GüncelMakaleler

YORUM | Molla Rejimi Nereye Gidiyor?

Amini protestolarında olduğu gibi kontrol edilemez boyuta varan protestolara rağmen Molla Rejimi yıkılmadı. Muhalefetin merkezi örgütlülüğü bulunmaması sebebiyle, bir yılı aşkın süren gösteriler Molla Rejimini değiştiremedi.

ABD’nin yeni başkanı Donald Trump “Yeni Dünya Düzeni”ni altüst etmeye devam ederken, İran’daki Molla Rejimini de yerinden etmeye kararlı görünüyor. Kendine has üslubu ve devasa kibriyle İran devletini sürekli tehdit eden D.Trump, Molla Rejimine nükleer enerji konusunda anlaşmaya varması için 90 gün süre tanıdı.

Ardından doğrudan müzakereler başladı. Müzakerelerin ilk görüşmesinin ardından her iki taraf olumlu mesajlar verse de aradaki gerilimin bu kadar basit çözülmesi zor görünüyor.

ABD, 1999 yılına kadar İran devletini -Şah Rejimini- kontrol edebiliyorken; Molla Rejiminin devleti ele geçirmesiyle birlikte jeo-stratejik önemi büyük olan bir bölgeyi de kaybetmiş oldu. İran’ın Rusya Federasyonu’nun nüfuzuna girmesi, ABD’nin Orta Doğu’daki nüfuzuna Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) lehine zayıflatırken; Çin devleti de bölgedeki hareket alanını genişletecek bir ortam yakalamış oldu.

ABD, o zamanlar kendi denetiminde olan Saddam Hüseyin’i Molla Rejiminin üzerine saldı. 8 yıl süren Irak-İran Savaşında hem Molla Rejiminin zayıflamasını sağladı hem de silah satışlarından yüklüce para kazandı. Ancak bu savaş, Molla Rejimini yıkamadı. Tersine, Molla Rejimi, ABD ve İsrail karşıtlığını daha derine nüfuz edebilecek bir şekilde, kendi tabanını konsolide etmeyi başardı.

Bütün devleti ruhban sınıfının kontrolüne göre biçimlendiren Molla Rejimi, ‘devrim ithali’ için özel ordu (Kudüs Tugayları) ve özel birimler kurarken; içeride milis, ordu, polis, istihbarat örgütlenmeleriyle oluşturduğu ağla hem muhalifleri bastırdı hem de yaygın bir ekonomik bağımlılık yaratarak, kendi tabanının hayatta kalma ve güçlenme stratejisini, -rejime tabi kılma yoluyla-, ekonomik ve siyasi temellerini sağlamlaştırdı.

Molla Rejimi, 2000’lerin başlarında yeniden güçlenen Rusya emperyalizmine ve ŞİÖ’ye daha fazla bel bağlayarak Orta Doğu’daki etkinliğini artırdı. 2004 yılında ilan edilen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin dayandığı Sünni cephenin karşıtı olarak biçimlendirilen Şii cephenin önderi konumuna geçti.

Böylece iki hakim blokun Orta Doğu’daki dalaşının ortasına yerleşen Molla Rejimi, ŞİÖ’ye üye olarak bu konumunu güçlendirdi. Böylece Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki Şiiler başta olmak üzere, Orta Doğu’daki Şiiler dolayısıyla bölgedeki en etkin politik aktörlerden birisi haline geldi. Rusya, İran devleti eliyle Orta Doğu’daki nüfuzunu artırdıkça ABD’ninki zayıflamıştır.

Bu durum ABD’nin İran’a karşı daha saldırgan olmasını ve bu saldırganlık politikasında İsrail ile Suudi Arabistan’ı öne çıkartmasını sağladı. S. Arabistan, 1981 yılında İran’ı baş düşman ilan edip ABD’nin desteği ve kışkırtmasıyla Körfez İşbirliği Konseyi’ni kurdu. Basra Körfezi’ne kıyısı bulunan yedi devletten altısı tarafından kurulan bu konseyin lideri olan S. Arabistan, dış politikasının ana eksenini Molla Rejimine saldırmak üzerine biçimlendirmiştir.

Bu uğurda İsrail Devleti’ni bile zımnen tanıyan S. Arabistan, kendi sınırları içerisindeki Şiilere sürekli baskı uygulamadıkça çekinmemiştir. Toplam nüfusun yaklaşık %10’unu (Bazı kaynaklara göre %15’ini) oluşturan Şiilerin çoğunluğu, petrol zengini olan doğu vilayetlerinde yaşadıklarında dolayı, stratejik bir konuma sahiptir. Bu stratejik konumu kullanmak isteyen Molla Rejimine karşı kralın tavrı hep sert oldu; Şii muhalefeti sert şekilde bastırdı.

Hanbeli-Sünni ekolü esas olan S. Arabistan devletindeki en yüksek dini kurum olan Ulema Konseyi’nde diğer üç Sünni ekol (Maliki, Hanefi, Şafi) temsil edilirken, Şiilerin bu konseyde temsiliyetine izin verilmemiştir. 2016 yılında Şii dini lider Şeyh El-Nimr’i idam eden S. Arabistan, ne kadar ileri gidebileceğini göstermişti.

