
Sayın’a göre devlet, bazı ölüler için yas tutulmasına izin vermez çünkü söz konusu yas, toplumsal hafızayı diri tutar. Yas tutma hakkının engellenmesi, ölünün görünmez kılınması sadece devlet tarafından bir duygunun bastırılması değil, aynı zamanda direnişin ve hatırlamanın da bastırılmasıdır.
Özgür Gelecek Gazetesi, 25 Mayıs’ta “Kaypakkaya’nın mezarına 7/24 kamera takibi!” başlığıyla bir haber yayımladı. Habere göre, Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist’in (TKP/ML) kurucusu Kaypakkaya’nın mezarı başında yapılan anmalara eşlik eden GBT uygulaması, drone ile gözetleme ve kimlik kontrolleri rutin hâle geldi. Ancak özellikle Kaypakkaya’nın ölüm yıldönümünde artan abluka, “bu yıl yeni bir seviyeye taşındı”. Mezar taşının tam karşısına yerleştirilen kamera ile ziyaretçiler kayıt altına alınmaya başlandı.
Kaypakkaya’nın mezarına kamera yerleştirilmesiyle ilgili görüşüne başvurduğumuz Zeynep Sayın “1848 yılında Avrupa’nın üstünde bir hayalet gezinirmiş. Hayaletlerden korkuyorlar. Ziyaretçilerden de. Mezar, ziyaret yeri. İçinde veli, ata, aile büyüğü yatan,” dedi.
“Hem hukuk dışı hem de caydırma amacı taşıyor”
Gelişmenin hukuki boyutunu bianet’e değerlendiren Avukat Meral Hanbayat ise şöyle konuştu:
“Devrimcilerin mezar taşlarına el konulması, zaman zaman zarar verilmesi, mezarlık anmalarının abluka altında yapılması, engellenmesi ya da anmalarda ‘suçu ve suçluyu övmek’ten ya da ‘yasa dışı örgüt propagandası’ yapılmaktan dava açıldığı süreçleri hep yaşadık. İbrahim Kaypakkaya’nın mezarına çok yakın bir yere karakol kurulması, anmasına gelenlerin kimlik kontrolünden geçirilmesi, görüntülerinin alınması ve nihayetinde fişlenmeleri… Bunlar yıllardır olan uygulamalar. Ama mezarının başına kamera yerleştirilmesi kabul edilemez. İnsanların sevdiklerini, değer atfettikleri kişileri mezarının başında anması hayatın olağan bir parçasıyken, bunu kriminalize etmek ve suç haline getirmek hem hukuk dışı hem de caydırma amacı taşıyor.
“Yıllardır Kaypakkaya’nın her anması kayıt altına alınıyor. 2000’lerin başından beri Kaypakkaya ile ilgili herhangi bir söz kurulması, fotoğraf paylaşılması ya da basın açıklaması soruşturma konusu oluyor. Soruşturmalar mezarlıkta yapılan anmalarla da sınırlı değil. Kaypakkaya hakkında tweet atmak da benzer şekilde cezalandırılıyor. Baktığımızda Kaypakkaya’ya dair neredeyse söylenen her söz, suçun konusu hâline getiriliyor.
“Kaypakkaya’ya özel abluka”
“Ancak bunun bir suç olmadığını ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen çok sayıda beraat kararı var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ifade özgürlüğüne ilişkin verilen kararlara atıfla hem Çorum’da mezarı başında yapılan anmalara hem de yurt genelinde yapılan anmalara ilişkin çok sayıda karar mevcut. Ancak bu kararlara rağmen, Kaypakkaya anmaları fişleme, gözaltı, tutuklama, kamu görevinden ihraç gibi ağır yaptırımların konusu olmaya devam ediyor.
“Örneğin, 2024 1 Mayısı’nda alana bile girmemiş, sadece ellerinde Kaypakkaya posteri olan onlarca kişi ‘örgüt propagandası’ yaptıkları iddiasıyla tutuklandı. Bu kişiler daha sonra beraat ettiler. ‘Suç ve suçluyu övmek’ iddiasıyla açılan davalarda da beraat kararları verildi. Ama son yıllarda izinli mitinglere Kaypakkaya posteri gerekçe gösterilerek insanların girişi engelleniyor. Polis, tertip komitelerine baskı yaparak o insanları alana sokmamaya çalışıyor.
