EmekGüncelMakaleler

YORUM | Bollukla Ölüyor İnsanlar…

"Siyasi iktidarlar çıkardıkları tarım kanunlarıyla köylüyü sıkıştırıp şirketlerin önünü açmıştır. Köylünün, çiftçinin karşısında üretim rejimini yönlendiren devasa tarım tekelleri olduğu için küçük üreticinin bireysel olarak yapacağı şeyler sınırlıdır"

Nazım Hikmet’in neredeyse 80 yıl önce Taranta Babu’ya Mektuplar şiirinde söylediği gibi kilitli ambarlar buğdayla dolu olduğu için bugün dünyanın dört bir yanında insanlar “bolluk içinde” açlıktan ölmeye devam ediyor.

Emperyalist-kapitalist üretim rejiminin tarımı endüstriyelleştirmesi ve temel yaşam zorunluluğu -hakkı- olan gıda, besin maddelerini pazarda değişim değeri taşıyan metaya/sermaye birikim metasına dönüştürmesi dünyada açlık ve yoksulluğu kronik, sarmal bir vaziyete sokmuştur.

Bugün dünya bitkisel ve hayvansal tarımsal üretimi hacmi içerisinde “dünya gıda üretimi yeterli olmasına rağmen yaklaşık üç milyar insan gıda sorunu yaşıyor.

Halen dünyada yaklaşık bir buçuk milyar insan açlıkla cebelleşiyor, yeterli beslenemiyor, bir kısmı da doğrudan veya dolaylı açlığa dayalı nedenle (hastalıklar vb.) ölüyor. Dünyada yaşayan her yedi insandan birinin açlık belasıyla yüzleşmek durumunda olması demek bu. 1960’lı yıllardan bu yana dünya nüfusu iki kat, gıda maddeleri üretimi de üç kat arttı. Demek ki, bugünkü gıda (besin) maddesi düzeyi, bırakın bir buçuk milyar insanın açlık çekmesini 12 milyar insanı doyurmak için yeterli” olmasına rağmen insanlar Nazım’ın dediği gibi “bollukla ölüyor”sa bu gıda krizidir, kapitalist sistemin krizidir.

Tarihin değişik evrelerinde olağanüstü doğa-iklim olayları, savaşlar, salgın hastalıklar, gıda sınırlılığı vb. gibi nedenlerle kitlesel boyutlara varan ölümler, kıyımlar yaşanmıştır.

Bugün ise dünyada ve Türkiye’de milyonlarca insan yeterli tarım-gıda maddesi olmasına rağmen açlık ve yoksullukla boğuşuyorsa bunun nedeni emperyalist-kapitalist üretim rejiminin sebep olduğu gıda krizidir. AKP’li tarım bakanları zaman zaman televizyon ekranlarına çıkarak “Tarım ve gıda krizi yok, yeterli oranda, hatta bol bol tarım ürünümüz var” derken bir yönüyle doğru söylüyorlar ama kriz yok diyerek de yalanı peşinden sıralıyorlar.

Pazar ve market raflarında bol miktarda bitkisel ve hayvansal tarım ürünü var. Türkiye dünya tarımsal üretiminde ilk on ülke içinde yer alıyor. Türkiye dünyanın önemli tarımsal bitki üreticisidir, özellikle (emek yoğun üretim olan) sebze ve meyve üreticiliğinde.

İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Türkiye’de azalmaya başlamış olan ama son yıllarda tekrardan yetersiz, dengesiz ve sağlıksız beslenme kaynaklı çocuklarda artan oranda bodurluk ve diğer sağlık problemleri görülme oranı ve sıklığı arttı. Son yapılan araştırmalara göre 6 Şubat depreminin yaşandığı bölgelerde yaşayan çocuklarda bodurluk hastalığı başgöstermeye başlamıştır.

Başka bir trajik örneği dünyanın en zengin emperyalist ülkelerinden verelim (ki bu ülkeler aynı zamanda dünyanın en büyük endüstriyel tarım-gıda tekellerinin ve lojistik ağlarının olduğu ülkeler olması ayrıyeten önem arz eden bir durumdur.) 18. yüzyılda çoğunlukla denizcilerde görülen ve denizci hastalığı olarak da bilinen iskorbüt hastalığı ekonomik eşitsizlik yani sağlıklı ve yeterli gıdaya erişim hakkının olmaması nedeniyle Kanada, ABD ve Birleşik Krallık’ta yoksul çocuklarda görülmeye başlamış. İskorbüt, sebze ve meyvelerde bol miktarda bulunan C vitamini eksikliği kaynaklı yaşanan bir hastalıktır.

Görüldüğü gibi çocuklar Afrika’da, Asya’da, Türkiye’de veya Kanada, ABD gibi emperyalist ülkelerde egemen sermaye sınıflarının uygulamış olduğu tarım politikaları nedeniyle sağlık sorunları yaşıyor, açlıkla yüzyüze kalıyor. Mesele bir ülkenin tarım ülkesi olması veya dünyanın en büyük tarım-gıda endüstrisine sahip olması değildir. Mesele tarım ve gıdanın egemen sınıflar tarafından beslenme değeri olmaktan çıkartılıp pazarda değişim değerine sahip metaya, sermaye birikim metasına çevrilmesidir.

Zenginlerin gıda krizi yok!

