DerlediklerimizGüncel

TEMEL DEMİRER | Uluslararası Felaketin Eşiği(ndeyiz)*

"Küresel hegemonya tekrar düzenleniyor: Bu bağlamda Çin’in küresel rolü genişliyor; ABD sağa sola sopa sallıyor ve güç kayması, çok kutupluluk kaosuyla birlikte yeniden paylaşımı devreye sokuyor."

“yarın ne olur bilirim ben

bahar gelir, otlar büyür

ölüm de yapraklanır

bir dağ bulur uzun uzun bakarım

bir çam ağacı gölgesi

güzel kokular veren

bir damla güneş görünce

sana da gülümseyeceğim yarın

şimdi senin uzanıp yattığın otlarda

yarın yeni bir yeşillik büyüyecek.”[1]

Küresel hegemonya tekrar düzenleniyor: Bu bağlamda Çin’in küresel rolü genişliyor; ABD sağa sola sopa sallıyor ve güç kayması, çok kutupluluk kaosuyla birlikte yeniden paylaşımı devreye sokuyor.[2]

Söz konusu koordinatlarda ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, “Çin tehlikesine karşı Asyalı müttefiklerine “Silahlanma sırası sizde,”[3] komutunu verirken; İran ile (ABD vekili) İsrail’in savaşı, III. Dünya Savaşı’nın genel provası olarak karşımıza dikiliyor.

Evet, yine ve yeniden emperyalizmin paylaşım dönemindeyiz.

Çünkü sermayenin kendi coğrafi merkezinin dışına taşma eğilimi tercih değil, zorunluluktur. Aşırı üretim krizleri, kârı tehdit eden sınıf mücadeleleri ya da yeni teknolojilerin gerektirdiği madenler, enerjiler, veri akışları, sermayeyi yeni alanlara doğru iter. Tarihsel olarak bu, sömürgecilik, emperyalizm olarak gerçekleşti. Bugün de öyle…

2008 sonrası dönemde, ekonomik durgunluk yerleşti, dünya ticareti tıkandı, finansal kırılganlıklar derinleşti. Buna iklim krizini, artan sıcak hava dalgalarını, çöküş yaşayan tarımı ve “Küresel Güney”den merkeze doğru artan göçü eklediğimizde, kapitalizmin yayılma eğilimi, 1930’lardan bu yana hiç olmadığı kadar sert hissediliyor.

Sömürgecilik, emperyalizm yeni biçimler sergiliyor: Küresel tedarik zincirlerinin kontrolü, finansal “şantaj-şiddet”, borç tuzakları, yaptırımlar, dijital gözetim ve vekâlet savaşları. Artık sadece toprak ya da ucuz işgücü değil, lityum, kobalt, yarı iletkenler, “büyük veri”, su gibi stratejik kaynaklar hedefte.

Kapitalizmin ABD, AB ve Japonya gibi merkezleri, kaynakları güvence altına almak, yeni kaynaklara ulaşmak için ekonomi politikalarını yeniden şekillendiriyor. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi ve Afrika’daki etkisi, bu rekabetin yalnızca bir cephesi. Batı’nın askeri üsler, ticaret blokları ve ekonomik yaptırımlar ile verdiği yanıt ise diğer cephesi.

Bu rekabet, “paylaşım alanlarında” bir stratejik sıkışma yaratıyor. Hâlihazırda vekâlet savaşlarına (Ukrayna, Sudan, Suriye), bölgesel gerilimlere (Tayvan, Kızıldeniz, Sahel) tanık oluyoruz. Bu süreç, birden fazla yerel savaşın birleşerek bir bölgesel, hatta bir “büyük savaş”a yol açma olasılığını besliyor.[4]

Stratejik rekabet (İsrail-İran çatışması ile) daha da sertleşir, Ortadoğu Filistin ile yeniden çatışma alanı olurken, III. Dünya Savaşı ufukta görünüyor. Çünkü Süveyş, Kızıldeniz, Babülmendep, Hürmüz ve yeni koridor projeleri, ekonomik ve askeri rekabeti kızıştırıyor.

Dünya enerji piyasalarının kalbi konumundaki Ortadoğu, petrol ve doğalgaz rezervleri, küresel güçler ile bölgesel aktörler arasında yoğun bir rekabete sahne oluyor.

Kolay mı? Kimi öngörülere göre, bölgenin gayrisafi toplam hasılası 10 yılda 3 kat artarak 1.8 trilyon dolardan 8.3 trilyon dolara yükseldi; ticaret hacmi ise 881 milyar dolardan 6.454 trilyon dolara ulaştı.

Buna bir de Körfez ülkelerinin yıllık ekonomik üretimi 2.197 trilyonken; global ekonomide yüzde 2.2’lik bir paya sahip olduğu da eklenmeli![5]

Rekabet keskinleşirken tek kutuplu dünya bir yalana dönüşüyor. Yani “Kuzey/ Batı” epeydir küresel ilişkilerin merkezi olmaktan çıktı. Artık ne “hakem”, ne “hegemon”.