 

ABD ve Çin emperyalistlerinin İran rekabeti

ABD, Molla Rejimini zayıflatmak için çok yönlü çaba harcamıştır. Bir taraftan yaptırımlarla ekonomisini zayıflatırken, iç muhalefete dolaylı/dolaysız destek vererek bu zayıflığın politize olmasını hedeflemişti. 2009 yılındaki geniş çaplı gösteriler veya Amini’nin “ahlak” polisince öldürülmesinin ardından rejimi sert şekilde sarsan gösterileri “demokrasi” adına alenen destekleyen ABD emperyalizmi, Körfez devletlerindeki monarşik diktatörlükleri görmezden gelip “demokrasi havarisi” kesilmişti.

ABD’nin önceki dönem başkanı J.Biden, İran halkına “özgürlük” vaat etti. 7 Ekim saldırısı sonrasında İsrail Başbakanı Netanyahu da aynı vaatte bulundu. Molla Rejimine karşı “demokrasi” kozunu yücelterek isyanı destekleyen bu iki gerici ve işgalci devlet, Molla Rejimini yıkmak için “şeytanla bile” anlaşmaya hazır olduklarını göstermiş oldu.

D.Trump bu atmosferde yeniden başkan seçildi ve Molla Rejimine saldırganlığı tırmandırdı. Netanyahu’ya tam destek veren Trump, İran topraklarına yapılan füze saldırılarıyla yetinmeyip doğrudan askeri işgal ve saldırının hesaplarını basına açık şekilde yapmaya başladı. Molla Rejimini masaya çekip zayıflatmayı hedefleyen ve gözdağı içeren bu taktikler hem ekonomik hem politik olarak daralmış olan Molla Rejiminin masaya oturmasını sağladı. ABD ve İsrail ayrıca İran’ı yalnızlaştırmak için de bir dizi politika uyguluyor.

Çin’in emperyalist politikası Kuşak Yol Projesi için Orta Doğu’da çatışmasız/güvenli bir ortamı istemesi dolayısıyla Molla Rejiminin istikrarsızlığının yerine daha uzlaşabilir bir rejimi tercih etmesi muhtemeldir.

Ancak Çin’in aralarında gizli tutulan 40 milyar dolarlık anlaşmada olmak üzere İran Molla Rejimiyle çeşitli anlaşmalar yaptığı biliniyor.

Diğer taraftan Rusya Federasyonu, Orta Doğu’daki en büyük kozu olan Molla Rejimini kaybetmek istemese de, öncelik verdiği Ukrayna ve NATO’nun Doğu sınırları açısından Molla Rejimini güçlendirmekten kaçınabilir. Yaptırımların da etkisiyle ABD’yle uzlaşma yolunu seçen Rusya, Suriye’de Esed Rejiminden desteğini çektiği gibi Molla Rejiminden de çıkabilir.

Trump yönetimi anlaştığı kadarıyla Çin devletiyle Rusya’nın arasını açmaya çalışıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde tırmandırılan bu taktiği, Trump farklı biçimde ama daha üst düzeyde uygulamaya sokmuş gibi görünüyor. Ukrayna kozuyla öne çıkan Trump’ın, 75 ülkeye uyguladığı ek gümrük tarifelerini Rusya’ya uygulamamasını ve Doğu Avrupa’daki (NATO’nun Doğu sınırındaki) hassasiyetleri kabul etmesi, bu politikanın süreceğini işaret ediyor.

Orta Doğu’da çatışmasızlık için uğraşan Çin devletinin bu çabalarına karşılık ABD ve İsrail’i öne çıkartarak, çatışmaları körüklerken, Güneydoğu Asya’dan çevreleme hareketi başlattıktan sonra şimdi gümrük tarifeleri odaklı ekonomik savaşla zayıflatmayı ve yalnızlaştırmayı deniyor.

Çin devletinin eli zayıflasa ve ŞİÖ’nün iç çelişkileri büyük olsa da ABD’nin bu taktiğinin tutması zor görünüyor. Üstelik “Yeni Dünya Düzeni” darmadağın olmuşken, yeni bir “düzen”in nasıl oluşturulabileceğine dair net bir görüş bulunmuyor.

Ekonomist’in “kaos” olarak nitelediği bu politik atmosferde Çin devleti, Orta Doğu, yakın çevresi ve Kuşak Yol Projesi’nin güvenliğini tercih edebileceğinden dolayı, sürekli çatışma üreten Molla Rejimini desteklemekten vazgeçebilir. Ya da tam tersi Molla Rejimine desteğini arttırabilir. Her halükarda Çin için önceliği kendi çıkarları olacaktır.

Bunun altyapısını son 20 yıldır hazırlayan Çin devleti, Körfez’in önemli öncüleri olan Suudi Arabistan ile BAE’nin en önemli ticaret ortakları arasına alarak kozlarını çeşitlendirip güçlendirmiş durumdadır.