Gıda krizi emekçi halk sınıflarının pahalılık nedeniyle gıdaya erişememesidir. Paran varsa dünyanın neresinde yaşarsan yaşa istediğin gıda ürününe erişebilirsin, paran yoksa binlerce yıldır tarım ve medeniyete beşik olmuş Antakya’da çocuklar aç kalır.

Paran varsa lüks restoranlarda altın kaplamalı et yersin paran yoksa kanser hastası da olsan yaşlı da olsan kasaptan 150 lira daha ucuza 1 kilo kıyma almak için sabahın beşinde-altısında Ankara’da, Yozgat’ta kar yağışı altında Et ve Süt Kurumu önünde kuyrukta saatlerce beklersin. Yani gıdaya erişim sınıfsal bir olgudur.

Parası olan zengin sınıfların gıda krizi diye bir problemi yoktur.

Abdullah Aysu (2015; 36) Gıda krizinin tek nedeni fiyat artışlarıdır. Fakat küresel krize neden olan fiyat artışları birçok faktöre bağlıdır der ve bunları sekiz başlıkta şöyle sıralar:

1- İklim felaketleri ve kuraklık

2- Tarımsal ürün stoklarının kaldırılması

3- Tarımda şirketleşme ve tekelleşme (tarım işletmelerindeki dönüşüm)

4- İhracata dayalı üretim

5- Gıda tüketim alışkanlıklarındaki değişiklikler

6- Gıda üzerine finansal spekülasyon ve vurgunlar yapılması

7- Tarımsal ürünlerin bitkisel yakıt olarak kullanılması

8- Toprak ve su gaspı yoluyla ekolojik tahribat

Gıda fiyatlarının artmasını tetikleyen; ürün stoklarının kaldırılması, tarımda şirketleşme, ihracata dayalı üretim, finansal spekülasyon, ürün fiyatının tarlada değil borsada belirlenmesi, ekolojik kıyım vb. hepsi tarım ve gıdanın insanların ortak değeri olmaktan çıkartılıp belli sınıfların elinde sermaye birikim aracına dönüştürülmesi sonucudur.

Tarımsal üretimin geleneksel köylü tarzı yerel desen bazlı üretim modelinden endüstriyel üretime dönüştürülmesi fiyatların borsada şirketler, tüccarlar ve finansal spekülatörler tarafından belirlenmesine yol açtı. Şirketlerin önceliği (toplumu sağlıklı bir şekilde doyurup beslemek olmayıp) maksimum kâr olduğundan borsalarda toplumsal ihtiyaçlardan uzak fiyat oluşturuluyor.

Gıda egemenliğini tehdit eden endüstriyel tarımdan uzaklaşılmadığı müddetçe gıda krizi sürecektir. (Çünkü yapısal bir sorundur.)

Gıda krizi çözülebilir mi?

Gıda-besin üretimine meta olarak, sermaye birikim metası olarak bakan şirketlerden tarımsal üretim alınıp köylülere (emekçi kooperatiflere) verilmediği sürece bu sorunlar artarak devam edecektir.

ABD merkezli başlayıp IMF-DB ve DTÖ aracılığıyla dünya tarımsal üretimine egemen olmaya başlayan endüstriyel tarım bugün başat üretim haline gelmiştir. Dünyada ve Türkiye’de köylü/küçük aile üreticiliği yaygın üretim olsa da köylüler, çiftçiler kapitalist üretim ilişkisi içerisinde endüstriyel tarıma bağımlı hale getirilmiştir.

Köylüler, çiftçiler üretim yapabilmek için tüm girdi kalemlerini pazardan, şirketlerden satın alıyor. Ve piyasaya bakarak pazarda değişim değeri artan ürünlerin üretimine yöneliyorlar ya da doğrudan sözleşmeli üretimle tarım şirketlerine, marketlere, tüccarlara üretim yapıyorlar. Bugün devlet desteğiyle tarımsal üretim uluslararası tekellere, komprador şirketlere göre dizayn ediliyor.

Siyasi iktidarlar çıkardıkları tarım kanunlarıyla köylüyü sıkıştırıp şirketlerin önünü açmıştır. Köylünün, çiftçinin karşısında üretim rejimini yönlendiren devasa tarım tekelleri olduğu için küçük üreticinin bireysel olarak yapacağı şeyler sınırlıdır.

Küçük üreticiler üretimden gelen gücünü dayanışmayı, demokratik eşitlikçi üretim ve bölüşümü esas alan kooperatiflerde birleştirip kolektif bir güce dönüştürmediği sürece gıda krizi çözülmez.

Emekçi halkın yaşadığı açlık sorunu yine emekçilerin üretimden gelen gücünü kooperatiflerde birleştirmesiyle çözülebilecek bir sorundur. Kooperatifleri çözüm adresi olarak gösterirken kastımız Kayseri’de şeker pancarı üreticisi köylülerin tohum ve mazot fiyatını eleştirdikleri için bu köylülerin pancarını almaktan vazgeçen komprador kapitalist şirket kooperatifçiliği değildir. Bizim vurguladığımız dayanışmayı, toplumsal demokratik eşitlikçi agroekolojik üretim ve bölüşümü esas alan emekçi halk sınıflarının birlikte kurup birlikte ortakçı bir şekilde yönettiği kooperatifçiliktir…

1-2- Abdullah Aysu, Gıda Krizi, Metis Yayınları; 2015

3- Jeremy Appel, Milyarderler Çağında İskorbüt; 21 Ekim 2024; Birgün

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu