
Kadınlarla ilgili gelişen gündemlerde ilk sözü kadın örgütlerinin kurabilmesinin kadın mücadelesinin geliştirilmesi gereken önemli ayaklarından bir tanesi olduğunu düşünüyoruz.
Erkek egemen düzenin kadınların kendi bedeni, kimliği, sözü, kararları vb. hakkında kadınların iradesini sistematik biçimde gasp etmeye odaklanmasına inat, kadın iradesini politik, pratik ve örgütsel olarak inşa etmenin kadın özgürlük mücadelesinin ilk basamak görevlerinden biri olarak görüyoruz.
Erkek egemen düzenin kadınların yaşamını gasp etmeyi hedefleyen odağının ancak böylelikle dağıtılacağına inanıyoruz. İlk sözü kurmanın, ilk itirazı yükseltmenin, kendi gerçeğimizle doğru bir ilişki kurmanın pek çok zorluğu olsa da imtina edeceğimiz yer burası değil.
Kadın mücadelesi çeşitli akımların etkisi ile erkek egemen düzene karşı mücadelede çeşitli araçlar, yol ve yöntemler geliştiriyor. Gelişen araçlarla, yol ve yöntemlerle hepimizin aynı biçimde ilişki kurmadığı, doğrulamadığı, sahiplenmediği açık bir gerçek.
Ezilenlerin kurtuluş mücadelesinde en fazla etkileşim halinde olan alan ise kuşkusuz kadın mücadelesi. Bunun bir yansıması olarak kadınlar da mücadelenin geliştirdiği araçlardan etkileniyor ve kendi yaşamlarında uyguluyor.
Hangi araçların hangi kesime ulaştığından, hitap ettiğinden veya ne kadar geniş bir kesime yayılıp yayılmadığından bağımsız bir gerçek bu.
Bu bağlamda son yıllarda ön plana çıkan araçlardan biri şiddetle mücadele de açığa çıkan ifşa oldu. Her ne kadar etrafında dönen tartışmalarla araçsallığından koparılmaya çalışılsa da kadınların en sık başvurduğu yöntemlerden biri olduğu yadsınamaz.
Kitlelerin ilişki kurduğu, yüzünü döndüğü herhangi bir şeyle omuz silkerek ilişkilenemeyeceğimiz gibi ifşa meselesini de tek tek örneklere indirgeyerek tartışamayız.
Her olguda olduğu gibi ifşayı da açığa çıkaran toplumsal, sınıfsal, erkek egemen gerçeklikle ilişki kurarak tartışmak zorundayız. Kadına yönelik şiddeti sessizlikle boğmak isteyen toplumsal ikiyüzlülüğe duyulan öfkenin, şiddet karşısında çaresiz, yalnız bırakan, cezasızlıkla olağan kılmaya çalışan erkek egemen düzene yapılan itirazın bir patlama noktası ifşa.
Bu öfke ve itirazın devrimci bir zeminde yükselmesi sorumluluğu ise politik öznelere ait.
Kadınlarla ilgili meselelerde kadın kurumlarının söz söyleyebilmesi bu açıdan daha önemli bir hal alıyor. Çünkü devrimci kurumlar açısından pek çok hata karşısında yaygın olarak liberalizm karşımıza çıkarken söz konusu kadın gündemi etrafında gelişen bir durum olduğunda, karşımıza çıkan şey sol sekterizm, mükemmeliyetçilik, yok sayma, değersizleştirme, linç vb. oluyor.
Özcesi kadın örgütlerinin bıraktığı boşluklar yine erkek egemenliğince dolduruluyor, müdahale etmediğimiz her an ve olay varlık koşulumuzun, yarattığımız değerlerin sorgulanmasına hiç tereddüt etmeksizin vardırılıyor.
Kadın mücadelesi içerisinde pek çok noktada başladığımız noktaya dönüyormuşuz hissini yaşamamızın temel nedenlerin biri de bu.
Bu yüzden söz kurmamızın, müdahale etmemizin önündeki engelleri doğru tanımlamalı ve bunlara da müdahale etmeliyiz.
Şiddet karşısında doğru bir tarz ve ilkeli süreç işletmenin gelişmeyişi, işletilen süreçlerde açığa çıkan hatalarda birbirine benzerlik nedeni ile kadın kurumları söz kurmakta tutuk kalıyor.
Erkekliğe dair olan popülizm, dar grup çıkarlarının içinde boğulma, kendi çıkarlarını kitlelerin çıkarının önünde görme eğilimleri bu anlarda daha güçlü açığa çıkıyor. İçimizdeki erkek egemen anlayış, kendi konfor alanlarını korumak pahasına kadın mücadelesini, yarattığı değerleri kitlelerin, toplumun geri yanlarına yaslanarak mahkum etmeye, sorgulatmaya çalışıyor.
Diyalektiğe dair çok az şey söyleyenler bile bilir ki, bu tablo kadınların sorgulanması ile kalmaz, kitleler nezdinde bizzat devrimci mücadelenin sorgulanmasına yol açar. Bu yüzden kadın mücadelesinin büyüyüp gelişmesine dair duyduğumuz kaygı, gösterdiğimiz çaba devrimci çizgimizin ölçütlerinden biridir.
Devrimcilerin eleştiri özeleştiri kültüründeki yozlaşma, kendi gerçekliğine yabancılaşması, karşı karşıya kaldığı olayları toplumsal gerçeklikten kopuk ele alması kitlelerde giderek derinleşen bir güvensizlik yaratıyor. Kadınların şiddet karşısında yaptığı ifşalarla devrimci kamuoyunun ilişki kurma biçimi bu yozlaşmanın ne denli derinleştiğinin güçlü örneklerinden birini sunuyor.
Eleştiri-özeleştirinin yerini sosyal medyada laf yetiştirme alıyor.
Özeleştiriye uzaklaşma kitlelerle ilişkimizde bir boşluk yaratıyor ve bu boşluk her geçen gün sosyal medya aracılığı ile dolduruluyor. Sosyal medyanın devrimci faaliyette kapladığı alan aynı zamanda yarattığı yozlaşmanın üstünü örtüyor.
Söylenen sözler, ortaya konan pratik, salt sosyal medyada kurulan ve güçlü bir manipülasyon, yalan, çarpıtma barındıran sözlerle değerinden düşürülmeye çalışılıyor. İçimizde barınan erkek egemen etkilenmişliğin yarattığı sonuçlardan biri bu. Karma kurumların kadın mücadelesi özgülünde açığa çıkan çelişkilere, sorunlara kendini haklı çıkarmak adına yaklaşması yaygın hatalardan biri.
Bundan kurtulmanın yolu herkesin aynı zamanda kendi hatası, çelişkisi ile yüzleşmeyi önceleyen bir düzlemde söz kurabilmesine bağlı. Söyleyeceği pek çok söz varken sessiz kalmak zorunda kalan kadın örgütlerinin yaşadığı tutukluluğu da bu yaklaşımla aşabiliriz.