
İstanbul Üniversitesi’nde polis barikatının yıkılmasının ardından birçok üniversitede eylemler başlamış ve birçok yerde operasyonlar, saldırılarla öğrenciler gözaltına alınmıştı. YDG’li birçok genç de Ankara, İzmir, Adana, İstanbul gibi şehirlerde gözaltına alındı. Ayrıca İstanbul’da iki kişi tutuklandı. YDG ile bu sürece dair düşüncelerini ve önümüzdeki döneme dair gözlemlerini konuştuk.
– İki burjuva klik arasındaki mücadelenin bir halkası olarak E.İmamoğlu’nun diploma iptali ve gözaltına alınması ve de tutuklanmasının ardından başlayan ve başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere üniversitelerde saldırı ve baskılara karşı kitlesel eylemlere dönüşen bir süreç yaşandı. Sizler de ilk günlerden itibaren eylemlerde bulundunuz. Sizce öğrenci gençlik hangi taleplerle eylemlerdeydi, eylemlerin ruhu nasıldı?
– AKP-MHP iktidarının, muhtemel cumhurbaşkanı adayı olan E.İmamoğlu’nu tasfiye etmek üzere giriştiği saldırı süreci, İÜ Yönetim Kurulu tarafından İmamoğlu ve beraberindeki 33 kişinin diplomasının iptal edilmesiyle başladı. Ertesi sabah E.İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başka bir aşamaya taşındı. Devamında da tutuklanması ve halkın adalet talebiyle sokaklara dökülmesi ile devam etti.
Bizim eylemlere katılma-örgütleme kararımız aslında diploma iptali kararıyla başlamış oldu. Biz, halkın kendi ihtiyaç ve hedefleri doğrultusunda bilimsel eğitim alabileceği, eşit, parasız, bilimsel ve anadilde eğitim merkezleri olarak demokratik halk üniversitelerini savunuyoruz. İlk günkü eylemlerle öğrencilerin ortaya koyduğu özerk-demokratik üniversite talebinin ne kadar acil bir talep olduğunu gösteren bu siyasi operasyonu, öğrenci hareketinin taleplerinin haklılığını göstermek açısından bir fırsat olarak görerek eylemlere katıldık.
Devletin getirdiği eylem yasaklarıyla, eylemlerin niteliği başka bir hal alarak yasaklara, hakların-özgürlüklerin gasp edilmesine geleceksizliğe karşı güçlü bir itiraza dönüştü. İstanbul Üniversitesi önünde biraraya gelen binlerce öğrenciyle birlikte fiili meşru mücadelenin önemli örneklerinden biri sergilendi.
Barikatın yıkılması buzkıran etkisi yaratırken, açığa çıkan enerji karşısında hem devlet hem de direnişi düzen sınırlarında tutmak isteyen CHP ve bir dizi reformist parti ve örgüte rağmen kendi yolunu arayan gençlik eylemleri açığa çıktı.
Kitle hareketinin bu denli geriye çekildiği bir dönemde gerçekleşen eylemler, sistem içi sınırlara hapsolmuş siyasal anlayışlara rağmen önemli bir odağa dönüştü. O günün gecesinden itibaren tüm kentlerde birçok üniversitede fiili meşru mücadelenin önemli örnekleri açığa çıktı.
Geleceksizlikle kuşatılmış, özgürlükleri gasp edilmiş, yoksullukla boğuşan, sosyal ve ekonomik sorunlarla kuşatılmış bir gençliğin talepleri ne olabilir? Gençler yaşadığı bir dizi sorun ve çelişkiye karşı öfkesini alanlara taşıdı.
Bu yönüyle renkliliğin öne çıktığını ifade edersek, sürece esas ruhunu veren şeyin sınırları tanımayan, yolunu arayan bir gençlik hareketinin, deneyim biriktirdiği süreç olarak tarif edebiliriz.
Irkçı, faşist gruplar; alanlarda güvensizlik yaratmaya çalıştı
– Üniversitelerin ortaya koyduğu dinamik eylemlerin ardından İstanbul’da yüzlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı. Tutuklamaların ardından eylemlerde faşist-ırkçı diyebileceğimiz atmosfer daha fazla görünür hale geldi. Bu durumu nasıl değerlendirmek gerekiyor?
– Yukarıda ifade ettiğimiz üzere kendi deneyimini edinen, sınırları tanımayan çok hızlı değişim ve gelişim göstermeye açık bir gençlik hareketinin sokakta olduğu bir süreçte, halkın bugüne dek saflarında biriktirdiği deneyim ve birikimin önemli bir temsili olarak alanlarda bulunan devrimci, demokrat öznelerin hedef alınmasını olağan görüyoruz.