Ancak ABD İmparatorluğu bunmdan rahatsız. Bunun içindir ki “Amerika’nın şu anki reaksiyonu, kendi kapitalist sınıfının yaptıkları sebebiyle düştüğü çok daha zayıf durum sebebiyle girdiği bir öfke nöbeti.”[6]

İçinden geçtiğimiz kesitteki “öfke nöbeti” tüm zalimliklerin mimarı olarak tezahür ediyor; bu yeni döneme, ticaret savaşıyla müsemma “Yeni Soğuk Savaş” demek yerine, artık “sıcak” dünya savaşı ihtimalinin altını çizmekte yarar var.

Trump’ın uyguladığı korumacı ekonomi politikaları, ticaret savaşları ve müttefiklerini yüzüstü bırakması, küresel ölçekte biçimlenmeye başlayan belirsizlik, 1930’ların karanlık günlerini hatırlatırken; “Küresel ekonomi ciddi bir siyasi-askeri krizin eşiğine mi geldi” kaygısını besleyen bir kaos devreye giriyor.

Kim ne derse desin; “America First (uber alles)” diyerek iktidara gelen Trump açıkça dillendiriyor: “Panama, Kanada ve Grönland topraklarını ve kaynaklarını istiyor… Gazze’yi ilhak edeceğiz halkı da başka yerde yaşasın… Güçlü olan haklıdır,” diyor.

O hâlde -Postmodernizm, neo-liberalizm, globalizm düşünce akımları olarak artık tükenirken!- emperyalist yeniden paylaşım çağına hoş geldiniz!

“Genel”

Yerküre XXI. yüzyılın ilk çeyreğinde sürdürülemez kapitalizmin yarattığı eşitsizlik ve adaletsizlikler eşliğinde, emperyalizmin neden olduğu savaşlar ve çatışmalar devreye girerken; Trump’ın İsrail’e tam desteği Ortadoğu’daki vahşetin keskinleşerek kalıcılaşmasına yol açıyor.

Filistin’de tüm çıplaklığıyla karşımıza dikilen vahşet için Kanada Manitoba Üniversitesi’nden Prof. Dr. Radhika Desai, Trump gibi liderlerin, emperyalizmin güç kaybının bir semptomu olduğunu hatırlatıp ekliyor: “Emperyalizm gücünü kaybettikçe saldırganlaşıyor… Trump yönetimi, Batı dünyasının içinde bulunduğu çok daha büyük bir sorunun semptomu olarak görülmeli. Bu sorun, Batı’nın gücünü kaybetmesi.”[7]

Evet, zayıflayan bir imparatorluğun gücünü korumak için insanlığa dayatılan sarsıcı, toptancı bir çatışma olasılığıyla karşı karşıyayız.

Ancak unutulmasın: Rusya Başkanı Vladimir Putin, St. Petersburg’daki Ekonomi Forumu’nda İran-İsrail savaşının III. Dünya Savaşı riskini arttırdığını vurguladığı hâl;[8] Karl Marx’ın XIX. yüzyılda, Avrupa’nın “beş büyük gücü” sömürgeciliğin ganimetleri için yarışırken, “altıncı büyük güce” yani “devrim”e dikkat çekip, “Uzun süredir sessiz ve köşesine çekilmiş olan devrim, şimdi kriz tarafından yeniden harekete geçmeye çağrılıyor,” satırlarıyla işaret ettiği ihtimali XXI. yüzyılında da reelleştirmektedir.

Tarih, hiçbir zaman sabit bir çizgide ilerlemeyip, sinüzoid dalgalarla yol alır; değişimler, gerilemeler ve dönüşümler, bir konjonktürün içerisinde ortaya çıkabilir. Ne olacağını öngörebilmek hiçbir zaman kolay değildir. Lakin bir kıvılcımın bozkırı tutuşturması daima ihtimal dahilindedir. Jean-Luc Mélenchon’un, “Netanyahu ve Trump, insanlığı büyük bir tehlikeye atıyor,”[9] uyarısı da bu gerçeğe işaret ediyor!

Kolay mı? Netanyahu’nun Filistin, İran saplantısı hem kısa hem de uzun dönemde, siyonist İsrail’i büyük bir belirsizliğin içine attı. Tıpkı Ukrayna’daki hâlde olduğu üzere…

Rusya Dışişleri Bakanı kendilerine karşı -Batı dünyasındaki- militan birleşmeye bakıp- “Rusya ve Batı soğuk savaştan da kötü bir durumla karşı karşıya” demişti.

Soğuk Savaş yerine artık III. Dünya Savaşı lafları da tedavülde. Gerçekten bugünkü koşulları Soğuk Savaş olarak görebilir miyiz? Kesinlikle “Hayır”!

Şimdilerde yeni bir savaşın, III. Dünya Savaşı’nın arifesinde olduğumuz aşikâr; Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’un, “İran, talep ettiği an askeri destek vereceğiz,”[10] sözleri eşliğinde Moskova, Çin ve Tahran değişen dengelere ve ABD’nin kaşıdığı soru(n)lara karşı mevzilenişi, bu olasılığın göstergesi.[11]

Ortadoğu cephesi

XXI. yüzyılın ilk çeyreği Ortadoğu’da da derin siyasi ve jeopolitik değişimlerin yaşandığı yıllar oldu.

Siyonist İsrail, Gazze’deki katliamlarını kesintisiz bir şekilde sürdürürken; Lübnan’a yönelik saldırıları da yoğunlaştırdı.

