
Mülteci ve göçmenlerin yıllardır yaşadıkları sorunlar çeşitlenip artarken, Geri Gönderme Merkezleri’nde (GGM) de artan bir trajedi ile karşı karşıyayız. Mülteci ve göçmenlerin emeklerinin sömürüldüğü; barınma, eğitim ve sağlık hizmetlerinden mahrum kaldıkları bir gerçeklikte yaşarken, GGM’de, kapalı kapılar ardında ise işkence ve kötü muamelenin bir sonucu olarak intihar vakaları yaşanıyor.
Son yıllarda, Türkiye’deki mülteci ve göçmenler üzerinde uygulanan politikalar daha da sertleşmekte, uygulanması istenen hak ihlallerine resmiyet kazandırıp uygulanmamasının meşrulaştırılmasına yol açmaktadır. Bir tarafta uzun sakallı olduğu için “terör şüphesi” damgasıyla sınır dışı edilen, ailesinden koparılan U.A. ve S.A. kardeşler varken, bir tarafta Gaziantep GGM’de ilaç içerek intihar eden genç bir mülteci örneği bulunmaktadır.
Yaşanan bu gelişmelere ses çıkarmak isteyen kitle oldukça sınırlı iken var olan kitlenin ise ses çıkaracak alanları kısıtlanmış bir halde. Yıllardır mülteci hakları savunucusu olan Taha Elgazi ise hukuksuz bir şekilde sınır dışı edildi. Tüm bunlardan anlayacağımız üzere, demokratik alanda da mülteci ve göçmenlerin sesi engellenmek isteniyor.
Türkiye’de mülteci ve göçmenlerin duyulmayan çığlıklarını, yaşadıkları hak ihlallerini ve GGM’lerde yaşanan hukuksuz işlemlere dair Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı’ndan Yıldız Önen ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Gazetemize konuşan Önen, mülteci ve göçmenlerin sosyal yaşamlarında ve GGM’lerde yaşadıklarına dair dikkat çeken bilgiler aktardı.
“Türkiye’de göçmenler, toplumsal dışlanmaya uğruyor”
Göçmen ve mültecilerin en temel sorunlarını hukuki güvencesizlik, barınma, istihdam ve toplumsal dışlanma olarak sıralayan Önen, “Birleşmiş Milletler mültecilik sözleşmesine konulan şerh ile de Afganistan, Türkmenistan, İran vb. doğudaki ülkelerden gelenlere Türkiye’de hukuki bir korunma hiç sağlanmıyor” ifadeleriyle göçmen ve mültecilere Türkiye’de hukuki bir korunma sağlanmadığını belirtti.
Önen’e göre hukuki güvencesizlik konusunda öne çıkan olumsuzluklar GGM’lerde yaşanıyor. Önen, “İstanbul’da adına bilgisi dışında telefon hattı açılan A.H.’nin hiçbir yargı kararı olmadan Arnavutköy ve Gaziantep’teki GGM’lerde haftalarca tutulmuş. Bir başka vakada üç çocuk annesi bir kadın, tam dokuz ay boyunca GGM’de idari gözetimde bırakılmış, çocukları eğitimden mahrum edilmiş” diyerek GGM’lerde yaşananların göçmenlerin hayatını belirsizlik içinde bıraktığını söyledi.
Barınma konusunda da çok şikayet aldıklarını belirten Önen, göçmenlere ya ev verilmediğini ya da ev verilse bile kötü koşullarda olan evlere fahiş fiyatlar istendiğini söyledi. Mülteci ve göçmenlerin ikametgahının başka bir il veya ilçede olduğunda çok fazla sayıda haksızlığa uğradığını söyleyen Önen, il ve ilçe kısıtlamaları yüzünden eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşımda ciddi sıkıntılar yaşandığını belirtti.
Türkiye’de göçmenlerin, dil, kültür ve statü farklılıkları nedeniyle toplumsal dışlanmaya uğradığını söyleyen Önen, bu dışlanmanın ırkçı söylemler, saldırılar, ayrımcı uygulamalar ve sosyal izolasyon gibi biçimlerde kendini gösterebileceğini belirtti. Irkçı bir şiddetin geçmiş bir örneği olan 2021 yılında, İzmir’de, Suriyeli 3 işçinin uykusunda yakılarak öldürülmesinin ardından olayın failinin Suriyelilerin “temizlenmesi” gerektiğini düşündüğü için bu katliamı tasarlayarak işlediğine değinen Önen, “Bu trajik olay, ırkçılığın ve nefret suçlarının ne kadar yıkıcı olabileceğini ve toplumsal barışı tehdit ettiğini açıkça ortaya koymaktadır” dedi.
Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin mültecilerin hayatını iki kat daha zorlaştırdığına değinen Önen, göçmen işçilerin yüzde 90’ının kayıtsız çalıştığını belirtti. Bu yüzden sosyal güvencesiz, yerli işçilerden daha ucuz bir şekilde çalıştıklarını söyleyen Önen, “Bu eşitsizlik, krizle birlikte daha da belirginleşti.” dedi.
“Gerçekten endişe verici bir tablo var!”
Geçtiğimiz günlerde GGM’lerde yaşanan intihar vakalarının endişe verici olduğunu belirten Önen, benzer olayların münferit değil sistematik bir şekilde yaşandığına dair kaygıları olduğunu belirtti.
Yaşananların yalnızca bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda geri gönderme merkezlerindeki sistematik ihmallerin sonucu olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Önen, “Merkezlerde şeffaflığın gözetilmediğini ve baskının kaçınılmaz sonucu olarak çaresizliğin, hatta intihar girişimlerinin arttığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Mülteci ve göçmenlere zorla gönüllü dönüş formu imzalanması iddiasının raporlarda belgelenmiş bir hak ihlali olduğunu vurgulayan Önen, bu belgelerin mülteci ve göçmenleri kandırma yoluyla imzalatıldığını söyledi. Önen, “Geri dönüş gerçekten gönüllü olacaksa, avukat ve bağımsız bir STK gözetiminde, tercüman eşliğinde yapılmalı” ifadelerini kullanarak aksinin uluslararası hukuku açıkça ihlal ettiğini belirtti.
Mültecilerin ekonominin görünmez omurgası olduğunu söyleyen Önen, emekçi göçmenlerin çeşitli sektörlerde ucuz ve güvencesiz bir şekilde çalıştığını söyledi. Önen, patronların göçmen işçiler olmadan sektörlerin devamlılığı konusundaki endişelerinin olmasına karşın koşulların düzeltilmesi için hiçbir adım atılmadığına değindi.
Önen, sözlerini bitirirken “Mülteci ve göçmenler bu ülkenin gerçeği. Pek çok rapordan ortaya çıkan gerçek mesele “geçici bir kriz” değil, kalıcı bir toplumsal dönüşüm. İnsanları baskı, zorla dönüş ve kayıt dışı sömürü ile yaşatamayız. Çözüm, barınmadan işe, eğitimden sosyal uyuma kadar insan onuruna yakışır bir politika üretmekte. İnsan hakları pazarlık konusu yapılamaz” ifadelerini kullandı.