DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | Sessiz Kalma!

"Başıbozuk Cihadist selefi çetelerin ağızlarından düşürmedikleri “Allaha u ekber” tüm zamanların en utanç soykırım şiarı olmaya devam ediyor. Büyük olan Allah’ın gözleri önünde savunmasız halklar boğazlanıyor. Kerbela yaşamış Ali’nin evlatları yeni bir Kerbela’yı yaşıyor."

Dünyanın ateşi düşmüyor. Dünyanın büyük patronları, birbiri üzerinde üstünlük sağlamak, hegemonyalarını artırmak için hamle üstüne hamle yapıyor. Halkları ise ağır ekonomik kriz ve bunalım içinde savaş ve çatışmalarla terbiye etmeye çalışıyorlar. Dünyanın tansiyonu yükselmeye devam ediyor.

Sermayeyi ve tüm zenginlikleri ellerinde bulunduran kapitalistler, bir yandan sömürülerini derinleştirip yaygınlaştırmak için işçilerden, emekçilerden çalınan servetlerini daha da büyütürken diğer yandan halklara daha fazla saldırmaktan, köleliği dayatmaktan geri durmuyor. Halklara ait her türlü özgürlüğü yok edip onları gericiliğin en karanlık günlerine mahkum etmek istiyorlar. 21. yüzyılda orta çağ karanlığını aratmayacak derecede gericilik ve barbarlık halklara yaşatılıyor.

Halklar hiç olmadığı kadar sermayenin ve gericiliğin tehditi altındadır. Güçsüz, sahipsiz, örgütsüz olan halklar zulüm ve zorbalığın ilk kurbanları oluyor. Boğazları ilk kesilen, kör bıçaklarla doğranan, bedenleri haraç mezat pazarlarda satılan onlar oluyor.

Tarih boyunca onlarca uygarlığa ev sahipliği yapmış nice işgalci güçlerin saldırısına uğramış adına ASURİA denilen topraklarda yüz on yıl önce tarihin en büyük felaketlerinden biri olan Ermeni Soykırımı’nın önemli bir bölümü bu topraklarda yaşandı. Halen Der-Zor çölleri, masum Ermeni kadın ve çocuklarının toz haline gelen kemikleriyle doludur.

Tarihte yaratıcılık ve üretkenlikten başka hiçbir suçu olmayan “Nairi” ülkesinin çalışkan evlatları olan Ermeniler, beş bin yıl boyunca yaşadıkları topraklardan kılıç-ateş ve açlıkla zorla kopartılarak sürgün yollarında yok olmaya mahkum edildi. Yaklaşık sekiz yüz bin Hay (Ermeni) bu topraklarda bedenleri çöl tozlarına karışarak yok edildi.

Fırat nehri, tarihinin en utanç dolu kanlı günlerine tanıklık etti. Haftalarca, aylarca su yüzüne vurmuş kadın ve çocuk bedenleriyle dolu on binlerce yoksul Ermeni canı Fırat’a yem oldu. Ölmeyip de şans eseri sağ kalan Ermeni kadınlar yaşlarına ve bedenlerine göre köle pazarlarında haraç mezat satıldı.

110 yıl sonra benzer acıları önce ateşin ve güneşin evlatları olan Êzîdîler ve ardından bugün iyilikten başka bir şey bilmeyen Aleviler Ermeni halkının yaşadığı akıbeti yaşıyor.