Molla rejiminin “direniş retoriği”

Bu hengamede, Molla Rejimi hem içte hem dışta kendisini güçlendirmeye çalışıyor. Modern diyebileceğimiz bir teokratik devlet kuran Molla Rejimi, bölgede İsrail karşıtlığı üzerinden gelişen tepkileri, Şii cephe ekseninde örgütlerken; anti-sömürgeci dinamiklerle hareket eden Hamas gibi Şii olmayan (Sünni) örgütlerle de sıkı ilişki kurabilmiştir.

Hamas liderinin İran sınırları içerisinde suikastle öldürülmesi, sadece Hamas’a değil; Molla Rejimine de bir mesajdı. 7 Ekim sonrası Molla Rejimi, defalarca İsrail topraklarına füze saldırısı düzenlerken; Sünni Müslümanlara da mesaj yollayıp, S. Arabistan liderliğindeki Sünni cephenin Sünni tabanlı Filistin’e destek vermediğini, ikiyüzlü davrandığının mesajını da vermiş oldu.

Molla Rejimi, kendisini militarist eksende örgütleyip bu doğrultuda konsolide ederken, bazı yönleriyle Sünni tarikatlardan daha etkili olabilen taklit mercinin dini aidiyetlik üreten vasfını, bu mercinin lideri olan Ayetullah kurumunu devletin başıyla özdeşleştirerek büyütmüştür.

Devletin gücü ve birliğini temsil eden bu kurum, kayıp on ikinci İmam’ın temsilciliği sıfatına da sahip olup, bu vesileyle peygamberin halifesi gibi kutsanmaktadır. Böylece dini aidiyetliği, etnik aidiyetlik (İranlılık) ve devlet (tanrı temsilcisi devlet) aidiyetçiliği ile içiçe geçirerek rejimi güçlendirmiştir.

Bu aidiyetliklerle yarattığı hakikat paradigmaları, anlam evrenleri, kurumsallaşmalar vb. ile kendisini 1979’dan beri yeniden üretip güçlendirebilen Molla Rejimi, buradan hareketle sınıf karşıtlığına dayalı gerilim ve tepkileri kontrol edilebilir sınırlar içerisinde tutabiliyor.

Dini bir retorik üzerinden Molla Rejimi, sınıfsal kaynaklı sorunların asıl sebebi olarak ABD ve İsrail devletlerinin varlığını gösterebiliyor. Bu anti Amerikancılık sayesinde muhalefeti bile bastırabilecek görece bir meşruiyet sağlayabiliyor.

Amini protestolarında olduğu gibi güçlü bir muhalefeti, sadece devletin olanaklarıyla (militarist gücüyle) değil, konsolide ettiği militanlaştırılan Şii Müslümanlarla ve bu gösterileri Amerikan yanlısı/destekçisi şeklinde yansıtarak bastırabilmiştir.

Bu Şii militanları, muhalefete karşı tampon olarak kullanan Molla Rejimi, böylece devletin dünya kamuoyunda daha az teşhir olmasını da sağlıyor. Bu konsolidasyon ve baskı tarzı uzun süredir işe yaramaktadır. Amini protestolarında olduğu gibi kontrol edilemez boyuta varan protestolara rağmen Molla Rejimi yıkılmadı. Muhalefetin merkezi örgütlülüğü bulunmaması sebebiyle, bir yılı aşkın süren gösteriler Molla Rejimini değiştiremedi.

ABD ile İsrail devletinin bu gösterilere alenen destek vermesi, Orta Doğu ve Avrupa’daki kamuoyunda, bu iki gerici devletin gösterileri doğrudan yönlendirdiği algısını yaratmıştı. Doğruları, adalet istemini, isyanı, duyguları vs. kendi lehine kullanabilen sömürgeci devletlerin varlığı, ezilenlerin haklı talebini desteklemeyi engellememelidir.

Tıpkı Saddam-ABD, Esad-İsrail karşıtlığında olduğu gibi sosyalist/muhalif çevrelerde bile ezilenlerin tarafı dışında bir taraf seçmek gerekiyormuş algısı oluşması, bu tür isyan hareketlerini güçlendiren dış desteği zayıflatabiliyor.

Molla Rejimi 1979’dan beri yoğun saldırı altında olsa da kendini yeniden üretip tabanını görece konsolide edebiliyor. Bu niteliğiyle bölgesel güç niteliğini koruyor. Ancak içten büyüyen muhalefetin önüne geçebilecek etkili politikalar üretmekten aciz olan Molla Rejimi, muhalefetin dağınıklığından kaynaklı zayıflığını iyi kullanabilse de; bu gerilimin sürdürülebilir sınırlarda tutulması gittikçe zorlaşmaktadır.

Dolayısıyla Molla Rejimi dengelere daha duyarlı dış politik hattı esas alırken; içte ise hem baskıyı hem konsolidasyonu daimi kılıyor. Hem içte hem dışta yaşanacak sarsıntılar karşısında daha ne kadar dayanabileceği meçhul.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu