
1990’lı yılların sonlarında Dersim’de yükselen kültürel uyanışın bir sonucu olarak doğan Munzur Kültür ve Doğa Festivali, ilk kez 1999 yılında düzenlendi. Festivalin amacı yalnızca sanat ve doğayla buluşmak değil, aynı zamanda devlet politikalarının baskısı altındaki Dersim kimliğini yaşatmak, doğasını, kültürünü, dilini ve inancını savunmaktı.
Başladığı günden bu yana birçok kez yasaklarla ve baskılarla karşı karşıya kalan festival; tüm bunlara rağmen coğrafyamızdaki en önemli kültürel direniş etkinliklerinden biri haline geldi. Baraj projelerine, maden aramalarına, asimilasyon politikalarına ve kültürel yok oluşa karşı halkın ortak sesi olmayı sürdüren Munzur Festivali, her yıl binlerce kişinin katılımıyla hem bir buluşma hem de bir mücadele alanı olarak anlam kazanıyor.
Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF) Genel Başkanı Ali Rıza Bilir, bu yıl 23.’sü yapılacak olan Munzur Kültür ve Doğa Festivali öncesi gazetemize konuştu. Bilir, festivalin ağırlaşan siyasal, ekonomik ve ekolojik baskı altında nasıl bir anlam taşıdığını, Dersim halkının festivale nasıl sahip çıktığını ve festivalin yasaklara rağmen neden yapılacağını anlattı.
“Dayanışmanın büyütüleceğine inanıyoruz”
Festivalin bu yıl, her zamankinden daha zor bir atmosferde gerçekleşeceğini söyleyen Bilir, ülkedeki ekonomik ve siyasal krizin halkın gündelik yaşamını derinden etkilediğini ifade ediyor: “Hayat şartları çok kötü, ekonomik koşullar pahalı. İnsanların alım gücü kalmadı. Seyahat etmek, memleketini ziyaret etmek bile büyük bir yük haline geldi.” Bu durum, Dersim’e olan yıllık ziyaretleri de büyük ölçüde azaltmış.
Temmuz’un ortasında olsak da Dersim’in geçmiş yıllardaki gibi “cıvıl cıvıl” bir görüntüye sahip olmadığını belirten Bilir, insanların festivale katılım göstermekte bile zorlandığını aktarıyor. Yine de halkın bu etkinliğe sahip çıkacağına inandığını vurgulayan Bilir, “Bütün bu zorlayıcı koşullara rağmen, halkımızın festivale sahip çıkacağına, dayanışmanın büyütüleceğine inanıyoruz” dedi.
“Madencilik, en büyük tehlike!”
Festivalin bu yılki ana temalarından biri, uzun süredir Dersim’in doğal yaşamını tehdit eden madencilik faaliyetleri. Bilir, bu projelerin sadece doğayı değil, Dersim halkının tarihsel ve kültürel varlığını da hedef aldığını vurguluyor. “Madencilik meselesi, yıllardır bu coğrafyada en büyük tehlike olarak karşımızda duruyor. 2000’li yıllarda baraj ve HES projeleriyle başlayan doğa kıyımı, bugün maden arama faaliyetleriyle sürüyor” diyen Bilir, Dersim coğrafyasında yaklaşık 56 bin hektarlık alanın maden sahası olarak belirlendiğini belirtiyor.
Bu girişimlerin sadece ekosistemi değil, toplumsal yapıyı da tehdit ettiğini ifade eden Bilir, “Amaç, Dersim’i insansızlaştırmak. Topraklarımızın, suyumuzun, doğamızın zehirlenmesini istemiyoruz. Halk buna geçmişte izin vermedi, şimdi de vermeyecek” diyerek ekolojik mücadeledeki kararlılıklarını vurguluyor. Bilir, şirketlerin yerel halkla hiçbir şekilde diyalog kurmadan, anti-demokratik biçimde yer tahsisleri yaparak çalışmalara başladığını da özellikle belirtiyor.
Asimilasyon tehlikesi ve kültürel kaygılar
Ekonomik ve ekolojik krizlerin yanısıra, Dersim’i bekleyen bir diğer önemli tehdit ise kültürel asimilasyon. Bilir’e göre, gençlerin Dersim’den uzaklaşması, yerel dilin her geçen gün daha az konuşulması ve geleneksel yaşam biçimlerinin unutulması bu tehlikeyi her geçen gün derinleştiriyor. “Dilimiz, tarihimiz, kültürümüz yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Amacımız, bunlara sahip çıkmak ve gelecek kuşaklara aktarmak” diyen Bilir, festivalin temel amaçlarından birinin de bu olduğunu söylüyor.
2020’den bu yana sürdürülen kültürel faaliyetlerin bir parçası olan Munzur Kültür ve Doğa Festivali, bu yıl da bu misyonla planlanmış. Bilir, bu yılki programda özellikle dil hassasiyeti gözetildiğini ve sanatçıların buna göre belirlendiğini şöyle aktarıyor: “Sanat boyutunda da bu yıl dilimiz üzerinden eser üreten sanatçılara öncelik verdik. Hem sanatla hem inançla hem de doğayla bağı güçlü bir festival yapacağız.”
Yasaklara karşı kültürel direniş
Festival, geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da idari yasaklarla karşı karşıya kalmış durumda. Ancak Bilir bu yasakların hukuki temelden yoksun olduğunu savunarak, “Yasaklar hukuki değil, tamamen keyfi. Halkın kültürel hakkını engellemeye dönük bu girişimlere karşı festivalimizi her şeye rağmen yapacağız” diyor. Bu noktada festivalin artık sadece bir kültürel etkinlik değil, bir direniş biçimi haline geldiğini belirten Bilir, herkesi bu dayanışmaya ortak olmaya çağırıyor.
“Bütün halkımızı, dostlarımızı, demokrasi güçlerini, sosyalistleri, ilericileri ve aydınları Dersim’e bekliyoruz” diyen Bilir, festivale katılımın aynı zamanda bir sahiplenme, bir karşı duruş anlamı taşıdığını ifade ediyor.
Bilir’in aktardıkları, Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin sanatsal bir etkinliğin çok ötesine geçtiğini ortaya koyuyor. Bu festival, aynı zamanda ekonomik yoksullaşmaya, kültürel asimilasyona ve doğa talanına karşı bir dayanışma ve direniş alanı haline gelmiş durumda. Yasaklara rağmen yapılacak olan bu yılki festival, Dersim’in sesini yükseltme ve değerlerine sahip çıkma iradesinin bir göstergesi.
Tüm zorluklara rağmen Bilir, festivalin halkla birlikte yükseleceğine inanıyor ve şöyle diyor “Bu sadece bir festival değil; Dersim’in sesi, nefesi, mücadelesidir.”