
Almanya 23 Şubat’ta federal parlamento seçimlerine gitti. Seçimler, hükümet normal seyrinde gitseydi Eylül ayında gerçekleşecekti. Fakat FDP’nin hükümetten çekilmesiyle mevcut koalisyon güven oyu alamadığı için 23 Şubat’ta erken genel seçime gidildi. Kısa bir sürede hazırlıkları yapılan seçimlerin ana gündemini göçmen düşmanlığı oluşturdu.
Seçimin Kazananları Irkçı ve Faşistler Oldu
Seçimlere katılım, geçen yıllara göre beklenenden daha yüksek oldu. Önceki, 2021 yılı seçimlerine katılım yüzde 76,4 iken, bu yıl katılım yüzde 82,5 oldu. Seçimlerde, partilerin aldığı oy oranları ve çıkardıkları milletvekili sayıları şöyle:
- CDU/CSU: yüzde 28,52, 208 milletvekili
- AfD: yüzde 20,8, 152 milletvekili
- SPD: yüzde 16,41, 120 milletvekili
- Yeşiller: yüzde 11,61, 85 milletvekili
- Sol Parti: yüzde 8,77, 64 milletvekili
- BSW: yüzde 4,97, yüzde 5 barajını aşamadığı için parlamentoya giremedi.
Seçim sürecinde yoğun olarak göçmen karşıtı propaganda yapan faşist AfD partisi, oyunu en çok artıran parti oldu. Aynı şekilde göçmen mültecilerin sınır dışı edilmesi üzerinden seçim kampanyası yürüten CDU/CSU partisi de oyunu en çok artıran ikinci parti oldu. Ayrıca toplumsal muhalefetin demokratik talepleri üzerinden seçim çalışması yürüten Die Linke (Sol Parti) de oylarını en çok artıran üçüncü parti oldu.
En çok oy kaybına uğrayanlar ise mevcut koalisyon partileri oldu. SPD oylarını yüzde 9, Yeşiller yüzde 3, FDP ise yüzde 7 kaybetti. FDP, yüzde 5 barajını aşamadığı için parlamentoya giremedi. Ayrıca, Sol Parti’den ayrılan Sara Wagenknecht’in kurduğu BSW hareketi de, mülteciler karşıtlığı üzerinden sürdürdüğü kampanyaya rağmen, yüzde 5 barajını aşamadığı için parlamentoya girememiştir.
Seçimlerde en çok oy kaybına uğrayan SPD’nin tabanının büyük bir kısmının AfD’ye kaydığı tahmin ediliyor. Özellikle Almanya’nın doğu bölgesinde AfD’nin bu kadar yüksek oy alması bunun bir göstergesidir. O bölgelerde en çok oy kaybına uğrayan parti SPD olmuştur.
Frankfurter Allgemeine gazetesinin (FAZ) yayınladığı bir araştırmaya göre, her 5 seçmenden birisinin oyunu AfD’ye verdiği bildirildi. Ayrıca, AfD’ye oy verenlerin yüzde 38’i işçi, yüzde 34’ü işsiz, yüzde 21’i çalışan, yüzde 21’i serbest meslek sahibi, yüzde 23’ü ise emeklilerden oluşmaktadır. Ekonomik durumunun kötü olduğunu belirten seçmenlerden yüzde 39’u AfD’ye, yüzde 17’si Birlik partilerine, yüzde 12’si Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD), yüzde 11’i Sol Parti’ye, yüzde 7’si Sahra Wagenknecht İttifakı’na, yüzde 6’sı Yeşiller’e, yüzde 3’ü Hür Demokrat Parti’ye (FDP) oy verdiği açıklandı.
Meclise 19 Türkiyeli Milletvekili Girmeyi Hak Kazandı
Almanya’da 23 Şubat’ta yapılan seçimlerde 19 Türkiyeli meclise girmeyi başardı. Bunların 7’si SPD’den, 7’si Sol Parti’den, 2’si Yeşiller partisinden, 2’si CDU’dan, 1’i de CSU partisinden seçildi.
Nasıl Bir Koalisyon Oluşabilir?