Alevilerin yoğun olarak yaşadığı 29 yerleşim yerlerinde toplu katliamlar gerçekleşti. Basına yansıyanlar yaşananların % 1’i bile değil. Aylardır aralıksız sürüp devam eden Alevi katliamını hiçbir utanç dolu yalan perdesi gizleyemiyor. Devlet yetkililerin yaptıkları “Gelişmelerden kaygılıyız” açıklamaları ve kınama sözleri boğazlanarak katledilen Alevilerin yaşamının en ucuz yaşam olduğunu unutturamıyor. Sahipsiz, savunmasız, korunmasız olan Aleviler 21. yüzyılın ortasında teknolojinin, bilimin en gelişkin olduğu çağda Orta Çağ barbarlığını aratmayacak tarzda boğazlanarak katlediliyor. “Gücü yeten yetene” kuralı, acımasızca işliyor. Başıbozuk Cihadist selefi çetelerin ağızlarından düşürmedikleri “Allaha u ekber” tüm zamanların en utanç soykırım şiarı olmaya devam ediyor. Büyük olan Allah’ın gözleri önünde savunmasız halklar boğazlanıyor. Kerbela yaşamış Ali’nin evlatları yeni bir Kerbela’yı yaşıyor. 72 farklı milletin inanç ve kimliklerine saygı duymuş, “Diline-beline-eline” sahip çıkmayı öğütlemiş Aleviler, tarihte yaşadıkları “Koçgiri- Dersim- Sivas- Çorum- Maraş- Gazi” katliamları yetmezmiş gibi bugün de bir benzerini yaşıyor, boğazlanmaya devam ediliyor.

Suriye, kapitalist dünyanın efendileri tarafından gericiliğin, köleliğin, karanlığın yeniden egemen kılınması için dizayn ediliyor. Avrupa Birliği başında selefi cihadist çetelerin olduğu yönetime 5.8 milyon dolar yardım taahüddünde bulundu. Faşist çetelerin arkalarında duran, onları destekleyenlerin kimlerin olduğu açık değil mi?

Cihadist selefi örgütlerin Suriye’de yeniden egemen kılmak istedikleri “tek din, tek dil, tek vatan, tek bayrak” yaşamın önünde en savunmasız halk olarak gördükleri Alevi halkını etnik ve inanç olarak temizleyerek görevini yerine getirmeye çalışıyor.

Bugün Batılı ülke yönetimlerinin Orta Doğu’da egemen kılmak istedikleri Orta Çağ gericiliğinin, barbarlığın önünde bütün direniş güçleri ve ortak yaşam felsefesiyle dimdik duran özgür Rojava topraklarıdır. Farklı kimliklerin, dillerin, inanç ve cinslerin özgürce birlikte kardeşçe yaşadığı topraklar gericiliğin kursağında kalmaktadır.

Nerede bir zulüm varsa yüreğimiz orada sızlar. Canımızı orada acır. Nerede bir zulüm varsa orada insani, devrimci bir sorumluluğumuz var demektir. Onur ve vicdan sahibi kimsenin yaşanan katliamlar karşısında gözlerini yummaya, sessiz ve tepkisiz kalmaya hakkı yoktur. Ve hareketsiz kalmasını gerektirecek bir gerekçe ileri sürmeye hakkı yoktur. Şimdi değilse peki ne zaman?

“Uygar” dünyanın sesiz kaldığı Alevi katliamları yüreğimizi fena acıtıp, canımızı fazlasıyla yaktığı bir süreçte “Nerede zulüm varsa orada haklı bir isyan nedenimiz vardır” felsefesiyle halklar varlıkları ve özgürlükleri için silahlanıp öz savunma güçlerini örgütlemelidir. İnsanca yaşamanın başka bir yolu yoktur! Katliama uğramış Alevilerin ellerini başta Rojava halkı olmak üzere tüm ezilenler tutmalıdır. Batılı devletlerin değil “Ezilenin ezilenden, mazlumun mazlumdan” başka dostunun olmadığı fikriyatı dünden daha fazla gerçek olmaktadır. Ortak mücadele fikri güçlendirilip birlikte hareket edildiğinde başta Alevi katliamları olmak üzere Êzîdî, Ermeni, Kürt, Arap, Süryani, Asuri halkların katliamları durdurabilinir. Yok edilmelerinin önünde barikat olunabilinir. O zaman yer yüzü halkların özgürce yaşadığı topraklar olabilir.

Bugün “Bir Rojava yetmez”. Onlarca Rojava yaratılmaya ihtiyaç vardır. Ellerimizi, bilincimizi, vicdan ve gücümüzü birleştirmekten başka yol yoktur.

(Yeni Özgür Politika – 15 Nizan 2025)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu