olduğunu vurguladı. “Bir eşcinsel, biseksüel ya da transın öğretmen olabileceği, bir fabrikada işçi olabileceği ve aynı zamanda bir sendikada örgütlenebileceğine kimse ihtimal vermiyordu” diyen Umut, 2000’lerin başında kurulan Gey-Lezbiyen İşçi Ağı’nın ve sonraki yerel buluşmaların bugün Pembe Yaka’nın temellerini oluşturduğunu aktardı.
Bu sürecin, yıllar süren bir birikim sonucu doğduğunu belirten Umut, “2003’te Türkiye’nin birçok şehrinden 50’yi aşkın ‘çalışan’ Ankara’da buluştu. Bu buluşmalar, yıllar sonra Pembe Yaka’nın zeminini oluşturdu” ifadelerini kullandı.
“LGBTİ+ hakları sendikal haklardır”
Pembe Yaka inisiyatifi üyeleri, sendikal hareketin LGBTİ+ haklarına yaklaşımında önemli mesafeler alındığını, ancak hala ciddi eksikler bulunduğunu söylüyor.
Umut, bazı sendikalarda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı düzenlemelerin yapılmasının önemli bir kazanım olduğunu belirterek, “Birçok sendika ayrımcılık maddelerinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını yasaklayan düzenlemeler yaptı. Artık en azından KESK ve bağlı sendikalar için LGBTİ+ları da hesaba katan bir yaklaşım sergilediklerini söyleyebiliriz” dedi.
Ancak Remzi, bu gelişmelere rağmen sendikal hareketin genel yapısının hala ataerkil ve heteronormatif bir zihniyetten beslendiğini söyledi. “Bir yandan sendikal hareketin ana gövdesi hala ataerkil ve heteronormatif bir zihniyetten besleniyor. LGBTİ+ işçilerin yaşadığı ayrımcılıklar çoğunlukla görünmez kılınıyor” diyen Remzi, bu duruma rağmen umutlu olduklarını vurguladı.
“Eğer sendikal hareket işçi sınıfının tümünü savunuyorsa, en güvencesiz ve en çok dışlanan kesim olan LGBTİ+ işçileri de sahiplenecektir. Aksi durumda sınıfın birliği sözde kalır” ifadelerini kullandı.
“Bizim sömürümüz özel değil, sınıfsal”
LGBTİ+ emekçilerin büyük kısmı, güvencesiz ve düşük ücretli alanlarda çalışıyor; seks işçiliği, çağrı merkezi, hizmet sektörü, belediye taşeronluğu ve bakım emeği bu kesimin yoğunlaştığı yerlerden sadece bazıları.
Bu durum, sendikaların LGBTİ+lara ulaşamamasının nedenlerinden biri olarak görülüyor. Senem, bu noktaya dikkat çekerek sendikaların LGBTİ+ları çoğu zaman yalnızca desteklenecek bir grup olarak gördüğünü ancak mücadelenin öznesi olarak kabul etmesi gerektiğini ifade etti. “Sendikalar bizim yaşadığımız sömürüyü hâlâ ‘özel hayat’ olarak görme eğiliminde. Oysa bu doğrudan sınıfsal bir mesele. Bizim sömürümüz işyerinde, bordroda, maaşta, mobbingde gerçekleşiyor” dedi.
Senem, Pembe Yaka olarak kendi dayanışma ağları üzerinden görünür olduklarını ve sendikalara basınç uyguladıklarını vurguladı. “Bizi hesaba katmadıklarında aslında işçi sınıfının önemli bir parçasını dışlamış oluyorlar” ifadelerini kullandı.
“Sendikalarda çatlaklardan sızıyoruz”
Sendikalarda erkek egemen ve heteronormatif bir dil hala yaygın.
Ancak Pembe Yakalılar, bu durumun dönüşümsüz olmadığını, özellikle kadın dayanışması üzerinden çatlaklardan sızarak mücadele ettiklerini belirtiyor. Umut, sendikalarda heteroseksizm ve eril dilin varlığına rağmen kadınların örgütlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi verdiği yerlerde kendilerinin de nefes alabildiğini söyledi:
“Hayatın her alanı kadar sendikalarda eril ve heteronormatif bir dil, heteorseksizm var. Ama sendikaları dönüştüren, özgürleştiren kadınlar var. Onların açtığı yollardan sızıyoruz. Kadınların toplumsal cinsiyet mücadelesi verdiği yerlerde biz de örgütlenebiliyoruz” dedi.
Umut, sendikalarda homofobiyle mücadelede doğrudan cephe kurmak yerine bu çatlaklardan sızmanın önemli bir yol olduğunu vurguladı.
“Kapitalizm, patriyarka ve heteroseksizmle ittifak halinde”
Pembe Yaka, sendikal mücadeleyi yalnızca iş güvencesi ve ücret mücadelesi olarak görmüyor; aynı zamanda LGBTİ+ haklarını kapitalist sistemin patriyarka ve heteroseksizmle kurduğu ittifaka karşı bir mücadele alanı olarak tanımlıyor. Ayşe, işgücü piyasasında ve hukuki çerçevede cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği üzerinden binlerce sınırlamanın uygulandığını belirterek “İşgücü piyasasında, hukuken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği yasak olmasa da, farklı yollarla binlerce sınırlama mevcut. Bu sınırlamalar ‘genel ahlak’ adıyla yasalar aracılığıyla uygulanıyor ve ‘aile yılı’ gibi söylemlerle yeniden üretiliyor” dedi. Ayşe, sendikalarda homofobik ve transfobik tavırların hâlâ yaygın olduğunu, LGBTİ+ çalışanlar için sendikaların genellikle güvenli alan sunmadığını vurguladı: “Sendikalar erkek egemen yapılarıyla bu sorunları kadınlara havale ediyor ve böylece LGBTİ+ların taleplerini genel sendikal politika ve mücadelenin dışında tutmayı amaçlıyor.”
“Tüzükler, belgeler, komisyonlar: Mücadele araçlarımız”
Mücadele yalnızca sözde değil, somut araçlar üzerinden de yürütülüyor. Yasemin, sendika tüzükleri ve disiplin yönetmeliklerinin, eril dil, homofobi ve eril şiddetle mücadele konusunda önemli bilgiler verdiğini belirtti. “Elbette yazılı olan her zaman pratiğe dönüşmüyor. Bu yüzden tüzüklerin dışında politika belgelerinin, tutum belgelerinin sendikalarda oluşturulması ve komisyonlar aracılığıyla işler hâle getirilmesi önemsiyoruz” dedi. Yasemin, bu mekanizmaların uygulanmasıyla LGBTİ+ haklarının sendikal mücadelede gerçek bir karşılık bulabileceğini vurguladı.
“Emeğin rengini değiştiriyoruz”
Pembe Yakalılar, sendikal mücadeleyi yalnızca bir grup kimlik talebi olarak değil, işçi sınıfının tüm farklılıklarını kapsayacak bir yeniden örgütlenme pratiği olarak görüyor. Umut, “Bizim mücadelemiz, sendikalara dışarıdan bir kimlik talebi değil. Emeğin kendisini dönüştürme mücadelesi. Çünkü sınıf dediğimiz şey sadece erkek, heteroseksüel, fabrika işçisinden ibaret değil. Evde, okulda, çağrı merkezinde, plazada, seks işçiliğinde alın teri döken herkes o sınıfın parçası. Ve biz, o sınıfın pembe yakalı yüzüyüz” diyerek bu perspektifi özetledi.
Pembe Yakalılar’ın mücadelesi, yalnızca işyerinde görünür olmayı değil; sendikaları, emeği ve örgütlenmeyi yeniden tanımlamayı hedefliyor. Bu hedefin bir ifadesi olarak, inisiyatifin üyeleri, “Sendikalarda çatlaklardan sızıyoruz. Çünkü orası bizim de evimiz. Ve o evi birlikte yeniden kuracağız” diyor.