Devrimcilere yönelik AKP-MHP iktidarının 2015’ten bu yana sürdürdüğü diz çöktürme operasyonlarına rağmen fiili meşru mücadeleyi esas alan bir gençlik kitlesinin egemenler açısından korku verici olduğu görmeliyiz.
Pratiğin içerisinde devrimci öznelerin birikim ve deneyiminden öğrenen gençlik kitlesinin neler başarabileceğini gören devlet, bu operasyonla devrimci-demokrat özneleri gözaltına alarak eylemleri mitinge dönüştürme göreviyle hareket eden CHP’ye daha fazla alan açarken, doğrudan MİT projesiyle Zafer Partisi’nin ırkçı faşist propagandasını örgütlemeyi hedefledi.
Birçok yerde provokasyon çıkaran bu özneler, yasaklara rağmen sözünü ve eylemini örgütleyen “Mitinge değil, eyleme geldik!” diyen kitlenin enerjisini bastırma motivasyonuyla hareket etti. Irkçı, faşist, küfürlü sloganlar atarak alanda bulunan bu grup; LGBTİ+ bayraklarına, Kürtçe dövizlere saldırıp küfürler ederek alanda güvensizlik yaratan bir odağa dönüştü.
Bu grup, operasyonların ardından devletin saldırılarına paralel olarak alanlara sızmış oldu. Ancak bu durum, gençlik kitleleri açısından da deneyim açığa çıkardı. Gençliğin birliğini baltalayan, doğrudan alandaki insanları hedefine alan bu grubun alanlarda barındırılmaması gerektiğini gösteren önemli bir deneyim oldu.
Burjuva ideologlar, devrimci deneyimi sabote etmek için kolları sıvadı!
– Eylemler, sokak hareketliliği büyük oranda sönümlendirildi diyebilir miyiz? Peki, bundan sonra gençlik açısından neler yaşanacak, yüz binlerce üniversiteli kendi talepleri için sokağa çıkmış oldu. Üniversiteler başta olmak üzere gençlik bundan sonra neler yapabilir ya da neler yapmalı?
– CHP’nin Maltepe mitinginin ardından sokağı terk etme çağrısı yapmasına rağmen çeşitli yerellerde eylemler gerçekleşiyor. Ancak eylemlerden ziyade bugün açısından pratik ve düşünsel anlamda yaşananların, açığa çıkan deneyimin bilince çıkarılmasına hizmet eden önemli dersler yaşandığını ifade etmeliyiz.
Bugün açısından kampüslerden liselere, atölyelere her alanda eylemlerin açığa çıkardığı deneyimin konuşulduğunu görüyoruz. Bu açıdan bugün burjuva ideologların devrimci deneyimleri sabote etmek, kitlelerin bilincini bulanıklaştırmak için kolları sıvadığını ifade etmeliyiz.
Gözaltına alınan, tutuklanan devrimcilerin “provokatör” diye hedef alındığı, tutsakların özgürlüğünü talep eden yüz binlerce insanın mücadelesi sonucunda serbest bırakılmasını lütuf olarak sunan kalemşörlere karşı deneyimlerimizi daha berrak ifade etmeye ihtiyaç duyuyoruz.
Bu açıdan bu eylemler kendi özgücüne dayanan, birlikteliğini koruyan, fiili meşru mücadeleyi esas alan anti-faşist bir gençlik hareketinin başarabilecekleri konusunda önemli örnekler sunmaktadır. Bizler bulunduğumuz her alanda basitten karmaşığa bu birlikteliği sağlayabileceğimiz örgütsel olanaklar yaratırken, hareketin bilincini geliştirecek ideolojik mücadeleyi sürdürmeye, sözümüzü ve eylemimizi bu çerçevede örgütlemeye odaklanıyoruz.
Yaklaşan 1 Mayıs, hem öğrencilerin hem de halk kitlelerinin istek ve taleplerini ortaklaştıracağı önemli bir gün olarak önümüzde duruyor. Yasakların nasıl paçavraya dönüştürülebileceğini barikatlarda deneyimleyen gençlerin başta Taksim yasağı olmak üzere yasakları tanımadığını göstermesi için 1 Mayıs’ı önemli bir imkân olarak görüyoruz.
“Durum iyidir, çünkü; yaşadığımız topraklardaki sınıf mücadelesinin gelişimi teori ve stratejimizin ışığında atacağımız her adıma, yapacağımız her müdahaleye karşılığını kat kat verecek bir yöndedir.” Bu imkanı değerlendirmek devrimci özneler pratik ve örgütsel adımlarını hızlandırmasını koşullarken bu göreve aday olduğumuzu tüm yoldaşlarımızın bulunduğu her alanda daha kararlı yürüdüğünü söyleyebiliriz.
Bu bilinçle çalışmalarımızı sürdürecek, 1 Mayıs alanlarını gençliğin kararlılığını taşıyacak, meydanları zapt etme sorumluluğuyla hareket edeceğiz!