Yeni dönemde Almanya sermayesinin talebi güçlü bir koalisyonun oluşmasıdır. Uluslararası alanda yeni bir dünya savaşı tehlikesi giderek artmaktadır ve Almanya buna hazırlanmak istiyor. Bundan dolayı da yeni kurulacak koalisyon savaş hükümeti olacaktır.
Savaşa daha fazla bütçe ayrılması, silahlanmaya ağırlık verilmesi, Alman sermayesinin uluslararası alanda rekabet edebilmesi için daha fazla devlet teşviki verilmesi, işçi ve emekçi ücretlerinin dondurulması ya da yüzde 10 düşürülmesi, tekellerin harcadığı enerji ücretlerinin düşürülmesi, sınır kontrollerinin arttırılmasıyla mültecilerin gelmesinin engellenmesi ve mevcut mültecilerin de sınır dışı edilmesi gibi konular yeni hükümetin gündemini oluşturacaktır.
Buna göre en olası koalisyon, CDU/CSU ile SPD ortaklığıdır. Zaten Friedrich Merz, seçimlerden sonra yaptığı açıklamada “Sosyal demokratlarla yapıcı, iyi ve hızlı görüşmeler yapmaya kararlıyız” diyerek bu yönlü bir hükümetin oluşacağının sinyalini verdi. SPD Eşbaşkanı Lars Klingbeil ise “SPD’nin hükümette yer alıp almayacağı daha belli değil. Buna ilişkin karar gelecek haftalarda, aylarda çıkacaktır” açıklamasında bulunarak, biraz daha seçim yenilgisini hazmetmelerinin zaman alacağını göstermiştir.
Bununla birlikte, CDU/CSU, SPD ve Yeşiller hükümeti oluşturulma durumunu da göz ardı etmemek gerekir. Çünkü Ukrayna’daki gelişme, ABD yeni hükümetinin saldırganlığı, Ortadoğu’daki gelişmeler, Almanya burjuvazisinin gelecek dönemde daha güçlü hamleler yapabilmesi için içeride güçlü bir hükümete ihtiyaç duymaktadır.
İşçi ve Emekçileri Bekleyen Tehlikeler
Almanya’da son yıllarda giderek artan, işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarına saldırılar söz konusudur. Başta örgütlenme hakkı olan sendikal haklar, toplu sözleşme hakları, eylem ve grev haklarına yönelik yoğun kısıtlamalar söz konusuydu.
Bunun bir göstergesi olan; VW’de toplu sözleşme hakkında doğan işten çıkarılmama kararının bir çırpıda yok edilmesi, aynı şekilde TKSE’de de toplu sözleşmede iş yeri garantisi olmasına rağmen, bir çırpıda bunun adeta yırtılıp atılması, uyarı grevlerine yapılan kısıtlamalar, toplantı ve gösteri yasalarında yapılan değişikliklerle neredeyse yürüyüş ve gösteri yapılamaz duruma gelinmesi bunun bazı ibareleridir. Aynı şekilde son yıllarda toplu sözleşme görüşmelerine hükümetin direkt müdahale ederek, ücretlerin dondurulması ya da en alt düzeyde zamların verilmesi de bunun önemli örnekleridir.
Yeni oluşacak hükümet ile birlikte bu saldırılar daha da yoğunlaşacaktır. İşten çıkarmaların yoğunlaşacağı, ücretlerin düşürülmesi veya sabitleştirilmesi, işten çıkarmaların kolaylaştırılması, ucuz iş gücüne olan ihtiyaçtan dolayı çeşitli mesleklerden göçmen işçilerin getirilerek, düşük ücretlerle çalıştırılması, sosyal sigorta primlerinin ve enerji fiyatlarının yükseltilmesi, toplu taşıma ücretlerine yeni zamların yapılması gibi birçok konu, oluşacak hükümetin paradigmasını oluşturacaktır.
Göçmenleri Bekleyen Tehlikeler
Konuya ilişkin ATİF seçim bildirgesinde şöyle denmekteydi: “Bunun yanı sıra, mülteciler yasası ırkçılıkla dolu düzenlemeleriyle halkları birbirine düşman etmeyi amaçlıyor. Almanya, 1,5 milyonu aşkın Ukraynalı mülteciyi kabul etti, ancak mültecileri ayrıştırarak sosyal adaleti yok sayan politikalarla toplumu kutuplaştırdı. Göçmenler ve mülteciler hem ekonomik krizin yükünü taşıyor hem de ırkçılığın hedefi haline getiriliyor. Başta Afganistan, Suriye, Türkiye olmak üzere, birçok ülke uluslararası sözleşmelere göre güvenli değilken, binlerce mülteci bu ülkelere geri gönderilmek isteniyor.”