8 Aralık 2024’de Suriye’de iktidara gelen/getirilen HTŞ, ABD-İsrail projesine daha fazla bağlanarak, ülke genelinde hâkimiyet kurmaya ve iktidarını sağlamlaştırmaya çalışırken, Rojova ulusal varlığını koruma çabası içinde.

Yani Suriye parçalı durumda. Kuzeydoğu Suriye, Kürtlerin ağırlıkta olduğu SDG’nin kontrolü altında. Suveyda ise Dürzilerin kontrolünde. Golan Tepeleri ve başkent Şam’a 20 kilometre mesafeye kadarki geniş alan İsrail’in işgali altında. Lazkiye ve sahil bölgesinde çoğunlukta olan Alevîlere yönelik katliamlar devam ediyor.

ABD, hava ve denizden Yemen’e yönelik saldırıları ile çok sayıda sivili katletiyor.

ABD-İran arasında gerilimler, İsrail saldırganlığıyla zirve yaptı.

Irak’ın çelişkileri yoğunlaşıyor.

Ürdün, dünyada en fazla Filistinli mülteciye ev sahipliği yapmaakta: yaklaşık 11 milyon nüfuslu ülkede 5 milyon dolayında Filistinli mülteci yaşıyor.

Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Umman ve Kuveyt’in yer aldığı Körfez ülkelerinde ise tansiyon giderek yükseliyor.

Özetle Ortadoğu’da kanın ve yıkımın giderek arttığı emperyalist yağma politikaları sürerken, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) başat aktörleri yıkılmadan, NATO üsleri kapatılmadan, Şam’dan Tahran’a, Gazze’den Trablus’a, Ankara’ya, bölgemizde barış, kardeşlik ve huzur dolu bir geleceğin imkânından söz edilemez. Bu koşullarda ittifaklar meselesine büyük dikkatle eğilmek gerek.

Örneğin İran’ın Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de kullandığı vekil güçler, bir halk dayanışmasının ürünü değil, rejimin yayılmacı güvenlik politikasının araçlarıdır. Bu asla unutulmamalı![12]

Kaldı ki söz konusu yapıların hiçbiri, halkların demokratik iradesine dayanmıyor. Ne kadar silahlanmış olurlarsa olsunlar, rejim çöktüğünde bu yapılar da çökecek.

İran devleti, direniş değil, otoriterliğin bölgesel versiyonunu temsil ediyor. Tıpkı İsrail gibi, halkların iradesinden değil, sınırların, petrolün ve kimliklerin kontrolünden besleniyor…

“Ortadoğu halklarının kurtuluş yolu ne İsrail’in işgalciliğinden geçer, ne İran’ın baskıcı devlet aklından. Özellikle Kürt halkı açısından bu çelişki yakıcıdır: İran, dışarıda emperyalizme karşı direniş pozları verirken, içeride Kürtleri, kadınları ve devrimcileri infaz ediyor. Unutulmasın: İçerde bastırdığın halklar seni dışarıda savunmaz.”[13]

Çözüm halkların tek umudu Ortadoğu Devrimci Çemberi’ndedir.

Ticaret Savaş(lar)ı, koridor(lar) ve…

Yerküreyi bu noktaya getiren, emperyalist-kapitalist yağmanın ticaret savaş(lar)ı ve koridor(lar) müdahalesinden yeniden paylaşıma uzanan sürdürülemezlik öyküsüdür!

Evet, Trump’ın tarifeleri dünyaya karşı ekonomik savaşı tırmandırıyorken; “Gümrük vergileri bir savaş hazırlığı, geçmişte savaş gerekçesi bile sayılabilirdi. Bugün, savaş ve barış arasındaki çizgiler muğlaklaştı, ekonomik cephedeki savaş ABD emperyalizminin genişleme arzusu ille doğrudan bağlantılı, Kanada’yı 51. Eyalet hâline getirme tehdidi, Grönland’ı ilhak etmek için sürdürülen faaliyetler, Yemen’de Husilerin daha fazla bombalanması, bunun yalnızca birkaç örneği”![14]

Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump, “karşılıklı tarifeler” kapsamında Çin’e ek yüzde 34 gümrük tarifesi getireceğini açıklaması üzerine; Çin de, ABD’nin tarife artışına tepki göstererek, yüzde 34’lük tarife artışına karşı aynı oranda ek tarife uygulayacağını açıkladı. Başkan Trump da buna karşılık, Çin’in, karşılıklı tarifelere misilleme olarak getirdiği yüzde 34 ek tarife artışını geri çekmediği takdirde yüzde 50 ek tarife daha getireceğini bildirdi.

Çin, Trump’ın ek tarife tehdidine de aynı oranda karşılık vererek ABD’den ithal ürünlere gümrük tarifesini yüzde 84’e yükselttiğini ilan etti. İki ülke arasında başlayan tarife restleşmesi sonucunda ABD, Çin’e uyguladığı gümrük tarifesini önce yüzde 125’e, ardından yüzde 145’e kadar çıkardı. Washington yönetimi, diğer ülkelere getirdiği ek tarifeleri 90 gün ertelerken Çin’e yönelik tarifeler yürürlüğe girdi. Çin Devlet Konseyine bağlı Gümrük Tarife Komisyonundan yapılan açıklamada ABD’ye yönelik gümrük tarifesinin yüzde 125’e yükseltildiği duyuruldu.