“İbrahim Kaypakkaya’ya özel bir abluka uygulandığı açık. Devletin algısıyla doğrudan ilişkili bir durum bu tabii ki. Kaypakkaya’nın siyasi tespitleri ve mücadele biçimi devlet tarafından daha ‘tehlikeli’ olarak görülüyor. Devletin, yargının ve polisin tutumu, söz konusu Kaypakkaya olduğunda inanılmaz sert bir boyuta ulaşıyor.”
Basavaraju ve 26 Maoist’in cenazeleri
Cenazelerin denetimine dair bir başka gelişme ise Hindistan’da yaşandı. Chhattisgarh eyaletinde 21 Mayıs’ta güvenlik güçleriyle çıkan çatışmada Hindistan Komünist Partisi (Maoist) Genel Sekreteri Nambala Keshav Rao (Basavaraju) ve 26 Maoist öldürüldü. Hindistan Hükümeti, bu katliamı son yılların en etkili Naxalit (Marksist-Leninist-Maoist hareket) karşıtı eylemi olarak değerlendirdi. Maoistlerin cenazeleri; yüzleri açık, yere yatırılmış bir şekilde teşhir edildi ve medyaya servis edildi.
Hindustan Times‘ta yer alan habere göre, Basavaraju’nun cenazesi, hiçbir yakını teslim almadığı için Narayanpur bölgesinde resmî gözetim altında yakıldı. Polis, hukuki izinler ve idari gözetimle gerçekleşen defin işleminin ardından, cenazeyi almak için Basavaraju’nun ailesinden başvuru yapılmadığını açıkladı.
Oysa Basavaraju’nun annesi Bharatamma Rao ve kardeşi Sajja Srinivasa Rao, cenazelerinin kendilerine teslim edilmesi için iki ayrı dilekçe sunmuşlardı. Bu gelişmeden sonra Basavaraju’nun kardeşi Chhattisgarh polisinin yalan söylediğini, Yüksek Mahkeme kararlarına uymayarak insan haklarını ihlal ettiğini ve ölen Maoistlerin cenazelerinin memleketlerine götürülmesine izin vermediğini söyledi:
“Cenazeleri memleketimize götürmek istedik. Çürümeye başlamış olabilirler; ama biz yine de son yolculuklarına memleketimizde uğurlamak istiyorduk. Polis buna müsaade etmedi.”
Musallat olma teorisi
Fransız filozof ve edebiyat eleştirmeni Jacques Derrida’nın 1993 tarihli “Marx’ın Hayaletleri” kitabında geliştirdiği ve özellikle Avery F. Gordon gibi düşünürlerin sosyolojik bağlamda derinleştirdiği musallat olma teorisi, geçmişte bastırılmış ya da dışlanmış olanın bugün hâlâ bir hayalet gibi dolaştığını, geri dönüp bugünü şekillendirdiğini savunur. Hauntology hayaletlerin sadece anılarda değil, toplumsal yapılar içinde de dolaştığını söyler.
Kamera, fişleme, abluka, cenazeyi yakınlara teslim etmeme gibi araç ve yöntemler, devletlerin siyasi bir hayaletle baş etme stratejileri arasında yer alır. Devletlerin cenazeleri kontrol altında tutma çabası da esasen kendi “defin” ritüelidir. Devletler, bu eylemler vasıtasıyla geçmişi gömmeye, görünmez kılmaya çalışırlar.
Ancak hauntology bize şunu da söyler: Her baskı, hayaletin daha güçlü şekilde geri dönmesine neden olabilir. Çünkü musallat olan yalnızca bu figürlerin varlıkları değil; hayatları, uğradıkları şiddet ve ailelerinin adalet talebidir. Bu yüzden hayaletlerin ya da musallat olma hâlinin şöyle bir işlevi de vardır: Devletlerin hafıza üzerindeki tahakkümünü kırarlar, ailelerin ve yakınların adalet ve hatırlama taleplerini diri tutarlar.