ATİF’in de seçimler bildirgesinde ortaya koyduğu gibi, göçmenler seçim döneminde masadaki kadavraydı. Tüm burjuva partileri bu kadavra üzerinden deneyler yaptılar. Bu partilerin tümünün propagandası göçmenler ve özelde de göçmen mülteciler üzerinden olmuştur.
Hepsi sınırların kapatılması, mültecilerin içeriye alınmaması, içerideki mültecilerin her ne pahasına olursa olsun sınır dışı edilmesinin yasal olanaklarının sağlanması üzerinden seçim propagandası yaptılar. Tam da bu süreçte, gerici faşist çetelerin yaptığı çeşitli saldırıları ve bunlar içerisindeki Münih’de kamu emekçilerinin yaptığı uyarı grevi yürüyüşüne yönelik gerçekleştirilen faşist eylemler masumane değildir.
Tam seçim arifesinden bunların yapılması, geçmiş tecrübelere dayanarak, çok da tesadüfü olmadığı ortadadır.
Bu eylemleri de kullanarak göçmen mültecilerin sınır dışı edilmesi, geldikleri ülkelerle yeni anlaşmaların yapılması, ülke içindeki mültecilerin haklarının kısıtlanması, adeta toplama kamplarını anımsatan kamplarda kalanların koşullarının daha da ağırlaştırılması gibi…
Tüm bunlar göçmenleri bekleyen en büyük tehlikeleridir. Ayrıca yerleşik olan göçmenlere vatandaşlık hakkının daha da sınırlandırılması, vatandaş olan göçmen kökenlilerin bu haklarının ellerinden alınmasının kolaylaştırılması da yeni hükümetin ajandasını oluşturmaktadır.
Saldırıların Panzehiri Ortak Mücadeledir!
Seçimlerle birlikte gelecekte bizi bekleyen tehlikeler çok açık ortadadır. İşçi ve emekçilere yönelik saldırılar, göçmen karşıtlığı üzerinden geliştirilen ırkçılık ve faşizm, toplumun sağcılaştırılması, yeni bir dünya savaşı tehlikesinin giderek artması ve Alman devletinin de savaş konusunda kendisine biçtiği rol göz önünde bulundurularak, gelecek dönemde toplumsal muhalefet kendi ortak agendasını oluşturmalıdır.
Yerli ve göçmen işçi ve emekçiler olarak ortaklaştığımız birçok sorunumuz söz konusudur. Göçmenlikten kaynaklanan sorunların da esasta ortak sorunlar olduğunun altını çizmek gerekiyor. Şunun da altını çizmekte yarar var; Almanya’da son yıllarda dipten biriken öfke dönem dönem yüzeye vurmaya çalışmıştır. Geçen yıl toplu sözleşmelerden kaynaklı 5 milyon civarında işçi uyarı grevine gitmiştir.
Tüm toplu sözleşmeler grevlerle kazanılmıştır. Gençlik içinde yoğun bir arayış olduğu, başta ırkçılık ve doğa katliamı olmak üzere birçok konuda eylemler gerçekleştirilmiştir. Aynı şekilde göçmenlere yönelik ırkçı saldırılara karşı, genelde ırkçılığa karşı yüzbinlerce insan sokak eylemleri gerçekleştirmiştir. Kadınların hak arama mücadelesi ve kürtaj hakkına yönelik saldırıya karşı yoğun bir mücadele ile geçti.
Tüm bu gelişmelerin izdüşümünden hareketle, gelecek dönem yerli ve göçmenlerin ortak mücadelesinin geliştirilmesi, ırkçılığa, faşizme, emperyalizme, savaşa karşı birleşik mücadele cephelerinin oluşturulması, gelişen saldırıların esas panzehirini oluşturmalıdır.
Daha güçlü ve berrak demokratik toplumsal muhalefeti yaratmak için hepimize önemli görevler düşmektedir.