Açıklamada, Amerika’dan ithal ürünlerin mevcut tarife oranlarında piyasada yer bulamayacağına işaret edilerek, ABD’nin Çin ürünlerine ilave tarifeler getirmesi hâlinde “Çin’in bunu görmezden geleceği” bildirildi. Çin Ticaret Bakanlığı da tarife artışı nedeniyle Dünya Ticaret Örgütünde (DTÖ) ABD aleyhine dava açtıklarını duyurdu.[15]

Trump’ın “korumacı” ekonomi tehditlerine ilişkin olarak Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, “ilişkileri istikrarlı tutma” uyarısı yaparak, “Dünya, kargaşa ve değişimin yeni bir dönemine girdi, tek taraflılık ve korumacılık yayılıyor, dünya ekonomisinin parçalanması yoğunlaştı,”[16] uyarısını dillendirse de Trump’ın yeni tarifeleriyle küresel ticaret savaşı yeni bir evreye girerken misillemeler başladı. ABD mallarına yüzde 34 gümrük vergisi açıklayan Çin, birçok şirketi kara listeye aldı.

Ayrıca Trump’ın agresif ticaret hamleleri, güvenli liman ezberlerini bozarak doların konumunu ilk kez ciddi biçimde tehdide maruz bıraktı. Rezerv para statüsü sorgulanmaya başlayıp, “Doların hegemonyası sona mı eriyor?” sorusunu devreye soktu.[17]

Buna bir de “Koridor Savaşları” eklendi! Dr. Barış Adıbelli’ye göre “koridorlar dönemine giriyoruz…

Güç merkezleri arasındaki jeopolitik kapışma peş peşe yapılan BRICS ve G20 Zirveleri’ne damga vurdu. Çin’in Kuşak Yol Girişimi’ne karşı ABD öncülüğünde Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru kuruldu.

Dünyayı bir ağ gibi saran bu devasa proje için Pekin, şu ana kadar 70’e yakın ülke ve onlarca uluslararası örgütle anlaşma imzaladı.

Hint-Avrupa bağlantısı bunun bir ayağıydı. Diğer ayağı ise Trans Afrika Koridoru olacak. Çin’in artan etkisine karşı Biden yönetiminin hayata geçirmeye çalıştığı bu güzergâhla Afrika Avrupa’ya bağlanacak.[18]

Bunların yanında İran ile Çin’i birbirine bağlayan yeni demiryolu hattı, bölgesel ticareti ve küresel jeopolitiği kökten değiştirme potansiyeline sahip. Söz konusu gelişme, ABD’ye alternatif bir düzenin habercisi olabilir.

Burada özellikle vurgulanması gereken nokta: “Çin’in de kendi çıkarlarının peşinden koşuyor olmasıdır. Çin’in emperyalizm karşıtı bir ahlâki motivasyonla hareket ettiğini ve sömürgecilik sonrası dünyadaki ‘kardeşlerine’ yardım ettiğini varsaymak isteyen yeni bir sol düşünce türü var. Ancak Çin hükümeti hiçbir zaman böyle bir iddiada bulunmadı ve bulunsaydı da bunun gerçek olamayacağı aşikârdır.

Resmi törenlerde arada sırada tozunu alıp sergilediği devrimci sembollere rağmen, Çin devleti tamamen kapitalisttir ve küresel kapitalizme bütünüyle entegre olmuştur. Gazze’deki soykırım süresince İsrail’le ticaret yapmaya devam etmiş ve Yeni İpek Yolu’nun inşası adına kendi ülkesinde, özellikle içinde Urumçi’nin de bulunduğu Sincan bölgesinde de baskı uygulamaktadır. Çin’in İran’la olan müttefikliği bu çizgide değerlendirilmelidir: Bu, kendi çıkarları açısından mantıklı bir tercihtir ve iki kapitalist devlet arasında karşılıklı yarara dayalı bir ilişkidir.”[19]

Faşistleşme, militarizm, ırkçılık yükselirken!

Militarizmin, ırkçılığın, milliyetçiliğin, faşizmin yüksel(til)diği yeniden paylaşım güzeragâhında Pir Sultan Abdal’ın, “Ne mutlu eğri zamanda/ Doğru yerde durabilene,” uyarısı, büyük bir önem arz ediyor!

“Nasıl” mı?

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in, “Ancak Avrupa’da ek savunma harcamalarına da ihtiyacımız var. Friedrich’in Alman savunma harcamalarını önemli ölçüde artırma girişimini memnuniyetle karşılıyorum,”[20] derken; NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin, “Rusya tehdidine karşı hava savunmasının yüzde 400 artırılması”[21] çağrısı yaptığı tabloda, işte birkaç somut veri!

i) ‘Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi’ne göre, Almanya’da, 2024’te “ırkçı ayrımcılığa” uğradığını belirterek şikâyette bulunanların sayısının 2019’a kıyasla 3 kattan fazla arttı. 2024’te Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesine ayrımcılığa ilişkin 11 bin 405 şikâyette bulunuldu. Bu sayı 2019’da 4 bin 247, 2020’de 7 bin 932, 2021’de 7 bin 750, 2022’de 8 bin 827 ve 2023’te de 10 bin 772 oldu![22]

ii) Avrupa’da aşırı sağ görüşlerle birlikte göçmen düşmanlığı da artarken Almanya’da polis ve güvenlik teşkilâtında sistematik ayrımcılığa ilişkin araştırmanın sonuçları yayımlandı. Araştırmaya göre köken, yaş veya cinsiyet nedeniyle belirli gruplara karşı daha sık kimlik kontrolleri yapıldığı belirtildi. Buna ten rengi nedeniyle yapılan kimlik kontrolleri gibi ırksal profillemenin de dahil olduğu aktarıldı. Ayrıca polis teşkilâtı içerisinde homoseksüel ve transseksüel polis memurlarına karşı ayrımcılık vakaları da tespit edildi![23]

iii) ‘Alman İş Piyasası ve Meslek Araştırmaları Enstitüsü’nün (IAB) araştırmasına göre, Almanya’ya göçenlerin yüzde 26’sının (tahminen 2.6 milyon) kalıcı olarak ülkeden ayrılmayı düşündüğü ortaya çıktı![24]

iv) ‘Almanya Federal İstatistik Ofisi’ (Destatis), konut piyasasında yabancıların Alman pasaportu olanlara kıyasla ortalama olarak yüzde 9.5 daha yüksek kira ödediğini açıkladı![25]

v) Almanya İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt, ülkede göçmenlerin sayısının çok yüksek olduğunu, bu sayının azaltılması gerektiğini söyleyip; kara sınırlarına gelerek iltica talebinde bulunanları geri çevireceği açıkladı![26]

vi) ‘ABD İç Güvenlik Bakanlığı’ (DHS), 532 bin göçmenin ülkede yaşamasına ve çalışmasına izin veren geçici yasal statülerini iptal etti. Geri dönmeleri için tebligat gönderdi![27]

vii) ‘YouGov’un araştırmasına göre, Fransa, İspanya ve Polonya’daki gençlerin yalnızca yarısı demokrasiyi en iyi yönetim biçimi olarak görüyor. Gençler arasında otoriter yönetime destek artıyor. Gençlerin yüzde 21’i, belli koşullarda otoriter bir yönetimi tercih edebileceğini belirtiyor. Bu oran İtalya’da yüzde 24’e kadar çıkarken, Fransa, İspanya ve Polonya’da ise bu oran yüzde 23![28]

viii) Almanya’da temsil krizine girmiş kapitalist demokrasinin içinden çıkan faşist AfD, seçimlerde 2. parti, seçim sonrası yapılan anketlerde de 1. parti konumuna yükselince Federal Anayasayı Koruma Teşkilâtı tarafından resmen “aşırı sağ” (faşist demek istemiyorlar) olarak sınıflandırıldı. Bu karar, “süreç olarak faşizmin” kavramsal çerçevesi/ aşamaları bağlamında, Almanya’nın çok tehlikeli bir siyasi krizin eşiğinde olduğunu gösteriyor![29]

ix) İngiltere’de “Reform UK” (RU) adlı bir faşist parti, yerel seçimlerde çok başarılı oldu, Runcorn ve Helsby’deki milletvekilliği ara seçimlerini kazanarak Muhafazakârları geride bıraktı; İşçi Partisi’nin geleneksel kalelerinde güçlü bir varlık gösterdi. Şimdi, İngiltere’de yaklaşık yüz yıldır süren iki parti egemenliğine dayanan siyasi yapı sarsılıyor. “Süreç olarak faşizm”, Almanya’dan sonra İngiltere’de de hızlanıyor.

Reform UK’nin söylemi, “süreç olarak faşizm” tanımındaki birçok unsuru taşıyor: Elit karşıtlığı: “Londra’daki liberaller”, “BBC’yi kontrol eden solcular”; göçmen düşmanlığı: “Beyaz İngiliz halkı yabancılarla değiştiriliyor”; kurumsal güvensizlik: “Mahkemeler, medya, üniversiteler, genel olarak eğitim sistemi solcu (Woke)”; heteroseksüel/homofobik: cinsel kimlikler bulanıklaştırılıyor (trans bireyler tartışması); tek kimlik vurgusu: “Bu ülke yalnızca İngiliz halkına aittir.”

Bu tür söylemler, faşist eğilimleri besleyen kültürel kutuplaşmayı derinleştiriyor, liberal demokrasinin içini boşaltıyor. RU, sıradan bir parti olarak değil; sistem içi bir aşındırıcı olarak gelişiyor![30]

x) Japonya’daki “Üst Meclis” seçimleri, ülkenin siyasi manzarasının değişmeye başladığını gösteriyor: Yaklaşık yetmiş yıldır iktidarın büyük kısmını elinde tutan Liberal Demokrat Parti (LDP) her iki mecliste de çoğunluğu kaybetti. Buna karşı faşist eğilimli partiler başarılı oldular. Avrupa’dan ABD’ye kadar yükselen faşist dalga Japonya kıyılarına ulaştı![31]

Evet Jean-Paul Sartre’ın, “Faşizm öldürme yöntemiyle tanımlanır,” tanımlamasıyla müzemma hâlin güncel boyutlarını Ajamu Baraka şöyle tarif ediyor:

“ABD ve İsrail’in önderlik ettiği kanunsuz küresel faşizm çağında, kendi kendilerine koydukları kısıtlamalar da artık geçerli değil. İran’a saldırıda gördük. ABD ve İsrail’in kontrolsüz saldırganlığı, dünyayı kanunsuz bir emperyal şiddet ortamına sürükledi.”[32]

Trump’lı ABD çılgınlığı!

Ve ABD’nin emperyal çılgınlığı!

Rusya-Çin ortaklığını kendi küresel çıkarlarına bir tehdit olarak gören Washington, yeni manevralarla güç tahkimatı peşinde. Amerikalı egemenler kaygılı. Çin, Rusya ve diğer güç merkezlerine karşı paylaşım rekabetinde geride kalmanın endişesi içerisindeler.

Küresel güç denkleminde uzun süredir birtakım değişiklikler yaşanıyor. Gerileyen ekonomik yapısına paralel olarak ABD’nin hegemonik gücü de aşınıyor. Buna mukabil “uyuyan dev” Çin başta olmak üzere yeni aktörler ABD emperyalizminin gerilemesinin yarattığı boşluğa talip oluyorlar.

Söz konusu hâlde Çin’in jeostratejik ve ekonomik olarak ABD’ye tehdit oluşturduğu anlayışı, Trump yönetiminin ana gündemini biçimlendiriyor: Agresif, öngörülemez hamlelere sürüklüyor.

Bu da zorbalık yapmayı seven Trump’lı ABD İmparatorluğu’nu gücünü keyfi olarak kullanacağı çılgınlığı devreye sokup; neo-liberal liberal düzenin sonu ve “post-American/ Amerika sonrası” kaosu besliyor. Çok boyutlu derin sorunlara yol açıyor.

Emperyalist çıkarlarının her şeyden önde geldiği konumunu bir kez daha teyit eden ABD için kurduğu ilişkilerde “güven” ve kalıcı anlaşma ve uzlaşmalara yer olmadığı malumun ilamıyken; ABD’de neo-liberal ve küreselleşmeci iktisatçılar ticareti “herkesin kazandığı” bir oyun olarak görürken Trump ve yönetim kadrolarını dolduran faşist entelijansiya, küreselleşmeyi, bir tür ekonomik savaş olarak okuyor. Sistemi düzeltmek değil, yıkarak yeniden kurmak istiyor. Onlara göre küresel ticaret sistemi, uzun yıllardır Amerikan işçisini yoksullaştırdı, Çin’in yükselmesine zemin hazırlayarak ABD egemenliğini/ “İmparatorluğunu” aşındırdı. Trump ve etrafındakiler bu sistemi düzeltmek değil; yıkarak yeniden kurmak istiyorlar.

Trump’ın imzaladığı “başkanlık kararnamelerini” hazırlayan faşist entelijansiya, ABD’nin küresel ekonomik ilişkilerde artık “iyi niyetli hegemon” değil, çıkarlarını, ekonomik ve askeri yollardan açıkça dayatan bir imparatorluk olması gerektiğine inanıyor.

Özetle, Trump rejimi, ABD’nin diğer devletler karşısında küresel üstünlüğünü, var olan neo-liberal düzeni yıkarak, küresel çapta kendi faşist iradesine tabi bir düzen inşa ederek korumak istiyor.[33]

Bu da III. Emperyalist Paylaşım Savaşı eşiğinin en önemli dinamiklerinden birisini oluşturuyor!

Ve şimdilik!

ABD karşıtı dinamiğin yükselmekte olduğu süreçte Trump ve ortaklarının işinin kolay olmadığı -kesinlikle- göz ardı edilmesin!

ABD açısından mesele sadede Çin değil; bir de BDT, yani Rusya ve de Güney var!

Örneğin Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Küba yaptırımlarını “ABD’nin egemenlik dayatmasını emperyalizminin küreselleşen tahakküm çabaları” olarak nitelendirirken; Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de “Washington’ın ticareti silah gibi kullandığı”na[34] dikkat çekti.

Bu ve benzeri tutumlar “Çok Kutupluluk” sinyalleriyken; ‘Münih Güvenlik Konferansı’nın “Çok Kutupluluk-Multipolarization” başlıklı 151 sayfalık raporunun girişinde şöyle deniyor: “Dünyanın hâlihazırda çok kutuplu olup olmadığı ya da olup olmayacağı tartışma konusudur. Ancak dünyanın ‘çok kutuplulaşması’ şüphe götürmez bir gerçektir.”

Raporda her biri ayrı kutup potansiyeli taşıyan ülkeler olarak ABD, Çin, Rusya, AB, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, Japonya sıralanıp bunların her biri detaylıca mercek altına alınıyor; dünyanın çok kutuplu hâle geldiği kabul edilip, bu durumun yeni sorunlara yol açtığı kaydediliyor.[35]

Evet çok kutuplu veya çok merkezli bir dünya fikri iyice kabul görmeye başladı.

Ekonomi tarihçisi Adam Tooze’a göre, 2010’lardan beri çok kutuplu bir dünyada yaşıyoruz. Ama ABD’nin güç ve egemenliğinin hâlâ belirleyici olduğu askeri güç, küresel finans ve yüksek teknoloji gibi üç önemli alan bulunuyor. Özellikle yumuşak güç denen ABD’nin gücünün inandırıcılığı ve meşruiyeti yıpranmış durumda. Biden ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan’ın Atlantikçilik projesini ihya etme çabaları sonuç vermedi. En belirgin örneği Çin olsa da, Endonezya, Türkiye, BAE ve Brezilya gibi başka aktörler de güç mücadelesinde belli eşikleri aşarak, çok merkezli (polycentric) düzende yerlerini alıyorlarken, küresel Güney’in yükselişinden söz etrmek mümkündür.[36]

Tam da bu ufukta Çin Devlet Başkanı Şi Cinping “Küresel Güney’in kolektif yükselişinin dünyada yaşanan büyük değişime işaret ettiği”ne dikkat çekiyor.[37]

Verili çok kutupluluk ile eskinin çatışması doğal olarak emperyalist III. yeniden paylaşımı “olmazsa olmaz” kılacakken V. İ. Lenin’in, “Sermaye iktidarı devrilmedikçe, iktidar bir başka sınıfa; proletaryaya geçmedikçe, kendini emperyalist savaştan çekip çıkarmak olanaksızdır, zorla dayatılmamış demokratik bir barış elde etmek olanaksızdır,” sözleri asla unutulmadan Enver Gökçe’nin, “Bir çığırtkan gibi/ Avaz avaz/ Haykırırım hâlâ/ Ayaklar baş olacak/ Ayaklar baş/ Haydi ha…” dizeleri yüksek sesle telaffuz edilmelidir!

26 Temmuz 2025 14:16:54, Muğla.

Notlar

[*] Rojnameya Newroz, Ağustos 2025…

[1] Arkadaş Zekai Özger.

[2] Bkz: i) Temel Demirer, “III. Dünya Savaşı Güzergâhında…”, Kaldıraç Dergi, No:272, Mart 2024…; ii) Temel Demirer, “Uluslararası Kaosun Geleceği”, Kaldıraç Dergisi, No:218, Eylül 2019…; iii) Temel Demirer, “Isınan “Soğuk Savaş”, Rojnameya Newroz, Eylül 2024… https://temeldemirer.blogspot.com/2024/09/isinan-soguk-savas.html ; iv) Temel Demirer, “Yeniden Paylaşım Kaosu=Emperyalist Savaş Tehdidi”, Kaldıraç Dergisi, No:251, Haziran 2022… v) Temel Demirer, “Krizin, Savaşın, Vahşetin ‘YDD’si”, Kaldıraç Dergisi, No:202, Mayıs 2018…; vi) Temel Demirer, “Barış (ile Savaş) Gerçeği”, Kaldıraç Dergisi, No:173, Aralık 2015…; vii) Temel Demirer, “Emperyalizm Çağında Barış Savaş Demektir, Savaş da Barış!”, Kaldıraç Dergisi, No: 221, Aralık 2019…; viii) Temel Demirer, “Barış (=Hayat) ile Savaş (=Ölüm) Hâli”, Kaldıraç Dergisi, 2 Eylül 2016… https://kaldirac4.org/baris-hayat-ile-savas-olum-hali/ ; ix) Temel Demirer, “Sürdürülemez Kapitalizm: Kriz, Savaş ve Dünya Hâl(ler)i”, Kaldıraç Dergi, No:261, Nisan 2023…; x) Temel Demirer, “Emperyalist Yerkürede Barış (Yalanı) ve Savaş (Gerçeği)”, Kaldıraç Dergisi, No: 195, Ekim 2017…; xi) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Ukrayna Laboratuvarı: ‘Soğuk Savaş’ Sonrası, ‘Büyük Savaş’ Öncesi”, Rojnameya Newroz, Mart 2022… https://temeldemirer.blogspot.com/2022/03/ukrayna-laboratuvari-soguk-savas.html ; xii) Temel Demirer, “Her Yönüyle Ukrayna Sorunu”, Kaldıraç Dergisi, No:262, Mayıs 2023…

[3] “Ateşle Oynuyorsun”, Birgün, 2 Haziran 2025, s.11.

[4] Ergin Yıldızoğlu, “Ulus-Devlet, İki Basınç”, 14 Temmuz 2025… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/ulus-devlet-iki-basinc-2417859

[5] Zana Deniz, “Stratejik Rekabet İsrail-İran çÇatışması”, Yeni Yaşam, 19 Haziran 2025, s.9.

[6] John-Baptiste Odour, “Serbest Ticarete Dönmemeliyiz”, Birgün, 28 Nisan 2025, s.10.

[7] Umut Can Fırtına, “Prof. Dr. Radhika Desai: Kapitalist Sistem Hasta”, Birgün, 26 Aralık 2024, s.11.

[8] “Putin: 3. Dünya Savaşı’ndan Endişe Duyuyorum, İhtimal Artıyor”, 20 Haziran 2025… https://devrimcidusun.org/putin-3-dunya-savasindan-endise-duyuyorum-ihtimal-artiyor/

[9] Jean-Luc Mélenchon, “Netanyahu ile Trump Dünyayı Tehlikeye Atıyor”, Birgün, 25 Haziran 2025, s.11.

[10] ABC Gazetesi @abcgazete, 23 Haziran 2025… https://x.com/abcgazete/status/1937138025928024120

[11] ABD’nin Çin’i istikrarsızlaştırmak için elinde sadece 2000’lerin başında raftan indirilen “Tayvan sorunu” kaldı. (Kamuran Kızlak, “ABD’nin Yarattığı ‘Tayvan Sorunu’…”, Birgün, 26 Nisan 2025, s.11.)

[12] “Lübnan ve Suriye’de yaşanan gelişmelerle Ortadoğu’daki nüfuzunu yitiren İran’a bir darbe de Irak’tan geldi. Irak Dışişleri Bakanı Fuad, Tahran destekli silahlı grupları resmi güvenlik güçlerine katacaklarını söyledi.” (“Direniş Eksenine Bağdat’tan Darbe”, Birgün, 18 Ocak 2025, s.11)

[13] Fırat Can, “Ne İran Ne İsrail”, Yeni Yaşam, 16 Haziran 2025, s.6.

[14] Nick Beams, “Trump’ın Tarifeleri Dünyaya Karşı Ekonomik Savaşı Tırmandırıyor”, Birgün, 7 Nisan 2025, s.10.

[15] Emirhan Çoban, “Hakkı Hakan Yılmaz: ABD-Çin Arasındaki Ekonomik Gerilim Sürüyor”, Cumhuriyet, 13 Nisan 2025, s.9.

[16] “APEC Zirvesinde Trump Gölgesi”, Birgün, 18 Kasım 2024, s.13.

[17] İbrahim Varlı, “Koridor Savaşları”, Birgün, 13 Eylül 2023, s.11; “Ticaret Savaşı Kızıştı”, Birgün, 5 Nisan 2025, s.11; “Pekin’in Eli Güçlü”, Birgün, 21 Nisan 2025, s.10; Hayri Kozanoğlu, “Doların Hegemonyası Sona mı Eriyor?”, Birgün, 22 Nisan 2025, s.22.

[18] İbrahim Varlı, “Koridor Savaşları”, Birgün, 13 Eylül 2023, s.11.

[19] Kevin Crane, “Yeni İpek Yolu ve Hâkimiyeti Tehlikesi”, Birgün, 3 Temmuz 2025, s.10.

[20] “Von Der Leyen: Avrupa’da Ek Savunma Harcamalarına İhtiyacımız Var”, 28 Mayıs 2025… https://www.avrupademokrat8.com/von-der-leyen-avrupada-ek-savunma-harcamalarina-ihtiyacimiz-var/

[21] “NATO: Silahlanmalıyız”, Birgün, 10 Haziran 2025, s.11.

[22] “… ‘Irkçı Ayrımcılık’ Şikâyetleri 3 Kattan Fazla Arttı”, 1 Haziran 2025… https://www.avrupademokrat8.com/irkci-ayrimcilik-sikayetleri-3-kattan-fazla-artti/

[23] “Alman Polisinde Ayrımcılık Artıyor”, Birgün, 24 Mayıs 2025, s.11.

[24] “Almanya’ya Göç Edenlerin Yüzde 26’sı Ülkeden Ayrılmayı Düşünüyor”, 21 Haziran 2025… https://www.avrupademokrat8.com/almanyaya-goc-edenlerin-yuzde-26si-ulkeden-ayrilmayi-dusunuyor/

[25] “Göçmenler Alman Vatandaşlarından Daha Yüksek Kira Ödüyor”, 11 Haziran 2025… https://www.avrupademokrat8.com/gocmenler-alman-vatandaslarindan-daha-yuksek-kira-oduyor/

[26] “Almanya İltica Talebinde Bulunanları Kara Sınırlarından Geri Çeviriyor”, 28 Mayıs 2025… https://www.avrupademokrat8.com/almanya-iltica-talebinde-bulunanlari-kara-sinirlarindan-geri-ceviriyor/

[27] “ABD, 500 Bini Aşkın Göçmenin Oturum İznini İptal Etti”, 13 Haziran 2025… https://www.diken.com.tr/abd-500-bini-askin-gocmenin-oturum-iznini-iptal-etti/

[28] “Avrupalı Gençlerin Yarısı Demokrasiyi Desteklemiyor”, 4 Temmuz 2025… https://www.odatv.com/dunya/avrupali-genclerin-yarisi-demokrasiyi-desteklemiyor-120105305

[29] Ergin Yıldızoğlu, “Almanya Siyasi Krizin Eşiğinde”, 5 Mayıs 2025… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/almanya-siyasi-krizin-esiginde-2335298

[30] Ergin Yıldızoğlu, “Almanya’dan Sonra İngiltere”, 8 Mayıs 2025… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/almanyadan-sonra-ingiltere-2336326

[31] Ergin Yıldızoğlu, “Batı’da Yükselen Dalga Japonya’ya Ulaştı”, 24 Temmuz 2025… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/bati-da-yukselen-dalga-japonya-ya-ulasti-2420809

[32] Ajamu Baraka, “Kanunsuz Küresel Faşizm Çağına Giriş”, Birgün, 29 Haziran 2025, s.17.

[33] Ergin Yıldızoğlu, “Donald Deli mi?”, 7 Nisan 2025… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/donald-deli-mi-2316395

[34] “Emperyalist Güçler Tahakküm Çabasında”, Birgün, 6 Temmuz 2025, s.20.

[35] İbrahim Varlı, “Tek Sistem, Güç Kayması, Çok Kutupluluk”, Birgün, 15 Şubat 2025, s.11.

[36] Hayri Kozanoğlu, “Çok Kutuplu Dünyaya Doğru”, Birgün, 11 Mart 2025, s.5.

[37] “Çok Kutupluluk Tek Çıkış Yolu”, Birgün, 25 Ekim 2024, s.11.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu